Sadaka niyetine güler yüz

İktidar, ülkede yardıma muhtaç insanların sayısı arttıkça zengin yoksul ayrımını meşrulaştıran sadaka, fitre, zekat gibi dini kavramlara sığınıyor.

Ramazan gecelerinde İstanbul’daki bir caminin mahyasında ışıyan “Güler yüz sadakadır” sözü dikkatimi çekti. İslam Peygamberi’nin buyruğundan esinlenen Diyanet İşleri Başkanlığı, güler yüzlü olmanın sadaka vermek kadar değerli olduğunu ümmete hatırlatma gereği duymuş.

TDK Sözlüğü, sadaka kavramı için iki ayrı tanım yapmış. Birincisi, karşılık beklemeden ihtiyaç sahiplerine, fakirlere verilen para, mal; ikincisi de dilenciye verilen para [1]. İslam Ansiklopedisi ise sadakayı, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için ihtiyaç sahiplerine yapılan gönüllü veya dinen zorunlu maddi yardımlar, bu çerçevede verilen para ve eşya olarak açıklamış [2].

Bu tanımlar, sadaka verebilecek konumda olan birinin ihtiyaç sahibi karşısındaki sınıfsal üstünlüğünü meşrulaştırıyor. Gerçekte sadaka kavramı vereni yücelten, alanı ise küçülten bir anlam taşıyor. Sadakayı veren kişinin sevap kazandığı düşünülürken sadakayı alan kişiden hamdedip şükretmesi bekleniyor.

Dinsel yorumlara göre güler yüz de para veya eşya gibi maddi yardımların yerine geçebiliyor. Belki de bu yolla kişinin karşısındakine manevi yardımda bulunduğu varsayılıyor. Güler yüzlü olmak, mümine sevap kazandıran sadaka hükmünde bir davranış olarak görülüyor. Diyanet, cami mahyasından verdiği bu mesajla salt ümmeti değil iktidar sahiplerini de hedeflemiş olabilir. Onlara verilen mesajın alt metni de şöyle okunabilir: “Enflasyonu, işsizliği, yoksulluğu dizginlemeyi beceremiyorsunuz bari halkınızdan güler yüzü esirgemeyiniz ”. Bu bağlamda Yeni Türkiye’nin alametifarikası Yeni Akit’in dini bilgiler köşesinden seslenen ilahiyatçı yazar Salim Köklü’nün buyurduklarını da dikkate almak gerekiyor: “Müslüman güler yüzlü ve tatlı sözlü olur. Bir kimsenin, Allahü teâlânın sevdiği kulu olduğu; tatlı dili, güzel ahlakı, güler yüzü, münakaşa etmemesi ve herkese merhamet etmesi ile anlaşılır” [3]

“Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” mealindeki bu özlü sözleri asık suratlı birileri üstüne alınır mı bilinmez…

Dini telkin dönemi

 Başat dinsel öğretiler, özel mülkiyete dayalı hiçbir rejimin adalet anlayışıyla çelişmiyor. Tam tersine eşitsiz mülkiyet ilişkileri neredeyse Tanrı’nın kelamı gibi kutsal ve dokunulmaz sayılıyor. Örneğin Soğuk Savaş sürecinde ABD Yönetimi, antikomünist propapandayı Kilise’nin desteğiyle yürütüyordu. The Washington Post  ve The New York Times gibi yüksek tirajlı gazeteler, Kilise’yi ve dini değerleri referans gösterip kamuoyunu komünizme karşı bir Haçlı mücadelesi verildiğine ikna etmeye çalışıyordu [4].

 Toplum nezdinde zengin yoksul ayrımını meşru kılan sadaka, fitre, zekat gibi dini kavramları ideolojik olarak içselleştirmiş olan AKP, 20 yılın sonunda yardıma muhtaç kitleler yarattı. Ülkemizde geçen yıl 27 milyon 189 bin 433 kişinin sosyal yardım aldığı saptandı[5].  Özellikle zorunlu tüketim maddelerine gelen fahiş zamlarla bu yıla ait sayıların daha da artacağı anlaşılıyor.

İnsani yaşam standardının güvencesi olarak düşünülen sosyal devlet anlayışı terk edilince ülkede yoksulluk ve sefalet arttı. Diyanet’in Din İşleri Yüksek Kurulu, yıllık fitre miktarını bir kişinin günlük gıda ihtiyacının ortalamasını alarak 40 TL olarak belirlediğini açıklamış!

AKP, sosyal yardımlarla kendine bağımlı kıldığı muhtaç kitleler sayesinde yıllarca iktidarda kalabildi. Son dönemde hızla büyüyen sorunlar, gelir dağılımını düşük gelir grupları aleyhine bozunca iktidar da sallanmaya başladı. Muhtaçlığı norm haline getiren İslamcı kapitalizm şimdi “karamsarlık haramdır, güler yüz sadakadır” diyerek müminleri dini telkin yoluyla yatıştırmaya çalışıyor.

Uhrevi alanda dünyevi dertler

Batılı ülkelerde ruhban sınıfı, biz de ise Diyanet ve ayrıcalıklı dini cemaatler egemen düzenle sembiyotik ilişkiler içinde gül gibi geçinip gidiyor. Toplumsal zihnin ideolojik inşasında önemli roller üstlenen bu tür dini kurumlar, milli servetten hatırı sayılır miktarda pay alıyor. Örneğin Almanya’da  Katolik Kilisesi Limburg  Başpiskoposu’nun kendine ultra lüks bir piskoposluk rezidansı yaptırması skandala neden oldu. Bunun üzerine Başpiskopos, güven bunalımını aşmak amacıyla kilisenin maddi servetini kamuoyuna açıkladı. Ne var ki kilise tarafından duyurulan nakit servetin milyarlarca avro olduğu ortaya çıkınca skandal daha da büyüdü [6].

Ruhani ya da cismani kimliğe sahip liderler, statükonun kendilerine sağladığı dünyevi ayrıcalıkları zamanla kanıksadıkları için gerçeklikten koparak pervasızlaşıyor. Bizdeki durum da aynı… “Korkumuzdan araba alamıyoruz” diye yakınan Diyanet İşleri Başkanı için esas meselenin uhrevi değil dünyevi olduğu apaçık ortadadır. En masum sözcükler bile kimilerinin ağzında itirafa dönüşebiliyor.

Öte yandan Diyanet’in bütçesi sürekli artırılıyor.  Kâr amacı gütmeyen kuruluşlar kisvesi altında dini vakıflara buradan ciddi miktarda kaynak aktarılıyor. AKP,  anayasadaki laiklik ilkesini çiğneyerek İslamcı kapitalist sistemi finanse etmeyi sürdürüyor [7].

İki ittifaktan biri cumhurdan, diğeri de milletten sabır istiyor; tuzu kuru Diyanet İşleri Başkanlığı ise ümmetten sadaka niyetine güler yüz bekliyor. Oysa halk sabır taşına döndü. Ha çatladı, ha çatlayacak… Yeni Türkiye’nin meşrebine uygun bir üslupla söylersek belki etkisi olur: Allah rızası için el insaf yahu!

[1] https://sozluk.gov.tr

 

[2] https://islamansiklopedisi.org.tr/sadaka

 

[3] https://www.yeniakit.com.tr/haber/guler-yuz-sadakadir-474795.html

 

[4] Dilhan Apak (2018). Soğuk Savaş Döneminde Algı Yönetimi ve Haber- Propaganda  İlişkisi, Kriter Yayınları, İstanbul.

 

[5] https://www.medyafaresi.com/haber/nufusun-yuzde-32si-yardimlarla-ayakta-durabiliyor/984854

 

[6] https://www.almanyabulteni.de/haberler/kilisenin-dudak-ucuklatan-serveti

 

[7]  https://www.gazeteduvar.com.tr/diyanetin-butcesi-2022de-yuzde-24-artacak-16-milyar-lirayi-asacak-haber-1538939

Yazarın Diğer Yazıları
Ronald-Donald döngüsü 14 Kasım 2024
Neofaşist küreselleşme 20 Eylül 2024
Kirli mahremiyet 25 Temmuz 2024