Sansür Yasası: Abdulhamit'i boşuna sevmiyorlar!
20-10-2022 10:27AKP, MHP ve Türkiye sağının "zinde" güçlerinin Osmanlı sultanı 2. Abdülhamit’i örnek almalarının basit bir "ecdada saygı"nın ürünü olmadığını, ülkeyi tam boy gerici bir sermaye diktaya sürükleme hedefi doğrultusunda yürüdüklerini üstüne basa basa söylemek gerekiyor.
Sermet Toprak
Emperyalizme ve saltanata karşı verilmiş büyük bir mücadelenin ürünü olarak kurulan ülkemiz, 100’üncü yaşına girişinin arifesinde büyük bir kırılmayı yaşıyor. Devletin sınıfsal karakterinin tercihleri gereği olarak yıllar içinde emperyalist kapitalist dünya düzeninin bir parçası haline getirilen Türkiye, gericiliği ve piyasacılığı bayrak edinen AKP iktidarının 20’nci yılında fiilen baskı rejimiyle yönetilme haliyle karşı karşıya.
“3 Y’ye (yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar) karşı mücadele” diyerek iktidara taşınan AKP’nin Türkiye’sinde bugün yolsuzlukların ülkeyi çöküşe götürecek kadar sistematik hale geldiği, yoksulluğun genel çoğunluk için vahim boyutlara ulaştığı ve yasakların da dinci gericiliğin etkisiyle kanıksanıp sıradanlaştığı bir tablo bulunuyor.
12 Eylül üretimi Türk-İslam sentezi isimli anlayışı Cumhur İttifakı’yla birlikte sermaye devletinin çıplak diktatörlüğüne dayalı rejiminin ideolojisi haline getiren AKP, sokakta halka karşı uyguladığı zorbalığı bu kez bir türlü üstün gelemediği sosyal medyada hayata geçiriyor.
‘BAŞ BELASI’ SOSYAL MEDYA
2000’li yıllar ile birlikte hayatımıza giren sosyal medya ağları, Türkiye’de etkin ve yaygın bir politik araç olarak özellikle 2013 Haziran Direnişi eylemleriyle işlev kazanmıştı. İşte ne olduysa o dönemde oldu ve milyonlarca yurttaşın ayağa kalktığı o direnişle birlikte AKP iktidarı da gerici ve faşizan yüzünü açığa çıkardı. Kendi kontrolü dışında olan hiçbir iletişim aracına tahammülü olmayan iktidar, bu araçların yalnızca kendisine hizmet etmesi, bu olmuyorsa tamamen “etkisiz” hale getirilmesine çalıştı. Nitekim en çok kullanılan ağların başında gelen Twitter’a Türkiye’den erişim 2014 yılı mart ayında engellendi. Hatırlanacağı üzere, AKP’nin bu dönem “dava” arkadaşı olduğu Fethullahçı yapılanmayla girişilen kavga sırasında ortaya saçılan yolsuzluk ve rüşvet kayıtları geniş halk kitleleriyle buluşmuştu.
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “baş belası” dediği, “Bu millete, ülkeye bu tür mecralar yakışmıyor” diyerek hedef aldığı sosyal medyayla kavgası, yıllar içinde iktidarın meşruiyeti zayıfladıkça daha da büyüdü. Ve gelinen süreçte 15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte AKP’nin yanına geçen MHP’nin birkaç yıldır altyapısını oluşturduğu, sosyal medyayı dizginlemeyi amaçlayan yasal düzenleme Meclis’te kabul edildi.
İktidar ve propaganda aygıtlarının “Dezenformasyonla mücadele yasası” diye nitelediği 40 maddelik söz konusu düzenleme yasanın 28’in maddesi ile uygulamaya sokuluyor. Bu maddeye göre “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla” cezalandırılabilecek.
AÇIKÇA SANSÜR
Madde “iyi niyetliliğin” sınırları zorlanarak okunmak istediğinde bunun AKP’nin 7/24 çalışan kara propaganda makineleri ve sürekli iktidar lehine kışkırtıcı paylaşımlar yapmak üzere maaşlı çalıştırılan “trol” orduları için iyi bir haber olmayacağı düşünülebilir. Ancak yargıyı büyük ölçüde boyunduruğu altına almış iktidarın elinde “endişe, korku ve panik yaratmak”, “iç ve dış güvenlik”, “kamu düzenine ve gerçeğe aykırı bilgi” gibi son derece muğlak ifadelerin hangi suçlamalar için malzeme oluşturacağı açıktır.
Bu yasa maddesiyle iktidarın icraatlarının eleştirildiği her sosyal paylaşımın “usta” yargı mensupları tarafından bir suç unsuru haline getirilmesi mümkün hale geliyor.
Dahası ve asıl olanı da, “ibret” olması için birkaç kurban seçilip soruşturma konusu haline getirilerek halka sosyal medyada da boyun eğdirmenin yolu açılmaktadır.
ASIL AYKIRI BİLGİ KİMDEN?
Oysa “gerçeğe aykırı bilgi” yaymak konusunda kimsenin iktidarın eline su dökemeyeceği, daha geçen günlerde yaşanan iki acı olayla ortadadır. İçişleri Bakanlığı’na bağlı AFAD, Kadıköy Fikirtepe’deki patlamanın nedenini “doğalgaz”a, Amasra’daki maden katliamının nedenini ise “trafo”ya bağlamış ve “gerçek olmayan bilgi yayma” suçlamasının muhattabı olmuştur. Devletin en kritik kurumlarından birinin bu denli ciddiyetsiz, sorumsuz ve bilimsellikten yoksun şekilde halkı yanıltmasının bir bedeli olması beklenecektir.
Aynı şekilde Erdoğan ve hükümeti ile parti yöneticilerinin her ağızlarını açtıklarında veya sosyal medya hesaplarından yaptıkları her paylaşımda, ülke gerçekleriyle 180 derece ters ve halkı birbirine düşürmeye yol açacak sözleriyle yine aynı şekilde bu yasanın konusu haline gelebilirler.
MÜDAHALE YALNIZ İKTİDARDAN MI?
Halkın haber alma özgürlüğüne büyük darbe vuran bu hamleyle, seçimler öncesi AKP-MHP bloğunun istibdat rejimi kurmak konusunda “şaka” yapmadıkları anlaşılıyor. Böyle kritik bir evrede düzen muhalefetinin nasıl bir tutum aldıklarının altını da ayrıca çizmek gerekir. Yaz döneminde söz konusu yasa teklifinin yeni yasama dönemine ertelenmiş olmasını “zafer” kazanılmış gibi karşılayan CHP’nin başını çektiği muhalefet, yeni dönemde bir oldu bittiyle Meclis’ten geçen teklifi şimdi Erdoğan’ın da onaylamasının ardından AYM’ye götüreceğini duyuruyor. Evet, çoğu üyesi Erdoğan tarafından atanan, vereceği kararı şimdiden belli olan AYM’ye! Seçime doğru halkın bugünkünden daha ağır biçimde sindirildiği, ceza sopasıyla kör, sağır ve dilsiz hale getirildiği bir ülke ortamı iktidarla birlikte düzen muhalefetinin de işine gelecektir. Demokrasiyi yalnızca oy vermeye indirgeyen, örgütlü halkın siyaset yapma hakkını korkulu senaryolarla kriminalize eden bu anlayış da halka uygulanan “sansür”ün bir başka yüzüdür.
SONUÇ YERİNE
Günümüz Türkiye’sinde gazetecilerin gerçeği aktarma ve halkın gerçeği bilme hakkı, sermaye ideolojisinin istediği biçimde fabrikada basılan mal gibi işlenip üretilen “haber”ler karşısında savunması dünden daha zor hale getiriliyor. AKP, MHP ve Türkiye sağının “zinde” güçlerinin Osmanlı sultanı 2. Abdülhamit’i örnek almalarının basit bir “ecdada saygı”nın ürünü olmadığını, ülkeyi tam boy gerici bir sermaye diktaya sürükleme hedefi doğrultusunda yürüdüklerini üstüne basa basa söylemek gerekiyor. Bu büyük dönemece doğru Türkiye’nin ilerici birikimi bir an önce silkinmeli ve karanlığın sesini sınıfın gücüyle bastırmalıdır.