Daha ayrışamıyorlar bile: Tarikatların saltanatını gençlik yıkacak!
Bizim hem burjuva siyasetinden hem de üniversite kürsülerinden tanıdığımız “ideolojiler kötüdür” çeşitlemelerinin altında dahi işte bu yüzden birer ideolojik argüman yatmaktadır. Aynı Ömer Çelik’in sözlerinde olduğu gibi…
Gülin Kara
Tıp Fakültesi öğrencisi Enes’in ardında bıraktığı video ve anlattıkları Türkiye’de gençliğin karşılaştığı sorunların ne denli yakıcı olduğunu ortaya koyuyor. Bir avuç sermayedarın milyonların sırtından geçindiği memleketimizde sömürünün katmerlenmesi, işsizliğin, yoksulluğun ve borçluluğun artması; gençler için gelecek kaygısını da beraberinde getiriyor. AKP ve yandaşları her ne kadar bu tabloyu reddetseler de Enes’in anlattığı tarikat gerçeğine kimse itiraz edemiyor. Hayır, o tarikat evinde asla öğrencilere yönelik böyle bir baskı olamaz, diyen yok. Bunu diyen yok ama gençliği mahkûm ettikleri tarikat ve cemaatleri aklama derdine düşen çok. Bunu yaparken de çok tanıdık bir masala sarılmışlar: “İdeolojik hesaplaşma, kavga ve ayrışma yaratıyorsunuz!”.
AKP sözcüsü Ömer Çelik’in sözleri bunlar. Çelik’in iddiası tarikat ve cemaat yurtları kapatılsın demek ya da bunların sorumlusu olarak AKP ve sermaye sınıfını göstermek; ölüm gibi acı bir olay üzerinden “ideolojik ego kavgası” yapmak olduğu. İdeolojik ego gibi bir kavramın ne olduğu bilinmez ama özünde “insan aklını bloke etmeye yarayan” bu yaklaşım bizler için epey tanıdıktır. Keza bunun özünde bulunan; toplumda karşımıza çıkan her bir olayı alıp “uzayda” inceleyen ve siyaset üstü gören yaklaşımlar da öyle… Oysaki geleceksizlik düşüncesi, umutsuzluk, gençliğin maruz kaldığı baskılar ve seçeneksizlik hissi toplumun dışında bir yerde yaşanmıyor. Üstelik tüm bunlar sermaye düzeninin temsilcisi AKP’nin politikalarının toplumsal kesimlere yansımaları olarak ortaya çıkıyor.
Toplumsal olan politiktir, gerçeğinden yola çıkarak; tüm bu yaşananların “toplumsallığını” inkâr etmenin ve kişisel sebeplere dayandırmanın öncelikle çözümden kaçış anlamına geldiğini söyleyelim. Onlara göre neredeyse her şey siyaset ve ideolojiler üstüdür ya da siyaset de ideolojiler de kirlidir. İşte bu yüzden çözüm değil yalnızca laf kalabalığı üretebilen böyle bir anlayış, niçin siyasete dair sürekli laf söyler ve öngörüsüz okumalarda bulunur? Evet sonu beklemeden söyleyelim, liberalizm ve türevi yaklaşımlardan bahsediyoruz. Sorunun cevabı liberallerin misyonunda saklı olmakla birlikte başka bir yazının konusudur.
İdeolojik olandan kaçış mümkün değildir. İnsan aklının ürünü olan, insan ile çevrenin bağını kurmaya, insanın burayla ilişkilerini şekillendirmeye yarayan ideolojinin inkarıysa hem aklın hem de “toplumsalın” inkarına kadar varmaktadır. O ya da bu şekilde çeşitli ideolojik argümanlar insanlık tarihinde kendini göstermiş, belirleyici olmuş ve “kök salmıştır”. İnsan düşünce ve bunlara bağlı eylemlerinin şekillendirdiği dünyada, istesek de istemesek de çeşitli ideolojik argümanlar her gün karşımıza çıkmakta; özellikle gençlik için kafa karıştırıcı olabilmektedir.
Bizim hem burjuva siyasetinden hem de üniversite kürsülerinden tanıdığımız “ideolojiler kötüdür” çeşitlemelerinin altında dahi işte bu yüzden birer ideolojik argüman yatmaktadır. Aynı Ömer Çelik’in sözlerinde olduğu gibi…
Yukarıda söylediğimiz hiçbir şeyi söylememiş olsak bile “ideolojik ego”ları bir kenara bırakın diyerek kaçabileceğini zanneden Çelik’in, bu sözleri söylemesine yarayan bir ideolojiden yoksun olduğuna kim inanır? Kaldı ki AKP’nin ideolojisiz bir parti olduğu söylenebilir mi?
AKP yıllardır palazlandırdığı, zenginleştirdiği, toplumu ve bugünlerde en çok gençliği kuşatmanın aracı olarak kullandığı tarikatlara karşı durmanın ideolojik olduğunu söylüyor. Yaşamın her alanında olduğu gibi, orta çağ karanlığından çıkamamış ve gençliği de kendi karanlığına çekmeye çalışan bu ucube yapılanmalara karşı duruşumuz da elbette ideolojiktir. Bizim inkara ihtiyacımız yok; çünkü saklayacak ne bir söküğümüz ne de kirli bir yanımız yok!
Peki AKP’nin tarikatları kollaması, bunları devreye sokması; bu tarikatların faaliyetleri ideolojik saiklere dayanmıyor mu? Bal gibi de dayanıyor. Öyleyse ideoloji kavramından kaçar gibi yapıp da yine bir ideolojinin ağzıyla konuşmak kime yarıyor?
İşte suyu bulandıran bu argümanlar, ideolojik olandan kaçışın mümkün olmadığını göstermekle beraber bir de üzerlerindeki perde kaldırıldığında aynı yerde buluşuyor. Bütün bu söylemler, gençliğe nefes alacak bir alan dahi bırakmayan AKP karanlığına, sık sık taciz-tecavüz ve intihar haberleriyle gündeme gelen tarikatlara, emekçileri halk ekmek kuyruklarına mahkûm eden sermaye düzenine yaramakla kalmıyor; tam da bunlarla aynı noktaya düşüyor ve orayı güçlendiriyor.
Bugün uçurumlar büyüyüp eşitsizlikler derinleşirken, gençliğin geleceksizlik sorunu büyük boyutlara ulaşırken, gerici tarikatlar örgütlenmelerine ve AKP’nin halktan çaldıklarıyla zenginleşmeye devam ederken; hesaplaşma, kavga ve ayrışma üretmeyin diyenler ile Enes’in intiharına sessiz kalarak bu kavgadan kaçanlar ya da dün karanlık ve ölüm saçan bu gerici zihniyeti “özgürlük” adıyla palazlandırıp tarikatlara yol verip bugün de mahcup bir dille “ama denetlensin” diyenler zaten “ayrışamıyor”, aynı yere düşüyor.
Gençlik tarafından görülmesi gereken gerçekler artık ortadadır. Düzenin hiçbir unsurunun yapamayacağını yapmak, gericiliğe alan açan her türlü söylemle hesaplaşmak ve kavga etmek, memleketin ilerici, aydınlanmadan yana, yurtsever gençliğine düşmüştür.
Aynılar aynı yere; biz özgür ve aydınlık bir memleketten yana durmaya devam edeceğiz.