Siyasal İslam’ın ‘kutsal aile’si: Gericilik, şiddet ve sömürü sarmalında kadınlar
25-11-2022 11:51Her ne kadar gerici bir dönemden söz etsek de bugün insanlığın yüz yıllara dayanan mücadele birikimi, sosyalizmin ortaya koyduğu deneyimler ve kadınların yükselen eşitlik talebi, Siyasal İslam’ın murat ettiği aile modelini sarsmaktadır.
Sema Aydın
Günümüzde aile kavramının tarihsel süreç içerisinde değişkenlik gösterdiği, üretim ilişkilerinde ki değişime bağlı olarak farklı aile yapılarının tarih içerisinde şekillendiği bilinmektedir. Yine insanlık tarihinin çok uzun bir dönemi boyunca avcı toplayıcı topluluklarda anasoyluluğun yaygın olduğu, yerleşik hayata geçiş ve sınıflı toplumların ortaya çıkışı ile birlikte, süreç içerisinde ataerkil aile yapısının şekillendiği de bugün bilinmektedir.
Sınıflı toplumlarla birlikte şekillenen ataerkil aile yapısı kadınların ikincilleşmesini de beraberinde getirdi. Kuşkusuz aile kurumu sınıflı toplumlar tarihi boyunca da değişmeye devam etti ve kapitalizm koşullarında bugünkü çekirdek aileye evrildi. Ancak bütün bu süreç boyunca tanımlı aile kurumu içerisinde kadınların ikincil konumu farklı görünümler altında devam etti. Kapitalizm koşullarında ucuz iş gücü olarak görülen kadınların, üretim sürecine daha fazla katılması ve sınıf mücadeleleri, geleneksel aile kurumunun da zaman zaman sarsılmasına neden olmaktadır.
Bugün bildiğimiz bir başka gerçek kapitalizm koşullarında diğer bütün üst yapısal kurumlar gibi aile kurumunun da sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden ve yeniden şekillendirilmeye çalışıldığıdır. Burada bir mücadele olduğu ve henüz son sözün söylenmediğini belirtmek gerekiyor.
Reel sosyalizmin geriye çekilmesiyle birlikte bütün dünyada ve ülkemizde sermaye sınıfı geçmiş dönem kurumlarına dört elle sarıldı ve adlı adınca bir gericilik dönemi açıldı. Eşitsizlikler arttı, sömürü derinleşti, sistemin selameti için gericilik başa yazıldı.
İşçi sınıfının haklarının budandığı bu dönem boyunca, kadınlar bir yandan ucuz iş gücü olarak esnek çalışmaya yönlendirildi, öte yandan cinsiyete dayalı işbölümünün gereği olarak geleneksel ev içi rollerini eksiksiz yerine getirmesi istendi. Kapitalizmin birer maliyet kalemi ve yük olarak gördüğü bakım hizmetleri kadınların omuzlarına yüklendi. Ücretsiz kreşler, yaşlı ve hasta bakım merkezleri, ortak yemekhaneler, çamaşırhaneler ve benzeri hizmetler geçici bir ütopyanın ürünü olarak görüldü ve rafa kaldırıldı. Böylelikle bu hizmetler yeniden aile içerisinde çözülmesi gereken başlıklar haline geldi. Tabi satın alabilecek aileler için de bu hizmetlerin her biri birer ticari faaliyete dönüştü.
Dünyada ki karşı devrim sürecinin ülkemize yansımaları ise Siyasal İslam’ın iktidara taşınması idi. Siyasal İslam’ı temsilen iktidara taşınan AKP iş ve aile yaşamının uyumlulaştırılması programlarını başa yazdı. Esnek çalışma biçimleri ‘kadınlara istihdam yaratma’ bahanesiyle yaygınlaştırıldı, güvenceli çalışma lütuf sayıldı. Elbette kadınlar ucuz ve güvencesiz çalışırken, aynı zamanda üç-beş çocuk doğurmak, ev içi rollerini hakkı ile yerine getirmek ve haddini, hududunu bilmekle mükellefti. Sürece uyum gösterenler ‘’makbul kadınlar’’ ilan edildi. AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her fırsatta dillendirdiği ‘benim türbanlı bacılarım’ söylemi yeni rejim için ‘’makbul kadın’’ imajının bir başka ifadesidir.
AKP’nin bugün dört elle aile kurumuna sarılması bütün bu süreçten azade değildir ve sermaye sınıfının çıkarlarıyla uyumludur.
Siyasal İslam’ın aile tanımına göre kadın ve erkeğin yaradılışı yani fıtratı farklıdır, dolayısıyla kadın ve erkek arasında bir eşitlikten bahsedilemez. Ancak bir toplumsal cinsiyet adaletinden bahsedilebilir. Ailenin reisi ve koruyucusu mutlak olarak erkektir, ancak o da adil olmakla yükümlüdür. Kadından beklenen çocuk doğurması ve bakmasıdır. Zorunlu hallerde kadın ev ekonomisine katkıda bulunmak için çalışabilir. Ancak çalışma yaşamı asli görevlerini yerine getirmesini engellememelidir. Kadından beklenen mutlak itaattir, aile içinde itaat, sisteme itaat. Ve bütün toplumun aileden başlayarak otoriteye itaat etmesi beklenir. Kol kırılır yen içinde kalır ve ailede yaşananların üstü örtülürse kimsenin huzuru da kaçmamış olur. Dolayısıyla aile içi şiddet kapağı açılmadığı sürece problem teşkil etmez.
Siyasal İslam’ın öngördüğü aile modeli kadının ikincil konumunu besleyen, yeniden pekiştiren ve kutsayan bir yerde duruyor. Öte yandan ‘toplumun en küçük birimi olarak ailenin’ biat kültürüyle şekillenmesi, toplumun bir bütün olarak biat kültürüyle zapt-u rapt altına alınması hedeflenir. Biat kültürü Siyasal İslam’ın olduğu kadar sermayenin de arzusudur.
Aileyi dağıtıyor diyerek bir gecede İstanbul Sözleşmesi’ni rafa kaldıran AKP bir kez daha ‘aile’ vurgusuyla kurduğu rejimin toplumsal dayanaklarını sağlamlaştırmak istiyor. AKP’nin geçtiğimiz günlerde türban düzenlemesi ile birlikte gündeme getirdiği, Anayasada aile tanımına ilişkin düzenleme açık ki birden fazla amaca hizmet ediyor. Seçim hesapları elbette önemli bir yere sahip. Farklı cinsel yönelimlere sahip yurttaşları alenen hedef haline getirmekten ve Anayasanın eşitlik ilkesini ayaklar altına almaktan çekinmeyen AKP iktidarı bir kez daha gericilik pompalıyor. Ancak aile düzenlemesinin gerekçesi oy hesaplarını da aşan yanlar barındırıyor.
Kadınların bugün eşitsizlik üzerine kurulu olan aile kurumuna itirazı ve eşitlik talebi AKP’yi tedirgin etmekte, İslami paradigmaları sarsmaktadır. AKP, aile kurumu yapılanmasını kadınların aleyhine genişletme çabasında. Aile bahsi ile açılan Anayasal düzenlemeler, Medeni Kanun’un da pekâlâ aynı zihniyet çerçevesinde tartışmaya açılmasına neden olabilir. Aileyi ‘’kadın ve erkek eşler’’ tanımına sığdırmak, örneğin anne ve çocuklardan ibaret aileyi de tartışmalı hale getirebilir. Burada esas özlenen aile modeli yukarıda özetlediğimiz ve kadının her zaman ikincil olduğu ailedir. AKP bir kez daha kadınların bu ikincil durumunu güçlü aile vurgusuyla tescillemek istemektedir.
Peki AKP’nin sarıldığı aile kurumunun kutsallığı neyle ölçülüyor? Aile sırrı denerek şiddetin istismarın üzeri örtülebilir mi? Çok sayıda kadının mezarı olan bugünkü aile kurumu geleceğin inşasında gerçek bir dayanak olabilir mi?
Sorular çoğaltılabilir ve her bir sorunun yanıtı aynı zamanda mücadelenin konusudur. Ortada gözle görülür bir çürüme olduğu açıktır. Geçtiğimiz yıllarda medyada çokça yer işgal eden Palu ailesi örneği ne yazık ki istisna değil. İstismar, cinayet ve çarpık güç ilişkileri ne Palu ailesine özgü ne bu güç ilişkilerini pekiştirecek gerici politikalar çözüm. Ne istismar ve cinayetlerin üzeri kapatılabilir ne de AKP’nin hayalini kurduğu, gerici toplumsal dönüşüm, aile kutsaması ile örtülebilir.
Her ne kadar gerici bir dönemden söz etsek de bugün insanlığın yüz yıllara dayanan mücadele birikimi, sosyalizmin ortaya koyduğu deneyimler ve kadınların yükselen eşitlik talebi, Siyasal İslam’ın murat ettiği aile modelini sarsmaktadır.
Sömürünün ortadan kalktığı, başta eşitlik ilkesi olmak üzere, yurttaşlık haklarının başa yazıldığı, toplumsal alanda çıkar ilişkilerinin değil, kollektif üretim ve paylaşımın egemen kılındığı yeni bir toplumsal düzende aile kurumu da bireylerin özgür iradesiyle, eşitlik temelinde yeniden tesis edilecektir. Bütün kurumlarıyla kokuşmuş olan bu sömürü düzeni ise tarihin kara sayfalarında kalmaya mahkûm.