BAŞYAZI | Sosyal demokrasinin büyük ihaneti ve Yeşillerin rengi

Avrupa sosyal demokrasisi, işçi sınıfının değil doğrudan Avrupa burjuva sınıfının siyasal temsiliyetini üstlenmişlerdir. Emperyalist-kapitalist dünya sisteminin jandarması NATO, sosyal demokratlar ve yeşiller eliyle büyüyor.

Başyazı

Belçika, Danimarka, Fransa, İngiltere, İzlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz, Yunanistan, Türkiye, Almanya, İspanya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya, Slovenya, Arnavutluk, Hırvatistan, Karadağ, Kuzey Makedonya… Avrupa’daki NATO üyesi ülkeler böyle sıralanıyor.

Tersten bir kronoloji sunarsak; Kuzey Makedonya 2020’de, Karadağ 2017’de, Arnavutluk ve Hırvatistan 2009 ‘da NATO dahil oldular.

Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya, Slovenya 2004 yılında.

Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya ise 1999 yılında NATO’ya kabul edildiler.

Bugün İsveç ve Finlandiya sırada. Ukrayna belli.

Avrupa’da NATO üyesi olmayan kaç ülke kaldı diye bakıldığında liste çok uzun değil. Avusturya, Bosna Hersek, İrlanda, Malta, İsviçre, Moldova, Sırbistan, Belarus ve Rusya.

Saydığımız liste, NATO’nun 1991 yılında SSCB’nin çözülüşünden sonra adım adım nasıl genişlediğini somut olarak ortaya koyuyor. Farkedilecek ilk boyut, Avrupa’nın neredeyse tamamı bugün ABD egemenliğine girmiş olması. İkinci nokta ise ABD stratejik bir biçimde NATO’nun genişlemesine dönük adımlarından hiç vazgeçmediğidir. Bugün Ukrayna sorunu, tam da NATO’nun stratejik hedef ve siyasetinin doğrudan sonucu olarak görülmek zorunda. İşbirlikçi bir yönetimle ve neo-Nazi siyasi/askeri paramiliter güçlerle teslim alınan Ukrayna adım adım NATO’ya dahil edilmek ve NATO sınırları Rusya sınırlarına dayandırılmak istenmişti. Rusya’nın emperyalist yayılmacılığa ve özünde ABD’nin emperyalist emellerine karşı kendi ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak karşı çıkması, bugünkü Ukrayna sorununun ana kaynağını oluşturuyor.

Ukrayna’da yaşanan savaş, bizzat emperyalist ülkeler tarafından destekleniyor. İşbirlikçi ve neo-Nazi Ukrayna yönetimi, bizzat emperyalist ülkeler tarafından silahlandırılıyor. Silah ve para yardımlarıyla Ukrayna’da neo-Nazi güçler üzerinden emperyalizmin vekalet savaşı sürdürülüyor. Karşımızdaki savaş, basitçe Ukrayna ile Rusya arasında değil, doğrudan NATO ve Rusya arasındaki bir savaş olarak duruyor.

ABD’nin başını çektiği emperyalist blok, Ukrayna’daki vekalet savaşının arkasındaki temel güç. İngiltere, Fransa, Almanya gibi başat emperyalist ülkeler bu planın paydaşları ve ortakları. Nazizm felaketini yaşamış Avrupa’da bugün Nazizme destek olunması, kapitalist sınıfların ve iktidarların özünü açığa çıkardığı gibi sol ve sosyalizm düşmanlığında hangi geleneği kimlerin devam ettirdiğini de fazlasıyla gösteriyor. İkinci Dünya Savaşı’nın değerlerine ve Sovyet mirasına saldırmaktan çekinmiyor, zaman kaybetmiyorlar. Heykelleri söküyorlar, kitapları yasaklıyor, resim tablolarının isimlerini değiştiriyorlar.

Avrupa, kapitalizmin beşiği olarak ve bugün en yüksek aşaması emperyalizm çağında yeni bir Ortaçağ yaşamaktadır. Avrupa’da solu, komünistleri, işçi sınıfını ve mücadelesini çıkardığınızda geriye kalanın “liberalizm, insan hakları, demokrasi ve uygarlık beşiği” söylemi altında Avrupa’nın bugün Ortaçağ karanlığını aratmayan bir nitelik taşıdığını bu vesileyle görmüş olduk. Bir kez daha gördük ki egemen Avrupa güçleri, yani Avrupa burjuva sınıfı gerici bir sınıf olarak tarihe bir kez daha geçiyor. 1848 devrimlerinden sonra Avrupa burjuva sınıfının gerici bir sınıf haline geldiğini yazan ustalar, bugün bir kez daha haklı çıkarken, Avrupa’dan ilericilik beklentisi bizim geri kalmış liberallerin avuntusundan ibaret kalıyor.

Ukrayna sorunu, Avrupa burjuva sınıfının, devletlerinin ve partilerinin gerçek kimliğini açığa çıkartırken, burjuva sınıfının bir bütün olarak nasıl sol ve sosyalizm düşmanı olduğu gerçeğini gözler önüne seriyor. Ukrayna’da Nazizmin desteklenmesi başlı başına bir olay.

Yine en az bunun kadar önemli görülmesi gereken bir diğer olgu ise Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya dahil olmak istenmesi, NATO’nun da bu yönde bastırması.

Bugün NATO üyesi olan ülkelerin bir kısmında sağ ya da muhafazakâr partiler iktidarda iken bazılarında sosyal demokratlar ve Yeşiller iktidarda temsil ediliyorlar. Ancak söz konusu NATO ve emperyalist siyaset olunca aralarında hiçbir fark olmadığı NATO’nun Avrupa’da genişleme siyaseti konusunda yeterince somut hale geliyor.

Emperyalist odaklar arasında öne çıkan Fransa, Almanya ve İngiltere’ye özel olarak bakıldığında birkaç noktanın altı çizilmelidir. İngiltere sermaye sınıfı, Brexit ile Avrupa Birliği projesinin dışına çıktı, ABD ile geçmişte olduğu gibi yakın bir kutbu oluşturuyor. Fransa, daha düne kadar NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti demesine rağmen bugün ABD emperyalizminin güdümünde. Beklenen Alman burjuvazisinin ve Alman sermaye devletinin kendi çıkarları için Rusya ile ilişkilerde daha farklı tutum alması yönünde idi. Ancak Almanya’daki mevcut hükümet, tarihsel ihanetinin sürekliliğini göstermekte gecikmedi.

Bugün Rusya karşısında emperyalist-kapitalist dünyanın kendi iç sorunlarını çözdüğünü ve Rusya karşıtlığı üzerinden bir konsolidasyon yaşadıklarını iddia etmek için çok erken. Bunun yapısal ve tarihsel zemini güçlü değil. ABD-İngiltere ekseninin yanı başında Almanya-Fransa ekseni kendini hissettiriyor. Ancak söylenmesinde erken olmayan şey şudur: ABD emperyalizmi, Avrupa’yı kendisine hem siyasi hem de askeri anlamda daha bağımlı kılıyor. Ekonomik olarak da. Rus gazının ve petrol hattının kesilmesi için elinden gelen her şeyi yapan ABD emperyalizmi elindeki diplomatik, siyasi, ekonomik ve kültürel bütün silahları bugün Rusya’ya çevirmiş durumda.

Soru şurada: ABD emperyalizminin Avrupa ülkelerini kapsayan bu adımı, Avrupa burjuva sınıfının siyasal ve ekonomik çıkarlarıyla ne kadar örtüşüyor ve bu süreç ne kadar böyle gidebilir? İkinci soru ise bir turnusol kâğıdı işlevi görüyor. ABD emperyalizminin Avrupa siyasetindeki etkisi kimin eliyle sürdürülüyor?

Muhafazakâr, sağ ve milliyetçi iktidarların rolü belli. Ancak aynı zamanda bu adımların bizzat sosyal demokrasi ve Yeşiller eliyle sürdürülüyor olması. NATO’nun ekonomik ve siyasi olarak güçlü ülkesi olarak sunulabilecek Almanya’da sosyal demokratlar ve Yeşiller hükümet ortağı. Finlandiya’da benzer bir koalisyon var. İsveç’te yine sosyal demokratlar iktidarda. Finladiya ve İsveç’in önemi ise bugün NATO’ya dahil olmak istemeleri.

NATO’nun genişlemesi, bizzat sosyal demokratlar ve Yeşiller eliyle gerçekleştiriliyor. Bu durum tarihe kalın harflerle yazılmak durumunda. Sosyal-demokrasinin Birinci Paylaşım Savaşı’ndaki tarihsel ihanetini dünya işçi sınıfın unutmuş değil. Bugün benzer bir ihanet yeniden karşımızda. Avrupa sosyal demokrasisi, işçi sınıfının değil doğrudan Avrupa burjuva sınıfının siyasal temsiliyetini üstlenmişlerdir. Emperyalist-kapitalist dünya sisteminin jandarması NATO, sosyal demokratlar ve yeşiller eliyle büyüyor.

Yeşiller ise ayrı bir değerlendirme konusu. Yeşiller kapitalizm karşıtı değildir. Sürdürülebilir ve yenilenebilir bir kapitalizmden yanalar. Bugün de sürdürülebilir ve yenilenebilir kapitalizm temsiliyeti, doğrudan emperyalizmin genişlemesi üzerinden hem de Nazizme destek olarak devam ediyor.

Yeşiller’in, Ukrayna gündeminde ve NATO’nun genişlemesi başlığında oynadıkları rol herkes tarafından ayrıca değerlendirilmelidir. Onlar doğanın değil, doların yeşilini temsil eder duruma gelmişlerdir.

Bugün sol diye sunulan Avrupa sosyal demokrasisi ve Yeşiller’i budur!