Türkiye’nin devrimci seçeneği
07-09-2022 22:07Türkiye’de emekçi sınıflar önümüzdeki seçimleri de kapsayacak şekilde sermaye düzeninin kanatları arasında bir tercihe zorlanmaktadır. Bu kanatların şekillendiği düzlem ise adlı adınca sağ siyasal bir içeriğe sahiptir. Böylesi bir zamanda, sağa karşı solun tarih sahnesine Sosyalist Güç Birliği olarak ortaya çıkması Türkiye’nin devrimci seçeneğinin şekillenmesi yolunda önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir.
Neşe Deniz Babacan
Türkiye’de siyasal alanda 12 Eylül’den itibaren büyük bir sağa kayış yaşandığı bilinmektedir. Nedenlerini bir yana bırakmak gerekirse bu sürecin sonuçlarına bakıldığında sağın genişlemesinin karşısında solun kırk yıllık bir zaman diliminde geri çekiliş yaşadığı görülmüştür. 1980’li ve 90’lı yıllarda Türkiye toplumunun gündemine giren sınıfsal hareketlenmeler ve solun yaptığı bir dizi çıkış denemesi olmakla birlikte, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılına kadar Türkiye’de sosyalist mücadele 12 Eylül öncesi dinamizmini ve örgütlülüğünü yakalayamamıştır.
Bu durumda yeni solcu eğilimlerin ve liberalizmin Türkiye solu üzerindeki etkisinin olduğunu açıkça yazmak gerekmektedir. Sovyetler Birliği’nin çözülmesi ile birlikte ise sosyalist hareket serbest salınım dönemine girmiş ve toplumsal iddialarında kayıp yaşamıştır.
2002’de AKP’nin iktidara gelişi ile birlikte Türkiye’nin içerisine girdiği dönüşümü ise bu yazıda detaylı olarak ele almayacağız. Ancak AKP iktidarı özünde Türkiye’deki tüm sağ kuvvetleri arkasına alarak huruç harekâtına başlamış, bunun hesabı ise Türkiye işçi sınıfına kesilmiştir. AKP’li yıllar sınıfın çeşitli bölmelerinde hareketlenmeler yaratmış ve çeşitli başlıklarda bunlar toplumsal temsiliyet kazansa da, bu dönemde de işçi sınıfının siyasal alanda masaya yumruğunu vurduğu örnekler sınırlıdır denilebilir.
Tüm bunlara rağmen 2010 yılında Türkiye’de solun referandum sürecindeki pozisyonu ve kurulan hayır cephesi, özellikle Türkiye sosyalist hareketinin üzerindeki liberal etkinin kırılması açısından önemli bir dönemeç olarak değerlendirilebilir. Bununla birlikte 2013 Gezi direnişi solun derlenişi için objektif anlamda çok büyük bir fırsat anlamına gelirken, Türkiye’de emekçi sınıfların mücadelesinin toplumsal dönüşüm için motor bir güç olabileceği görünür olmuş ve toplumun hafızasına kazınmıştır. Bu açıdan Gezi direnişinde ortaya çıkan laik, cumhuriyetçi ve eşitlikçi özlemler Türkiye’de sosyalist solun mücadelesine yataklık eden önemli bir değer taşımaya devam etmektedir.
Kısaca ifade etmeye çalıştığımız son kırk yıllık dönemin en önemli pratik sonuçlarından biri ise bugün Sosyalist Güç Birliği’nin kendisini ortaya koyması olarak değerlendirilmelidir. Dolayısıyla pratik anlamdaki bir diğer sonuç ise tamamen sağa kaymış bu düzenin alternatifinin siyasal olarak ortaya çıkmasıdır. Dolayısıyla artık ülkemizde sermaye sınıfının ve gerici siyasal örgütlenmelerin sağ siyasal çizgisine karşı sol, sosyalist bir odak yaratılmıştır.
SAĞA KARŞI SOL
Bugün düzen siyasetinin Cumhur İttifakı’nda temsil edilen bölümünün dinci gerici ve faşist bir ittifaka dayandığı açıktır. AKP’nin iktidarda olduğu son yirmi yıllık dönem Cumhur İttifakı’nın kuruluşunun temelleri anlamına da gelmiştir. AKP’nin iktidarda kalmak için MHP ile yaptığı ittifak, Türkiye’deki sermaye düzeni ve emperyalizm ile karşıtlık ilişkisi içermemektedir. Ancak bununla birlikte siyasal İslâmcılık ve milliyetçilik özellikle 12 Eylül sonrasında devreye sokulduğu gibi bugün de düzenin en önemli siyasal, ideolojik konumu anlamına gelmekte, Cumhur İttifakı da bu temeller üzerine yükselmektedir.
Ancak mızrak artık çuvala sığmıyor. Ekonomik krizin zirve yaptığı ülkemizde tarikatlar koalisyonu olan AKP iktidarı ile düzenin emekçilere ve sola karşı baskı unsuru olarak kullandığı MHP’nin siyasal açılımları karın doyurmayacak hale gelmiştir. Dinci ve milliyetçi hamasetin yükseltilmesi, başta Yunanistan ve Suriye olmak üzere Türkiye’nin komşuları ile gerilimi üzerinden milliyetçiliğin pompalanması, Kürt sorununun her daim bir terör sorunu olarak lanse edilerek taraftar toplanmaya çalışılması, AKP’nin sıkıştığı her uğrakta gerici Diyanet İşleri Başkanlığı’nı devreye sokması, siyasal İslâmcılığın toplumsal hayata egemen olma arayışı ve dinselleşme açılımları Cumhur İttifakı’nın temel siyasal paradigmalarıdır. Ancak, halkın dinsel ya da milli duygularına hitap etmeye çalışan bu iktidarın aynı zamanda bir istibdat rejimi kurduğunun unutulmaması gerekmektedir. Bu açıdan toplumun bu rejim tarafından sadece gerici ve milliyetçi hamaset kullanılarak kapsanmasının oldukça zor olduğu bir döneme girildiği açıktır.
Bu yüzden Türkiye’de yıkılan cumhuriyetin yerine gerçek anlamda emekçi halkın temsiliyetinin sağlandığı yeni bir cumhuriyetin kurulmasını, laikliği ayakları üzerine yeniden doğrultmayı, yurtseverliği ve anti-emperyalizmi yükseltmeyi, emekçilerin haklarını ve eşitliği savunmak tüm toplumun gözünde meşru bir karakter kazanmıştır. Bugüne kadar özgürlükler ve demokrasi yaftası altında sermayenin ve tarikatların çıkarlarını savunan sağ iktidara karşı solculuk yapmak aynı zamanda bu düzenin değişikliğini savunmakla eşanlamlı hale gelmiştir. Sosyalist Güç Birliği çıkışı bu anlamıyla tüm toplumun karşısında biricik devrimci odak olarak yer almaktadır.
SOL GÖSTERİP SAĞ VURANLARA KARŞI GERÇEK SOL
Sermaye düzeninin bir diğer kanadı ise Millet İttifakı’nda şekillendiği biliniyor. Bu kanadın sermaye düzeninin törpülenmesi ya da tadilata tabi tutulması gereken yanlarını temsil ettiği açıktır. Hatta geçmişte olduğu gibi “ortanın solu” kimliğine sahip çıkmak gibi bir derdi olmayan Millet İttifakı’nın ortalamasının sağ değerler ile bezeli olduğunu söylemeye gerek bulunmuyor.
Son tahlilde, Millet İttifakı’nın sermaye sınıfının ve emperyalizmin özlemleri ile kavgaya tutuşmak gibi bir derdi bulunmamaktadır. AKP iktidarının NATO’culuğuna karşı daha fazla NATO’culuk, tarikatlara karşı bugüne kadar tarikatların düzeninden beslenmiş olan bir dizi siyasal İslâmcı özne ile ittifak, ekonomik kriz ve yoksullaşmaya karşı kapitalizmin “yeni reçeteleri”nin temsilciliğini yapmak, tek adam yönetimine karşıtlık adı altında sermaye diktatörlüğünün perçinlenmesinin yolunu açmak Millet İttifakı’nın programının kodlarını oluşturuyor. Millet İttifakı’nı oluşturan özneleri düşünürseniz, yukarıdaki özellikler kafanızda cisimleşecektir.
Dolayısıyla, Millet İttifakı bugün topluma sahte umutlar pompalayarak, emekçi sınıfları içinde yaşadığımız sömürü düzenine bir kere daha ikna etmeye çalışacaktır. Bunun adı açık bir şekilde restorasyon siyasetidir. Bu siyasi hat özünde sağ bir karakter taşımakta, halkın ağzına bir parmak bal çalmaya çalışmaktadır. Onun için düzenin bir diğer sağ çizgisine karşı sol değerlerle yapılan çıkış çok büyük bir ayağa kalkışın habercisidir.
Böylesi bir dönemde kalkış noktası sol olanlara düzen güçleri tarafından önerilen bir yol bulunuyor. O da düzenin bir kanadı olan Millet İttifakı’na “en iyi muhalefetin” yapılmasının vaaz edilmesidir. Geçmişte AKP iktidarına en büyük desteği veren liberallerin tam da böylesi bir yola girmiş olması kimseyi şaşırtmamalı. Dünün yetmez ama evetçileri Türkiye’de solu bugün de Millet İttifakı’na “yetmez ama evet” demeye çağırıyorlar. Buradan türeyen şeyin sol adına reformizm olduğu açıktır. Sermaye sınıfının bugün bir reform programı bulunmadığı biliniyor. Öyleyse, bu pozisyonda böylesi bir tercih yapan solun ya da “demokrasi mücadelesi”ni, emek, laiklik, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesinin önüne koyan güçlerin varacağı yerin düzenin restorasyon çizgisine eklemlenmek olacağı aşikârdır. Geçtiğimiz günlerde ortaya çıkan “Emek ve Özgürlük İttifakı”nın geleceği hakkında böylesi bir değerlendirme yapmak çok da abartı sayılmamalı.
Öyleyse, iş başa düştü demektir. Türkiye’de sosyalistler, devrimciler ve komünistler bugüne kadar kendilerini düzene yamamaya çalışan güçlere karşı dik durdular ve bugün de bunun adını Sosyalist Güç Birliği olarak koydular. Sermaye iktidarına karşı devrimci mücadelenin özü, sınıf mücadelelerinde gizli, işçi sınıfının siyasal bir özne olarak siyaset sahnesini çıkması ile ilgili, bunun öncüsü olan güçlerin bağımsız bir odak yaratabilmiş olması ile doğrudan bağlantılı. Sosyalist Güç Birliği tam da bu saiklerle devrimci seçeneği ve bu düzenin değiştirilmesi iradesini temsil etmektedir.