Sosyalistler Ukrayna gündemine nasıl bakmalı?
Ukrayna krizine ilişkin tutumları ve sosyalistlerin nasıl pozisyon alması gerektiğini, TKH MK Üyeleri ve Gazete Manifesto yazarları Kamil Tekerek ve H. Murat Yurttaş ile konuştuk.
ABD ve NATO’nun, Ukrayna üzerinden hayata geçirmeye çalıştığı çevreleme ve kışkırtma faaliyetleri sonucu, Karadeniz’deki gerilim had safhaya vardı. Rusya’nın başlattığı askeri harekât bir ayı geride bırakırken, taraflar arasındaki görüşmeler de sürüyor. Türkiye’yi de yakından ilgilendiren bu gerilim konusunda ise, iki farklı tutum karşımıza çıkıyor: Bunlardan biri emperyalistlerin birbiri ile savaştığı tezi, bunun karşısına konan diğer tez ise Rusya’nın kurtarıcı olduğu tezi. İki ucu temsil eden bu tutumları ve sosyalistlerin nasıl pozisyon alması gerektiğini, Türkiye Komünist Hareketi MK Üyeleri ve Gazete Manifesto yazarları Kamil Tekerek ve H. Murat Yurttaş ile konuştuk.
“DEVRİMCİLER, NATO’NUN MEŞRUİYET ELDE EDECEKLERİ BİR ÇİZGİYE ASLA HİZMET ETMEMELİLER”
İki emperyalist güç savaşıyor tezleri ve özelde Rusya’nın emperyalist bir ülke olduğuna ilişkin görüşler nereye denk düşüyor?
KAMİL TEKEREK: Ukrayna zemininde emperyalist güçlerin savaştığı yaklaşımının iki boyutunu ele almak gerekiyor. Bunlardan birincisi, yapılan tespitin emperyalist sistemin durumu ve yönelimleri hakkındaki yanlış değerlendirmeye dayanıyor olması. İkinci boyut ise daha tehlikeli ve aslında doğrudan liberallerin bayraktarlığını yaptığı ABD ve AB emperyalizminin propagandasına ister istemez su taşınması olarak şekillenmekte. Lenin’in emperyalizm tanımından bugüne kadar emperyalist sistemin tanımlanması açısından köklü değişiklikler olduğunu öngörmüyorsak Rusya’nın politik, iktisadi ve hatta askeri anlamdaki özelliklerinin bileşkesinden emperyalist bir karakter çıkartmak ne kadar mümkün tartışmalıdır. Bu kısmın ötesinde politik olarak bugün emperyalist güçlerin savaştığının söylenmesi, Ukrayna gündemi üzerinden bölgeye ABD, İngiltere, AB ve NATO müdahalesine, devamında Ukrayna’daki faşist kırması iktidara objektif anlamda meşruiyet tanınması anlamına gelmektedir. Tersinden eğer ki Rusya’yı emperyalist olarak değerlendireceksek örneğin güncel anlamda, Rusya’nın Suriye’den çekilmesini talep etmek gerekecektir. Bu durum sanıyoruz ki, en fazla İdlib’deki şeriatçı iktidarın, ABD’nin ve AKP iktidarının işine gelir. Dolayısıyla Rusya’nın Ukrayna konusunda attığı adıma emperyalist müdahale, işgal gibi yaklaşımlarda bulunmak ve emperyalist savaş vurgusunu büyütmek bugün sadece savaş karşıtlığında cisimleşen ve en fazla emperyalistlerin ve liberallerin işine gelen siyasi bir çizgiye hizmet etmek anlamına geliyor. Oysaki unutulmaması gereken olgu, Ukrayna’daki savaşın nedeninin NATO ve Ukrayna’daki emperyalizm işbirlikçisi faşist kırması iktidar olduğu asla unutmamak gerekiyor. Rusya’nın Ukrayna’ya dönük askeri harekatta bulunması bu gerçeği değiştirmiyor. Bu başlıkta herkes gerçekçi ve sorumlu davranmalıdır. İlericiler ve devrimciler, NATO’nun ve neo nazilerin meşruiyet elde edecekleri bir çizgiye asla hizmet etmemeliler.
MURAT YURTTAŞ: Bu tür tezleri ileri sürenlerin emperyalizmi teorik kavrayışlarının Lenin’den farklı olduğunu, kimi örneklerde çok uzağında yer aldığını söyleyebiliriz. Bazı kavramlar birbirlerinin yerine teorik bir ilkesellik olmadan kullanılırken, tarihsel gelişim içerisinde ortaya çıkan kimi durumlar da Lenin’in tezinden kopuşa götürecek şekilde teorinin parçasıymış gibi değerlendiriliyor.
Öncelikle Lenin’in emperyalizm tanımında bir revizyon, yenileme, ekleme gerektiren herhangi bir yan olmadığını söylemek lazım. Emperyalizm öncelikle kapitalizmin en yüksek aşamasıdır. Bununla birlikte bugün Lenin’in döneminden çok daha gelişkin ve egemen hale gelmiş üretim ilişkilerinden söz etmek mümkün.
Ama bu, her ülkenin pazar ve nüfuz alanı paylaşımı ve rekabetinde aynı şekilde yer aldıkları anlamına gelmiyor. Bir ülkenin iktisadi gücü ve gelişkinliği ile bunun türevi sayılması gereken kültürel, siyasi ve askeri gücü ile birlikte belirli bir gelişkinlikte olması gerekir. Bunun sınırının nerede çekileceğinin bilinemeyeceğini söylemek bilimsellikten istifa edildiğini gösteriyor. En basitinden tekellerin sektörel çeşitlilikleri, devlet bağları, büyüklükleri, tanınmışlıkları, belirleyicilikleri, sermaye ihracının büyüklüğü ve niteliği, askeri gücü gibi ölçülebilir pek çok kriter üzerinden yapılabilecek bir güç sıralaması ve bu sıralamada belirli aşamalar tarif etmek pekala mümkün.
“İki emperyalist güç savaşıyor” tezini ortaya atanlar, işlerine geldiğinde emperyalizmi kapitalizmin bir aşaması olarak ele alıp tüm ülkeleri emperyalist sayarken, öte yandan yine işlerine geldiğinde emperyalizmi ekonomiye indirgememek gerektiğinden dem vurup hiçbir somut açıklaması olmadan siyasi ve askeri güç ile bir açıklama getirilmesi gerektiğini ileri sürüyor.
Bu noktada yine sosyalist dünya sistemi karşısında oluşturulan mevcut hiyerarşik sistemin bir mutlaklık sayılmaması gerekir. Hatta bir anomali olan bu durumun en kısa sürede ortadan kalkmasını beklemeliyiz. Bu hiyerarşi dışında düşünememek bir hata olur. Ülkeleri bir güç sıralamasına koymak ile bir hiyerarşiye koymak farklı şeyler. Hiyerarşi bir sistemi, unsurlarının kabul ettiği bir amaç ortaklığı ve birliğini ve bunun içinde kabullenilen konum ve görevleri ifade eder. Hiyerarşiden rahatsız olanlar başta Almanya ve Fransa olmak üzere Avrupa Birliği’dir. Rusya, Çin gibi ülkeler ise bağımsız ülkeler olarak bu sistem ile sorunlar yaşamaktalar.
Ama bu açıklamaların en problemli yanı alt-emperyalizm veya ultra-emperyalizm gibi Lenin’in de karşı çıktığı fikirlere varacak yollarda gezinmeleri. Telaşla veya kısa vadeli siyasi gerekçelerle bu tehlikelere gözlerinizi kapatmamak gerekiyor.
“BİLDİĞİMİZ TEK BİR KURTARICI VAR, O DA İŞÇİ SINIFI”
Peki bunun karşında yer alan Rusya kurtarıcı olduğu tezi. Buna ilişkin ne söylemek istersiniz?
KAMİL TEKEREK: Bir önceki soruda ifade ettiğimiz bir başlığın altını kalınca çizmeliyiz. Ukrayna’daki savaşın nedeni başta ABD olmak üzere İngiltere ve AB emperyalizmidir. Baş aktörü NATO’dur, oyuncuları Ukrayna’daki neo nazi örgütlenmeleri ve faşist kırması iktidardır. Bunu merkeze koymadığınız zaman Rusya’nın pozisyonunu yanlış değerlendirmek gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır. En başında da ifade edildiği ve güncel olarak da uygulandığı üzere, Rusya’nın Ukrayna’ya dönük askeri müdahalesinin bir dizi gerekçesi bulunuyor: Ukrayna’nın NATO’ya üyeliğinin durdurulması ya da tersinden NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin engellenmesi, Ukrayna’daki faşist unsurların ortadan kaldırılması anlamına gelen denazifikasyon, Donbass bölgesinin ve orada bulunan halk cumhuriyetlerinin güvenliğinin sağlanması ve Ukrayna ordusunun emperyalist ülkeler tarafından silahlandırılmasının engellenmesi ile birlikte Ukrayna ordusunun Rusya düşmanı bir pozisyon dışına çıkartılması. Bu başlıkların bir tarafında emperyalist yayılmacılık ve kafatasçı, katliamcı neo naziler, diğer tarafında özellikle faşizme karşı zafer anlamında SSCB geleneğini göstermelik olarak da kullanmak zorunda kalan Rusya kapitalist devleti bulunuyor. Özellikle emperyalizme ve faşizme karşı mücadele konusunda verili Rusya’nın kurtarıcı olacağına dair mutlak bir vurguya bel bağlamak elbette mümkün değil. Emperyalizme ve faşizme karşı zafer gerçek anlamda işçi sınıfının ve onun öncü partilerinin zaferi olarak ortaya çıkacaktır. Ancak bununla birlikte Rusya’nın NATO’ya dur demesi ve geriletme potansiyeli, Ukrayna’daki ırkçı iktidarın tasfiyesinin sağlanması, emperyalist saldırganlığın çelişkilerinin gün yüzüne çıkması anlamında Rusya’nın müdahalesi sebepleri ve sonuçları önemli sayılmalıdır. Sonuçları ile sebepleri arasında pozitif bir ilişki oluştuğu nokta ise tam da bahsettiğimiz işçi sınıfı mücadelesi ve devrimciler açısından olanaklar barındıracaktır. Bunun için çok pratik bir örnek vermek mümkün. 2014 yılında neo nazilerin eşliğinde kurulan iktidarın en hızlı attığı adımlardan bir tanesi Ukrayna Komünist Partisi’nin kapatılması olmuştu. Hatta, o dönem Ukrayna Komünist Partisi’nin binası faşistler tarafından basılmış ve militanları baskı ve zulme uğramıştı. Bugün, aynı iktidar geçtiğimiz hafta ülkedeki tüm sol, sosyalist örgütleri ve partileri kapattı. İşte size aleni faşizm! Faşizmin anti komünist ve karşı devrimci özü bir kere daha Ukrayna’da emperyalizmin silahlı desteğiyle bir kere daha ortaya çıkmıştır. Rusya’nın müdahalesi Ukrayna’da elbette sosyalist bir iktidar kurulmasını sağlamayacak, ancak bu ve benzeri başlıkların geri döndürülmesi, Ukrayna’daki denazifikasyon ve NATO’nun geriletilmesi anlamında dikkate alınmalıdır.
MURAT YURTTAŞ: Bildiğimiz tek bir kurtarıcı var. O da işçi sınıfı. Bunun dışında hiçbir ülke, sınıf, zümre, grup için kurtarıcı ifadesi kullanmamıza gerek ve yer yok. Bir yönüyle çok ezberci, çok klişe, çok bilindik sayılabilir. Ama tarihin bize gösterdiği yalın gerçek budur.
Bunun ötesinde bugünkü Rusya’nın bir kurtarıcı sayılması mümkün olabilir mi? Rusya bir burjuva devletidir ve Putin bunun başkanıdır. Bu yüzden sosyalizm, Sovyetler Birliği, Lenin, Stalin gibi başlıklarda söylediklerinde şaşırmamak gerekir.
Öte yandan, sürekli olarak ABD, AB ve NATO’ya karşı Rusya’nın kurtarıcı olmadığına yapılan vurgu yapmak, Rusya’nın politikalarını eleştirmeye çalışmak ve oradan da Rusya’nın zayıflıklarını veya başarısızlıklarını söylemek bir yerden sonra ABD, AB ve NATO’nun yoğun propagandasına alan açmak anlamına da geliyor.
ABD, AB ve NATO’nun Kore, Vietnam, Filistin, Irak, Yugoslavya, Afganistan, Suriye, Yemen, Libya, Küba, Venezuela gibi her kıtada söylediği yalanlar ile Rusya’nın askeri harekat öncesindeki açıklamalarla bir tutmak, Ukrayna’da ayyuka çıkmış Neo Nazi varlığına karşılık Rusya’daki milliyetçileri ve ırkçıları öne sürmek, NATO’nun askeri olarak yenilemeyeceğine dair vurgular yapıp Rusya’nın savaşı kazanamadığına dair iddiaları tekrarlamak da bizim işimiz olmamalı.
Dünya sosyalist sisteminin çözülmesinin ardından Rusya’nın çevrelenmesi siyaseti, renkli devrimler, cihatçıların kışkırtılması, Akdeniz, Karadeniz ve Doğu Avrupa’daki yeni üsleri, askeri tatbikatları, Nazi artıklarının desteklenmesi, Ukrayna’nın silahlandırılması ve NATO ile ilişkileri, 2014 sonrası yaşananlar hiç yokmuş gibi davranamayız. Bir tarafta dünyanın öbür ucundan gelip sürekli yakınlaşan bir düşman NATO varken Rusya’nın ancak kendi komşuları ve eski Sovyet cumhuriyetleri ile sınırlı askeri operasyonlarını aynı kefeye koymak olmaz.
“DEVRİMCİ GÜÇLER ÖNCELİKLE NATO’YA VE EMPERYALİZME KARŞI SESLERİNİ YÜKSELTMELİLER”
Peki sosyalistler nasıl tutum almalı?
KAMİL TEKEREK: Sosyalistler Rus oligarklarını temsil eden rejim ile Ukrayna’daki faşist rejim arasında tercih yapmak zorunda hissetmek zorunda değiller. Mesele zaten bunlar arasındaki çıkar çatışması üzerine kurulu değil. Mesele emperyalist yayılmacılık üzerinde kurulu olduğu için öncelikle anti-emperyalist bir tutum merkeze yazılmalıdır. Savaş karşıtlığının da emperyalizme karşı mücadele gündemi olmadan boşa düşeceğini asla unutmamak gerekiyor. Bir kere daha söyleyelim: Ukrayna’daki savaşın baş sorumlusu emperyalizm ne NATO’dur. Devam edersek, bugün özellikle Avrupa’daki etkileri de hafife alınmayacak olan neo nazilere karşı cisimleşen anti-faşist mücadele Ukrayna savaşı ile birlikte anlam kazanmıştır. Bu durumunda kendisi de işçi sınıfı mücadelesi açısından anlam kazanmaktadır. Dolayısıyla, ükemizdeki sosyalistler, aydınlar, emekçiler, gençler ve devrimci güçler öncelikle NATO’ya ve emperyalizme karşı seslerini yükseltmeliler. Bunun önemli bir örneği geçtiğimiz hafta yayınlanan bir deklarasyonla ortaya çıkmıştır. Bu tutum, sağlıklı ve devrimci bir çıkış olmasının yanında, Ukrayna gündemi üzerinden dans eden AKP iktidarını, düzen muhalefetinin NATO’cu tutumunu ve liberallerin neo nazi taraftarlıklarını teşhir etmek için büyük bir olanak sağlamaktadır.
MURAT YURTTAŞ: Sosyalistler devrimi ve işçi sınıfının çıkarlarını önemsemelidir, öncelemelidir kuşkusuz. Bu açıdan mesele savaşan taraflar değil hangi sonucun devrimi yakınlaştıracağı, bir devrim ihtimalini daha olanaklı kılacağı olmalı.
Bu açıdan bakınca Rusya’nın yenilmesinin Türkiye açısından kayda değer bir tarihsel sonucu olmayacağında hemfikir olabiliriz. Ama NATO’nun ittifaka almak üzere bunca yıldır vaatlerde bulunduğu, Rusya’ya karşı bir ileri karakol olmak üzere piyon gibi kullanılan Ukrayna’nın askeri olarak neredeyse yalnız bırakılması ve neticesinde yenilmesi ihtimali NATO’nun geleceği açısında tarihi sonuçlar doğuracaktır.
Bu sonuçlar Türkiye’nin NATO’daki yerini de değiştirebilecek noktalara varabileceği gibi her durumda düzenin temel dayanağı bir ittifak unsurunun zayıflamasıyla bir devrimin olasılıklarını da arttıracaktır. Bu açıdan dünyanın en büyük terör ve savaş makinesi NATO’ya karşı bir tavırla hareket etmek tek devrimci tutum olabilir.