Tarımda özelleştirme: Dışa bağımlı, tekellerin pazarı Türkiye
29-06-2022 12:041983 yılından itibaren ANAP iktidarıyla birlikte özelleştirme süreci başlamış, özelleştirme süreci için doğrudan yabancı danışmanlık firmalarının hazırladıkları planlar devreye sokulmuştur.
Kamber Başak
“Özel güzeldir” diye propaganda edilen özelleştirmelerin üzerinden çok zaman geçti. Bugün yaşanan enflasyon, hayat pahalılığı, yoksulluk ve işsizlik düşünüldüğünde özelleştirme sürecinin ülke ekonomisine yarar değil, büyük bir zarar verdiği apaçık ortada. Özellikle gıda, tarım ve hayvancılık sektörlerinde görülen fahiş fiyat artışları hem sermayenin aç gözlü kar hırsını hem de yabancı sermayenin girişi adıyla emperyalizmin ekonomik değerleri nasıl yok ettiğini ortaya koyuyor.
Bugün derin bir ekonomik kriz içinde olan Türkiye kapitalizmi, özelleştirme süreciyle birlikte sanayisizleşme sürecini de yaşadı. Ülkenin neredeyse ekonomik bütün değerleri ya doğrudan ya da “yerli burjuva” sınıfı üzerinden emperyalist yağmaya açıldı. Bütün dünyada gıda ve enerji krizi olarak dillendirilen olgu, Türkiye açısından da bizzat özelleştirme nedeniyle ortaya çıktı. Kendi kendine yeten Türkiye’den, bugün dışa bağımlı bir ülkeye gelmemizin ana nedeni bizzat tarımda yapılanda özelleştirme uygulamaları olmuştur.
HER ŞEY 12 EYLÜL CUNTASI VE ÖZAL İLE BAŞLADI
Özelleştirme siyaseti bizzat 12 Eylül cuntası sonrası adım adım hayata geçirildi. 24 Ocak Kararları diye bilinen ekonomik kararları 12 Eylül cuntası eşliğinde hayata geçirildi. 1983 yılından itibaren ANAP iktidarıyla birlikte özelleştirme süreci başlamış, özelleştirme süreci için doğrudan yabancı danışmanlık firmalarının hazırladıkları planlar devreye sokulmuştur. AKP döneminden bildiğimiz Kanun Hükmünde Kararname ile özelleştirmenin yolu açılmış, ABD’li Morgan Guaranty Bank tarafından özelleştirme planı hazırlanmıştır. Konumuz tarım olduğu için bu plana göre hazırlanan tarımsal KİT’lerin satışları daha o zaman plan dahiline alınmış, YEMSAN, TİGEM, SEK, EBK, ORÜS, ÇAYKUR, TÜGSAŞ, TŞFAŞ, TMO ve TZDK gibi KİT’lerin özelleştirilmesi süreci Özal ile birlikte başlamıştı.
TÜTÜNDE ÖZELLEŞTİRME: EMPERYALİST TEKELLERE TESLİMİYET!
Tütünde alınan kararları peşi sıra sıraladığımız zaman yabancı sermayenin ülke pazarını nasıl ele geçirdiğini rahatlıkla görebiliriz. Önce TEKEL’e 1984 yılında sigara ithalatı izni verildi, hemen iki yıl sonra tütünde devlet tekeli ve 1988 yılında ise Amerikan tipi tütün ithalatı yasağı kaldırıldı. Devlet tekeli kaldırılırken, 1991 yılında bütün kısıtlamalar ortadan kaldırılarak özel sektörün ve emperyalist şirketlerin yurt içinde tütün ürünleri üretmesinin önü açıldı. 1985 yılında sigarada ithal sigaraların oranı yüzde 10 iken 20 yıllık bir zamandan sonra bu oran yüzde 60’ı bulacaktı. Özelleştirmeyle birlikte 1990 yılında sigarada kullanılan yerli tütün miktarı 70 bin tondan, 2013 yılında 42 bin tona ve 2017 yılında ise 13 bin tona düşecekti. 2017 yılında sigara üretiminde kullanılan toplam tütün miktarı ise 110 bin ton idi. Bu rakamlar, tütün üretiminin nasıl yok edildiğini gösterdiği gibi emperyalist şirketler açısından Türkiye’nin nasıl Pazar haline getirildiğini göstermektedir.
Önce “yerli ve milli burjuvazi” diye lanse edilen Sabancı grubu 1992 yılında Philp Morris ile, 1993’e JTI ile, sonrasında Koç grubu 2002 yılında BAT ile, 2004 yılında European Tobacco-Arbel ile, 2005 yılında İmperial Tobacco ile ortaklık kurarak sigara fabrikaları açmıştır. Türkiye sermaye sınıfının işbirlikçi karakterini gördüğümüz bu tablo ile birlikte tütün ve alkolde devlet tekeli ortadan kaldırılmış, sermaye ve emperyalizmin önü sonuna kadar açılmıştır.
IMF ve Dünya Bankası’na verilen sözler ışığında Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı doğrultusunda TEKEL, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na devredilmiş, TEKEL’İN 136 yıllık alkollü içki ve dağıtımındaki denetimine son verilmişti. Artık özel sektör devreye girecek ve kendi fiyatını belirlemede serbest kalacaktı.
3 Ocak 2002 tarihinde TÜTÜN KANUNU ile TEKEL’in varlıkları satış izni verilerek, TEKEL tasfiyesi başlamış, 2003 yılında TEKEL’in alkollü içecekler bölümü 292 milyon dolara Mey İçki Şirketi’ne satılmıştır. 3 yıl sonra Mey İçki Şirketi, yüzde 92’lik hissesini 810 milyon dolara, yani satışının yaklaşık 3 katına 3 yıl sonra Amerikan Texas Pacifik Group’a satmıştır. AKP iktidarı döneminde gerçekleştirilen bu satış işlemleri, yağmanın ve peşkeşin fotoğrafını somut olarak göstermektedir. 2008 yılında ise TEKEL’in sigara markaları ve fabrikaları, 1 milyar 720 milyon dolara yine başka bir emperyalist şirkete, Britisih American Tobacco’ya satılarak, tütünde ve TEKEL’de özelleştirme süreci tamamlanmıştır.
TOHUMDA ÖZELLEŞTİRME VE DIŞA BAĞIMLILIK
12 Eylül öncesi tohumculuk ve tohum fiyatlarını belirleme devlet tekelindeyken, 1984 yılında yine Dünya Bankası’nın direktifiyle tohum ithalatı serbest bırakılmış, TİGEM’in işlevleri ise emperyalist tekellerin güdümündeki özel sektöre devredilerek TİGEM’in bitirilmesi amaçlanmıştır. AKP döneminde 2006 yılında 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu ile köylülerin kendi tohumlulukları ve üretilen fidanları satması yasaklanarak çiftçi “hibrit tohumlar” kullanmaya mecbur bırakılmıştır.
Tohumculukta devlet tekeli yerine özel sektöre açılması, sermaye sınıfına yeni bir yağma ve kar alanı açılması dışında bir anlama gelmemektedir. Bununla birlikte tohumculuktaki Pazar paylarına baktığımızda emperyalist şirketlerin büyük bir paya sahip olduğunu görüyoruz. Örneğin mısır, şeker pancarı ve ayçiçeği tohumunda yabancı şirketlerin payı yüzde 90 civarında bulunuyor. Yeni sebze tohumunda yüzdü 40 dolaylarında. Mısır tohumu pazarında en büyük Pazar payı ise yüzde 34 ile Pioneer, sonra yüzde 31 ile Monsanto, yüzde 11 ile KWS bulunuyor.
Tohumculuk sektörü bizzat AKP döneminde özel sektöre açılmış, sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda adımlar atılırken, ülkenin tohum üretimi emperyalist şirketlerin denetimine adım adım geçmiştir. TIGEM’in özelleştirme sürecine sokulması, tarımın dışa ve tekelci sermayeye bağımlı hale gelmesine neden olmuştur.
TÜRKİYE ZİRAİ DONATIM KURUMU’NUN ÖZELLEŞTİRİLMESİ
Özelleştirme süreciyle birlikte önce TZDK işlevsizleştirilerek, özellikle gübre alanında sermayenin ve vurguncuların yağmasının önü sonuna kadar açıldı. Tarımla ilglii araç, gereç ve makine ile başka girdileri sağlamak ve dağıtmakla ilgili görevli TZDK’nin özelleştirilmesiyle birlikte tarımda girdi fiyatları artarak, gıda ürünlerindeki fiyat istikrarı yok edilmiştir.
Türkiye Zirai Donatım Kurumu (TZDK)’nun özelleştirilmesi ile birlikte kurumun depo, lojman ve arsaları peşkeş çekilmiş, yine Dünya Bankası’nın direktifleri doğrultusunda kurumun tüm varlıkları elden çıkarılmıştır. Manisa WP Kükürt İşletmesi 2000, Adapazarı Traktör ve Tarım Makineleri İşletmesi ise 2003 yılında özelleştirilmiştir. Türkiye Gübre Sanayi A.Ş (TÜGSAŞ) ve İstanbul Gübre Sanayi A.Ş (İGSAŞ)’ın özelleştirilmesiyle artık gübre sektöründe kamu işletmeleri kalmamış, gübrede yerli ve yabancı özel sermayenin tekeli hakimiyet kurmuştur. Bunun sonucunda yaşanan ise açıktı: Gübre fiyatlarının yükselmesi, ithalatın artması, fiyatların artması, gübre kullanımın düşmesi ve üretimin daralması.
ÇAYIN SERMAYEYE AÇILMASI
Özallı yıllar, tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi kuru çay üretiminin özel sektöre açıldığı yıllar oldu. Çayda kalite, üretim, ihracat artacak denilerek girişilen özelleştirme ve sermayeye açma süreci, özünde köylünün ve ülkenin değil sermayenin kar hırsına ve iştahına verilen yanıttı. Dünyada en çok çay tüketilen ilk 5 ülkeden biri olan Türkiye’de böylesi büyük bir pazarın kamu eliyle değil sermaye eliyle yürütülmesini önü bizzat devlet tarafından açıldı.
Günümüzde çay pazarının büyüklüğünün 1,5 milyar TL olduğu tahmin ediliyor. Çaykur’un pazardaki payı yüzde 50 dolayında olup; ardından yüzde 17’lik pazar payı ile Lipton (Unilever) ve yüzde 13’lük pazar payı ile Doğuş markaları gelmektedir. Ofçay ise pazarın dördüncü büyüğüdür. Geçtiğimiz yıllarda pazarda büyük hareketlilik yaşanmış; Ülker Grubu Obaçay ve Doğa; Coca-Cola ise Doğadan Çayı satın almıştır. (Orhan Sarıbal, https://www.birgun.net/haber/turkiye-tariminda-ozellestirme-206817)
Yukarıdaki alıntı, çayda da emperyalist tekellerin nasıl yer kaptığını gözler önüne seriyor. Unilever, Coca-Cola gibi şirketlerin bu alanda boy göstermesinin yolunu düzen partileri yapmaktadır. ÇAYKUR 5 Şubat 2017 tarihli Mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanan 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Varlık Fonu’na aktarıldı.
TARIMDA ÖZELLEŞTİRME: SERMAYENİN EGEMENLİĞİ
Tarım sektöründe yaşanan özelleştirme adımları, özel sektör tarafından arpalık olarak görülen devlet kurumlarının iyileştirilmesi olarak sunulabiliyor. Ancak bugün gıda, hayvan ve tarım ürünlerinde yaşanan pahalılık düşünüldüğünde ve ülkenin dışa bağımlı hale gelmesindeki gerçeklik bize durumun pek de öyle olmadığını gösteriyor.
Türkiye kendi kendine yeten bir ülke iken, bugün bir dizi tarım ürününü dışarıdan ithal eden bir ülke haline gelmiştir. Kuru bakladan, sebzeye ve meyveye kadar bir dizi ürünün yurtdışından ithal edilmesi, tarımda da dışa bağımlı olduğumuzun resmidir. Bu süreç, bizzat özelleştirme adımlarıyla gelişmiştir. Bütün bunlardan daha önemlisi ise tıpkı ülkemizin madenlerine çöken emperyalist şirketler gibi ülkemizin tarımsal üretimine de emperyalist tekeller çöreklenmiştir. Özelleştirme, ülkenin dışa bağımlı ve emperyalist tekellere Pazar hale gelmesinin en büyük nedenidir.