Tebaanı da al gel!
Erdoğan iktidarı, seçmen bize neden oy vermiyor diye öz eleştiri yapmak yerine kilit konumdaki muhalefet partilerinin anketlere yansıyan oy oranına bakıp bakıp iştahlanıyor.
Padişah, kral, hükümdar gibi monarkların tabiiyetinde ve himayesinde olan halklar, ‘tebaa’ olarak adlandırılıyor. Ulus devletlere özgü ‘yurttaş’ kavramı ise hukuken (fiilen değil) herkesle eşit kabul edilen ve iradesini özgürce kullanabilen kişi olarak tanımlanabilir. Birine tabi olmak, ona körü körüne inanıp buyruğu altına girmek anlamını taşıyor.100 yıl öncesini çağrıştıran böyle bir anlayış cumhuriyet rejimleriyle birlikte etkisini yitirse de baskıcı ve otoriter liderlerin zihninde hâlâ güncelliğini koruyor. Bu tür liderler kendilerine tabi kıldıkları kesimleri sadakatleri karşılığında himaye ediyor. Özellikle tek parti iktidarlarının ömrü uzadıkça seçimle gelen liderler hem devletin, hem de halkın sahibiymiş gibi davranıyor. Kamu bütçesiyle kendi zümresini himaye eden Erdoğan iktidarı da vergi verip hizmet bekleyen yurttaşlara haksızca tebaa muamelesi yapıyor.
Günah ortağı aranıyor
Erdoğan, Akşener’i Cumhur İttifakı’na davet ederek gerçekte İyi Parti seçmenine el koymayı hayal ediyor. Benzer şekilde HDP seçmeni için bazen ilgili partinin yöneticilerini yokluyor, bazen de hapiste tuttuğu Öcalan’ın mesajından medet umuyor.
Siyasal iktidar, seçmen bize neden oy vermiyor diye öz eleştiri yapmak yerine kilit konumdaki muhalefet partilerinin anketlere yansıyan oy oranına bakıp bakıp iştahlanıyor. Bu yüzden birbirine taban tabana karşıt iki partiyle bile pazarlık zemini aranabiliyor. Milletin yarıdan fazlasını ‘zillet’ diye dışlayan Cumhur İttifakı’nın muhalif seçmeni kazanmaya dönük doğrudan bir çabası yok. Erdoğan, İyi Parti ya da HDP ile liderler düzeyinde anlaşırsa tebaa gibi gördüğü muhalif seçmenlerin iradesinin de değişeceğini varsayıyor. Öte yandan iktidar karşıtı bazı kesimlerde bu tür oportünist girişimler İyi Parti’nin ya da HDP’nin son anda saf değiştireceğine dair kuşkuların artmasına neden oluyor. Özellikle 2015 seçimlerinden beri Erdoğan kazansın diye yapılan meşru ve gayrimeşru girişimler anımsandıkça kaygılar artıyor. Seçim güvenliği sağlanacak mı, seçimler zamanında yapılacak mı gibi sorular hâlâ ortada duruyor. Ne ki iktidar, süreci lehine yönlendirebilecek tüm olanaklara sahip olsa da Erdoğan’a asla oy vermem diyenlerin oranı yüzde 56’yı bulmuş durumda[1] . Üstelik 6’lı masa henüz adayını ilan etmemişken ortaya çıkan bu tabloya bakınca İyi Parti ya da HDP’nin saf değiştirmek gibi bir lükse sahip olmadığı görülüyor. Sağduyu ile hareket eden hiçbir muhalefet partisi, kendi seçmenin iradesini çiğneyip Erdoğan’a destek vermeye yeltenmez. Diğer deyişle Cumhur İttifakı’yla günah ortağı olma riskini artık kimse kolay kolay göze almaz.
Kişi kendinden bilir işi
Yoksulluğa, sefalete ve adaletsizliğe mahkum edilen insanların iktidar karşıtı bir irade oluşturması doğal bir sonuçtur. Çok sayıda siyasal partinin seçime girdiği Türkiye gibi ülkelerde halkın büyük bölümü iktidarı değiştirmek niyetindeyse hedefine uygun bir adresi mutlaka bulur.
Erdoğan, seçmenlerin diğer partilere yönelmesinden dolayı şahsını sorumlu tutup kendiyle yüzleşmiyor. Kamuoyuna hâlâ güçlü olduğunu göstermek için elinde tek bir seçeneği var, o da muhaliflerini bölmek. Muhalif ittifakları görmezden gelen ya da anlaşamadıklarına ilişkin haberler yayan yandaş medya ise Erdoğan’ın seçmenlerini bir arada tutmaya çalışıyor. Yani Cumhur İttifakı, ancak rakipleri dağılırsa seçimi kazanabileceğini dolaylı olarak itiraf etmiş oluyor. Muhalif ittifaklar dağılmadan yola devam ederse Erdoğan ve Bahçeli’nin alışılmış karalama kampanyasıyla seçimlerde istediği sonucu elde etmesi çok zor görünüyor. İktidar, çaresiz kaldıkça içeride ve dışarıda her yola başvuruyor. Örneğin desteği karşılığında İyi Parti’ye olası tek adam kabinesinde bakanlık teklif edildiği ileri sürülüyor. Dış politikada ise yapılan U dönüşlerinin hangi ödünleşmenin sonucu olduğunu bilmiyoruz. Ne var ki köşeye sıkışmış olanın daha fazla ödün vermek zorunda kalacağı öngörülebilir.
Tutarsız beyanlarına ve tavırlarına karşın Erdoğan-Bahçeli ikilisini her daim destekleyen ödenekli partililer, yandaşlar ve dahi troller var. Bunlar tiyatroda oyunu alkışlasın diye seyircilerin arasına iliştirilen ücretli şakşakçılara (klakör) benziyor.
Yurttaşın ödediği vergiler sayesinde himaye gören iktidar güdümlü kesimler, ‘reisin ve başbuğun’ sözünden dışarı çıkmıyor. Ayrıca lider fetişizminden mustarip patolojik kalabalıkları da bu toplama dahil edebiliriz. O halde tek adam rejiminin tüm konforunu yaşayan Erdoğan’ın HDP ve İyi Parti seçmenlerini de tebaa gibi görmesini normal karşılamak gerekiyor. Ataların dediği gibi “Kişi kendinden bilir işi”. İşte bu yüzden seçim yaklaştıkça iktidar sahipleri, irili ufaklı lider partilerine “Gel, kim olursan ol gel; tebaanı da al gel” şeklinde çağrılar yapabilir (!)
[1] https://tele1.com.tr/iste-son-anket-erdogana-asla-oy-vermem-diyenlerin-orani-patladi-711345/