Temple Grandin: Bilim insanı ve etik
Grandin’in bilime karşı büyük bir ilgisi vardır. Tuhaf halleri yüzünden derslerde arkadaşları tarafından alaya alınır. Ancak zekasıyla öğretmenlerini şaşırtır. Bir marangoz gibi yaptığı aletler buluş niteliğindedir.
Tülin Tankut
Yazının başlığının konusu olan otizmli Temple Grandin, 1947 doğumlu Amerikalı bir bilim kadınıdır. Profesörlüğünün yanı sıra otizm aktivisti ve yazardır. Onu dünyaya tanıtansa hayvan bilim uzmanlığı konusundaki çığır açıcı çalışmalarıdır. Bu sayede hayvancılık sektöründe hayvan davranışları alanında danışman ünvanını kazanmıştır.
Halen hayatta olan Grandin’in rekabetçi Amerikan toplumunda, üstüne üstlük hem otizmli hem de bir kadın olarak yükselmesi kolay olmamıştır. Yönetmenliğini Mick Jackson’ın yaptığı, 2010 ABD yapımı “ Temple Grandin” adlı otobiyografik film, Grandin’in deyişiyle gerçeği bire bir yansıttığı için kanımca onun duygu yüklü bu çabasını izlemeye değer kılıyor.
Grandin dört yaşına kadar konuşmuyor. Doktorların tanısı, daha çok anne sevgisinden yeterince yararlanamamış olan çocuklarda rastlanan otizm (çocuklara özgü şizofreni) oluyor ve çocuğun geleceği için umutlu görünmüyorlar. Ancak Grandin’in annesi üniversite mezunu, sabırlı, azimli bir kadındır; doktorlara meydan okuyor ve bıkıp usanmadan önce çocuğa konuşmayı öğretiyor sonra da onu okula gönderiyor. Grandin’in okul ortamına alışması kolay olmuyor ama annesinin çabalarıyla lise son sınıfa kadar geliyor ve mesleki serüveni başlıyor.
Yaz tatilinde gittiği anneannesinin yanında, ağıldaki büyükbaş hayvanlar genç kızın ilgisini çeker. Ancak kesim yapıldığı sırada hayvanlara yapılan kötü muameleden çok etkilenir. Kendini onların yerine koyar, onlara uygulanan bakım yöntemlerini kendi bedeninde dener; aralarına karışır; onlarla uzun zaman geçirir, gözlemler yapar. Yazı çiftlikte geçirdikten sonra okula döner.
Grandin’in bilime karşı büyük bir ilgisi vardır. Tuhaf halleri yüzünden derslerde arkadaşları tarafından alaya alınır. Ancak zekasıyla öğretmenlerini şaşırtır. Bir marangoz gibi yaptığı aletler buluş niteliğindedir. Öğretmenlerinden biri, “Temple, resimlerle düşünüyor, muhteşem bir görsel belleği var: dünyayı, başkalarının göremediği bir biçimde görüyor” diyerek öğrencisini destekler.
Grandin’i hayvan besiciliğini öğrenmek üzere gittiği üniversitede görürüz bu kez. Orada da bazen desteklenir, bazen engellenir. Ama kimse onu yolundan döndüremez. Hırslı ve mücadelecidir, emeğine sahip çıkar. Üniversite son sınıf öğrencisi olduğu halde hayvan barınaklarına kadın olduğu gerekçesiyle sokulmaz. Ama o , kapıları zorlar; hayvanların para karşılığı dövüştürüldüğü yerlere bile girmeyi dener. Öte yandan Çiftçi Besici Dergisi’nde yazdığı makalesi, uzmanlarca bir başyapıt olarak değerlenir. Yazdıklarını pratiğe dökmek için bir iş teklifi alır.
Gittiği kesimhanedeki büyükbaş hayvanları yıkama yöntemleri Grandin’i dehşete düşürür. Bakıcı, “onları suya daldırıp parazitlerinden arındırıyoruz” der.” Hayvan kafesten çıkarıldıktan sonra kafasına bir darbe yeter, et olmaya gider.” Grandin hemen kolları sıvar. Hayvanların çamurlu suya tepkileri dikkatini çekmiştir; bu yüzden sinirliliklerinin nedenini ve barınakların ışık ve gölge açısından durumunu araştırmak ister. Ama barınaktaki kişilerce alaya alınır, önerisi saçmalık, olarak değerlendirilir. Hayvanların kesim sırasında acı çekmediği yönündeki yüzyılların önyargısı ülkede hâlâ geçerlidir.
Grandin’in gözlemlerine göre hayvanlar, birbirlerinin kesileceğini hissediyorlar ve ürküyorlar. Daire çizerek yürümek onları sakinleştiriyor. Grandin, havuza benzer bir su kanalı tasarlıyor ve bir şema çiziyor. Amacı hayvanların suya kendi istekleriyle girmesini sağlamak. Deneme mahiyetinde birkaç sığırı gözlem altına alıyor; denekler daire çizerek ve sakin bir şekilde yürüyerek arkadaşlarını izliyorlar, ayaklarının kaymayacağını ve geri dönecekleri duygusuyla havuza giriyorlar . Huzur içinde oldukları davranışlarından belli oluyor. (Grandin’in deyişiyle, suda ana karnındaki huzura benzer bir duyguyla)
Ancak barınaktakiler, meseleye ticari açıdan baktıklarından hayvanların kesime giderken ne hissettiklerini umursamıyorlar. Grandin, korkan hayvanın kortizol düzeyinin tavan yaptığı konusunda uyarıyor onları. (Günümüzde uzmanlar göre, kortizollü etin yenmesi, insan sağlığı için de zararlı.) Beton duvarların hayvanları dışarıdan gelen seslerden koruyacağını, kaygan olmayan sağlam bir zeminde hayvanların güven duygusu içinde yürüyeceklerini söylüyor. Ama “ Hayvanlar için senin önerdiğin taşıyıcı bandın kaça mal olduğunu biliyor musun?” itirazıyla karşılaşıyor. Bakıcılar, kurduğu mekanizmayı bozuyorlar, çalışmalarını sabote ediyorlar.
Grandin, sığır çiftliklerinde ve kesimhanelerde hayvanlara yönelik, daha insani davranılması, aynı zamanda işletmecileri de memnun edecek daha kârlı bir sistem kurulması için çalışmalarına hız veriyor. Ama önerileriyle , yüksek kârdan başka bir şey düşünmeyen bu kişileri ikna edemiyor. Projesi kesimhanelerden hep geri çevriliyor.
Filmde, Grandin’in yüzüne kapıyı kapatan işletmecilere, “Tabiat zalim ama, biz zalim olmak zorunda değiliz” diye haykırışı kulaklardan silinecek gibi değil. Bir seferinde de , “öldürülmeden önce bir hayvana dokundum. Canlıydı. Hayvanlara saygı duymalıyız” diye feryat ediyordu. Geleneksel kesimde gözlerinin önünde cereyan eden katliama dayanamıyordu: Hayvan can çekişiyor, debeleniyor, ölmemek için direniyor ve dakikalarca acı çekiyordu.
Bugün bir çok yerde hayvanlar , Temple Grandin’in tasarladığı insancıl yöntemlerle bakılıyor. Teknolojik gelişmelere bağlı olarak hayvan kesiminde de yeni tekniklerle, örneğin bazı ülkelerde uygulanan ve hayvanın kesim sırasında acı çekmeden öldüğü, beyin elektrosu çekilerek kanıtlanan acısız kesim; veteriner, gıda mühendisi gibi uzmanların denetiminde yapılıyor. Bu yöntem ülkemizde de üniversiteler, bazı köşe yazarları v.b. çevrelerce gündem getirilmiş, bazı belediyelerde uygulamaya konulmuştu. Haytap Hayvan Hakları Federasyonu da acısız kesimi savunuyor. (Bu yöntemle uyum içinde olmayan İslami kesim ve “helal et” gibi dini açıdan hassas ve mezhepler arasında bile görüş ayrılıklarına neden olan bu konu, bir başka yazının konusudur. )
Doğrusu, tabii ki hayvanların hiç kesilmemesidir. Çağdaşlık, hayvan haklarının dinsel ritüellerin önüne geçmesi gerektiğini savunmak olduğuna göre , din uzmanlarının da konuyla ilgili dini yorumlarını yeniden gözden geçirme ihtiyacı duyacakları beklenir. Çevre dostu, insan sağlığına yararlı, hayvan haklarına duyarlı yapay et üretimininse insanlık için çok önemli bir gıda olacağı açıktır.
Geleceğin alternatif protein kaynağı olarak kabul edilen yapay et üretimine , bazı Batı ülkelerinde başlanmıştır. Laboratuar ortamında , hayvanı öldürmeden, hayvan hücresinden çoğaltılarak üretilen yapay et , ( “kültür et”) genetiği değiştirilmiş gıdaların tersine, DNA’sına dokunulmadan elde ediliyor; dolayısıyla bu yöntem hem ekolojik hem de etik açıdan tercih edilecek bir yöntem olarak ilgi görüyor. Avantaj ve dezavantajları , gıda güvenliği ve insan sağlığı açısından incelemeye tabi tutuluyor.
Yapay et teknolojisinin oldukça gelişmiş olmasına karşın yüksek maliyet yüzünden piyasaya sürülmesi gecikebilir , yorumu yapılıyor. Bazı çevrelerdeyse, artan talep nedeniyle yapay etin önümüzdeki yıllarda marketlerde, restoranlarda yerini alacağına kesin gözüyle bakılıyor. Bir yandan da bitki temelli yapay et üretimi üzerine çalışmalar sürdürülüyor. Ülkemizde de , akademik çevrelerde konuya yoğun bir ilgi olduğu görülüyor. Kamuoyu olarak bizlere de onları desteklemek düşüyor kanımca. Hayvanları “hissedebilen” canlı varlıklar olarak değil, ‘mal ‘ olarak gören işletmelerin bildiğini okuma tavrına karşı sorumluluk almak hem yurttaşlık hem de insanlık görevimizdir.
Bu arada Temple Grandin, dünyaya hayvan haklarıyla verdiği insana yakışır mesajla kalmıyor: “ Farklıyım ama eksik değilim,kendime yetiyorum” diyerek otizmli çocuklara da umut oluyor.