Vakit tamam: Sosyalist Güç Birliği için ileri…
Türkiye’nin ilerici aydınları, devrimcileri, sosyalistleri ve komünistleri emekçi halkımıza olan sözlerini daha yüksek bir sesle söylemeye karar vermiştir. Laikliği kazanacağız, sömürüye son vereceğiz, emperyalizmi yeneceğiz, Sosyalist Türkiye’yi kuracağız!
Türkiye solu açısından önemli bir dönemece girildiği herkes tarafından açık olmalı. Güncel mesele ise bunun hakkını verip veremeyeceğimize odaklanıyor gibi görünüyor. O açıdan sosyalist bir güç birliğinin oluşması ve toplumsal alanda solun sesini daha güçlü ortaya koyması özellikle seçimlere giden Türkiye’de çok daha büyük bir anlam kazanmıştır. Bu görev adım adım yerine getirilmektedir.
Meselenin boyutları konusunda ise şunları söylemek mümkündür:
Kapitalizmin krizine düzenin çözümü sermayenin ihtiyaçlarından geçiyor
Hâl böyleyken ve krizin tüm sonuçları ortadayken, emekçilerin kurtuluşu için bu düzenin alternatifine işaret edilmesi şarttır. Sermayeyle uzlaşmayacak ve emekçilerin yönetimini vurgulayacak tek güç bugün sosyalistlerdir. Bugün sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenen Türkiye’nin düzeninin değiştirilmesi şarttır. Değişimden kastımızın köklü bir dönüşüm olduğu ise herkes açısından açık olmalıdır.
Türkiye sermaye sınıfı seçim sürecini bir kere daha burjuva siyasi oluşumların arkasına saklanarak geçirmeyi tercih edecek. Bugüne kadar ülkeyi sürükledikleri noktanın sahibi kendileri değilmiş gibi ıslık çalacaklar. Maskeyi düşürecek olan şeyse işçi sınıfının örgütlü mücadelesi ve sosyalist siyasetin yükseltilmesi olacaktır.
O yüzden sosyalistlerin güç birliği bu anlamıyla önemli bir hareket zeminidir. Emekçilerin umuda ve gerçek kurtuluş yolunu görmeye ihtiyaçları vardır. Bu göreve hazırız.
AKP yönetemiyor. Tek adam yönetimi önemli bir kriz başlığı olmuştur.
Geçtiğimiz dönem Cumhur İttifakı’nı kurarak iktidarı garanti altına almaya çalışan AKP iktidarının çoğu başlığı yönetme konusunda tıkanmalar yaşadığı açıktır. Bununla birlikte sermayenin de tercihi olan tek adam yönetimi Türkiye’de rejim değişikliğinin sağlanması için önemli bir manivela olarak devreye girmiş, gelinen noktada ise kriz çözücü bir görev üstlenmek yerine burjuva düzenin bir kriz başlığı olmuştur. Başkanlık sistemi tam anlamıyla bir istibdat rejiminin şekillenmesidir. Sermayenin kanatları arasındaki başkanlık ve güçlendirilmiş parlamenter sistem ikiliğinin arka planı biraz da burada aranmalıdır.
Ancak bize düşen sermayenin kanatları arasında tercih ya da güçlendirilmiş parlamenter sistem propagandası yapmak değil elbette. Biz emekçilerin iktidarına ve sosyalist bir demokrasiye inanıyoruz. İşte tam da bu yüzden, gelecekte solun ve işçi sınıfının mücadelesinin önünün açılabilmesi için istibdat rejiminin ortadan kalkması gerektiğini savunuyoruz. Bu anlamıyla son yirmi yıldır olduğu gibi bugün de AKP iktidarına karşı verilen mücadele solu zayıflatmayacak, tersine güçlendirecektir. Seçimlerde AKP’nin yenilmesi ise Türkiye’de sosyalizm mücadelesinin ileriye gitmesi açısından bir olanağa çevrilebilirse önem taşıyayacaktır.
Bu açıdan sosyalist bir güç birliği önem taşımaktadır. Nedeni ise çok açık: Seçimlere güçlü bir yan yana geliş ile giren sol, seçim sonuçları ne olursa olsun büyüme ve örgütlenme potansiyeline sahip olacaktır. Bu göreve de hazırız.
Millet İttifakı’na mecbur değiliz. O yüzden vakit sosyalist çıkış vaktidir.
Bu noktada tüm toplumun önüne konulduğu gibi solun ve sosyalist siyasetin önüne konulan temel olgu Millet İttifakı’nın desteklenmesidir. Ancak şu doğruyu birinci kalemde ortaya koymakta fayda var: Eğer Türkiye solunun büyümesini istiyorsak görevden kaçmak olmaz. Büyümenin yolu ise sosyalist bağımsız hattın inşasından geçiyor. Büyüyen bir sosyalist hareket ancak Millet İttifakı’ndan medet uman kitleler için umut ve rehber olabilir. Özellikle seçim sonrasında olası bir Millet İttifakı iktidarında krizlerin çözülmeyeceğini adımız gibi biliyorsak, o yüzden bugünden seçim sonrasını kapsayacak sosyalist bir çıkışın sürekliliğini adım adım örmek gerekmektedir.
Ortanın sağına yerleşen CHP, merkez sağa kaymaya çalışan faşist partiden çıkma İyi Parti, AKP’den çıkan İslâmcılar ve AKP’nin içinden çıktığı İslâmcılar’ın ittifakının gelecek yöneliminin bırakın solu ortalama demokrat bir çizgiyi bile temsil edebilmesi ham hayaldır. Çünkü solculuk yapabilmek için sermaye diktatörlüğü ile savaşmak elzemdir. Bu görev bizimdir.
O açıdan bugün Millet İttifakı’nın yaratacağı umutların sahteliğine inat sosyalist bir güç birliği kendini ortaya koyacak ve başı dik bir şekilde yürüyecektir.
Demokrasi İttifakı’na ve liberallere mecbur değiliz. Sosyalist hareket dik durmasını bilir.
Resmi olarak adı Demokrasi ittifakı olarak konulmamış olsa da HDP’nin merkezinde durduğu ve üçüncü ittifak olarak lanse edilen düzlemden bahsettiğimiz anlaşılmış olmalı. Demokrasi İttifakı’nın gıdasının liberalizm, akıl hocalarının ise Türkiye’nin namlı liberalleri olduğu gerçeğinden hareket edersek Türkiye’de sosyalist hareketin ayakları üzerinden doğrulması için kendi bildiği yolda ilerlemesi gerektiğini bir kere daha görmüş olacağız. Bunu görmek için HDP’nin son kongresinde belirlediği Danışma Kurulu’ndaki isimlere bakmak yeterli olacaktır.
Bugün HDP’de cisimleşen yeni sentezlenmeyi, Millet İttifakı’nın türevi ya da “HDP’nin Millet İttifakı” olarak ifade etmek yanlış değildir. Neden olduğu ise çok açık. Bir tarafta İslâmcısı’ndan Barzanicisi’ne Kürdistani partiler ile ittifak kuran HDP, diğer tarafta Türkiye solunun bazı kesimleri ile ittifak yapıyor. Liberallerin temel olarak HDP’ye mevzilendiği de hesaba katılırsa, doğal olarak bu süreç düzen muhalefetinin bir kanadı olarak liberallerin kurduğu köprü aracılığıyla Millet İttifakı’na uzanıyor.
Uzun yıllardır Kürt siyasi hareketinin kanatları altında ya da kuyruğunda siyaset yapan sol özneler ne yazık ki büyüyemediler, tersinden bir kısmı ortalama liberal demokrat bir çizgiye evrildi. Bugünse HDP’yle yapılacak pazarlıkla elde edilecek milletvekillikleri aracılığıyla sol proje üretenlere, 2007 seçimlerindeki Bin Umut Adaylarını ve Ufuk Uras gibi örnekleri hatırlatmak istiyoruz. Bugün HDP aracılığı ile Meclis muhalefetine endeksli hale gelenlerin akıbeti konusunda müneccimlik yapmaya bile gerek bulunmuyor. Türkiye’de gerçek bir toplumsal güce dayanmadan yapılan bu tür hareketler eninde sonunda ya düzen cephesine ya sağa ya da liberalizme kayıyor ve/veya eninde sonunda kayacaktır.
O açıdan Türkiye’de sosyalist hareketin çıkışı solun gerçek değerlerinin ortaya çıkması ve bir güç olarak kendini ortaya koyması için de büyük önem taşıyor. Bu görev için de hazırız.
Laiklik, bağımsızlık, eşitlik ve yeni bir cumhuriyet için…
Bu kavramlar burjuvazi ve onun temsilcisi siyasi hareketler açısından çöp olarak görülüyor. Ve tam da bu yüzden bugün artık laiklik ayaklar altına alınmıştır, ülkenin bağımsızlığı ile emperyalist tekelleri çıkarları değiş tokuş edilmiştir, emek sömürüsü zirve yapmıştır, Cumhuriyet ise yıkılmıştır.
Türkiye’nin ilerici aydınları, devrimcileri, sosyalistleri ve komünistleri emekçi halkımıza olan sözlerini daha yüksek bir sesle söylemeye karar vermiştir.
Laikliği kazanacağız, sömürüye son vereceğiz, emperyalizmi yeneceğiz, Sosyalist Türkiye’yi kuracağız!
Bu kavgaya omuz veren herkesin yolu açık olsun…