‘Yıldız’daki Sultan’ın sansür rejimi

‘Yıldız’daki Sultan’ın sansür rejimi

20-10-2022 10:15

Sonuç olarak bakıldığında Abdülhamit’in gericiliğin devamını sağlamak için kurduğu baskı ve korku rejimi bugün tarihin tozlu sayfalarında kalmıştır. Osmanlı’nın yıkılışı sonrasında kurulan 1923 Cumhuriyet’i, Abdülhamit’in gericiliğine, paralı jurnalcilerine rağmen kurulmuştur.

Aren Karaelmas

Abdülhamit gericiliğinin basına uyguladığı sansürün temeli Louis Napoléon’un 17 Şubat 1852 tarihli Basın Kanunu’na dayanmaktadır. Her ne kadar Fransa’da bu sansür yasası devrimciler tarafında kısa sürede etkisiz hale getirilse de Osmanlı’da Abdülhamit’in tahttan indirildiği 2. Meşrutiyet’e kadar tam 45 yıl yürürlükte kalmıştır.
Devrimler çağının içinde feodalizmin gericiliğini sürdürmeye çalışan Osmanlı, kurumsal bir sansür yasası ile insanların aydınlanma ideolojisi etrafında birleşmesini engellemeye çalışmaktadır. Bugün çoğu gerici çevrelerce yere göğe sığdırılamayan Abdülhamid’in sansür mekanizması her ne kadar “dış güçlerin” saldırılarına karşı kurulduğu söylense de aslında gerçekten fakir Anadolu halkının bilinç kazanmaması ve düzenin devamı içindir.

Abdülhamit, kurduğu hafiyelik sistemiyle beraber halkı korku rejimiyle baskı altında tutabileceğini düşünmüştür. Ancak aydınlanma mücadelesinin dinamikleri Abdülhamit’in sandığından daha güçlüdür. Her ne kadar gericiler Sultan’ı yere göğe sığdıramayarak kurduğu baskı rejimini Osmanlı’yı kurtarma çabası olarak lanse etseler de asıl yapmak istediklerinin AKP’nin kurduğu ikinci Cumhuriyet rejimini korumak olduğu açık ve nettir.

ABDÜLHAMİT’İN SANSÜR MEKANİZMASI

Abdülhamit’in kurduğu sansür mekanizması pek çok farklı kurumdan oluşmaktaydı. İlk olarak 1877’de yayımlanan Sıkıyönetim Nizamnamesi’nin yayımlanmasıyla başlayan sansür ilerleyen senelerde kurumsal bir yapıya büründü. Önceleri sadece siyas gazeteleri kapsayan sansür 1882’de bütün basılı yayın organları kapsar hale geldi. Bu sansürün 3 farklı türü vardı:

1) Türkçe ve azınlıkların dilleriyle yayınlanan gazetelerin sansürü
Bu sansür Dahiliye Vekaleti’ne bağlı bulunan İç Basın Müdürlüğü heyeti tarafından inceleniyor ve uygun bulunmayan yazılar çıkartılarak gazete baskıya yollanıyordu.

2) Osmanlı’da ve dışarıdan gelen yabancı dillerde basılan gazetelerin sansürü
Hariciye Vekaleti’ne bağlı bir kurul tarafından incelenen gazeteler uygun bulunduğu taktirde yayımlanıyor ya da dağıtıma çıkartılıyordu.

3) Yerli ve yabancı kitap sansürü
Sansür ile ilgilenen bir eğitim kurumu tarafından incelenen kitaplar uygun bulunduğu taktirde yayına gönderiliyordu ya da dağıtıma çıkarılıyordu. Eğer kitaplar basıldığı halde sansür kurulu tarafından uygun görülmezse toplatılıp yakılmaktaydı. Öyle ki 150 çuval kitap, Abdülhamid’in emriyle, Şeyhülislam’ın fetvasıyla hamamlarda yakılmıştı.

‘SARAYDAKİ BAYKUŞU’ KORKUTAN KELİMELER

Abdülhamit döneminde uygulanan sansür sadece yazının ifade ettikleri ile sınırlı değildi. Gerici Abdülhamit pek çok kelimeyi çağrıştırdığı anlamlar dolayısıyla yasaklamıştı. Özellikle kendi burnunun büyüklüğünden pek haz etmiyor olacak ki gazetelerde ‘burun’ kelimesinin kullanımını yasaklamıştı. Öyle ki tarihi yarımada da bulunan ‘Sarayburnu’nu bile kendi burnunu akıllara getirir diye kullanımını yasaklamıştı.

Bunların yanında oturduğu Yıldız Sarayı’nı çağrıştırır diye ‘yıldız’ kelimesi, tahtı kurusun kelimesiyle fonetik olarak benzediği için ‘tahtakurusu’ kelimesini dahi yasaklamaktan geri kalmamıştı. Yasakların en garibi ise Tahttan indirilen V. Murat’ı akla getirecek Murat ve Muradiye sözcükleri kullanılamayacağı için, 1904 yılında Bursa’daki Muradiye Camii’nin onarımının bittiği ve açılış töreni yapıldığı haberi şöyledir:

“Ebülfeth Sultan Mehmet Han Hazretlerinin pederi cennet makamlarının Bursa’daki cami-i şerifi mükemmelen tamir edilmiş…” Her ne kadar haberin konusu Muradiye Cami olsa bile sansürden dolayı cami ismi verilmemiştir.
Yasaklanan kelimelerin listesi hayli uzun olsa da genel olarak şu şekilde sıralanabilir:

Girit, Makedonya, Kanun-İ Esasi, Hukuk-I Millet, Islahat, Müsavat, Vatan, Cumhuriyet, Bomba, Dinamit, Millet, Zulüm, Adalet, Deli ve Birader (Sultan Murat’ı Akla Getirdiğinden), Hasta (“Hasta Adam”), Yıldız, Tepe (Saray’ı Akla Getirdiğinden), Sakal, Boya ve Burun (Padişahın Boyalı Sakalı Ve Burnu, Bu Yüzden Burun Yerine Çıkıntı Kullanılırmış.), Reşat (Neş’et Adıyla Anılmışlar.) Suda Eritmek Anlamına Gelen Halletmek (Tahttan İndirmek Anlamına Gelen Hal Etmek Fiiliyle Benzeştiğinden), bunların yanında isyana teşvik edileceği düşünüldüğünden “Grev, suikast, ihtilal, sosyalizm, hürriyet” kelimeleri yasaklanmıştı. Öyle ki Şemsettin Sami’nin sözlüğünde ‘liberie’ kelimesinin yanına hürriyet yazılamamıştır.

Abdülhamit’in Matbuat-ı Ecnebiye Müdürlüğü de yabancı ülkelerde Osmanlı aleyhine yazılan yazılara cevap vermek adına kurulmuştur. Özellikle yabancı ülkelere gönderilen elçilerin bir numaralı vazifesi aleyhte çıkan yazılara karşı cevap aramak olmuştur. Bu durumun günümüz Türkiye’sinde de yaşandığı açık şekilde gözlemlenmektedir. Özellikle AKP’nin kurduğu ikinci cumhuriyet rejiminin kurumları aynı Abdülhamit’in istibdat rejimini örnek alır şekilde çalışmaktadır.

Sonuç olarak bakıldığında Abdülhamit’in gericiliğin devamını sağlamak için kurduğu baskı ve korku rejimi bugün tarihin tozlu sayfalarında kalmıştır. Osmanlı’nın yıkılışı sonrasında kurulan 1923 Cumhuriyet’i, Abdülhamit’in gericiliğine, paralı jurnalcilerine rağmen kurulmuştur. Bugün de AKP iktidarı bir takım düzenlemeler ile halkı korku ve baskı altına almaya çalışmaktadır ancak ülkenin ilericilerinin, işçilerinin, aydınlarının, kadınlarının, gençlerinin örgütlülüğü bu baskı ve korku rejimini yıkmak için gerekli güce sahiptir.