12 Eylül: Dinci-gericiliğin ve piyasacılığın mihenk taşı

12 Eylül gerici rejimi günümüz siyasetinin temelini oluşturmuştur. Neo-liberal politikaların arttığı bu dönemin politik hayattaki temsilcisi de gericilik üzerine kurulu siyasal İslâmdır. Faşist cuntanın da bu politikaların önünü açmasına şaşırmamak gerek.

12 Eylül: Dinci-gericiliğin ve piyasacılığın mihenk taşı

Attila Özmekik

Türkiye siyasetinin kırılma noktalarından biri olan 12 Eylül 1980 faşist darbesinin üzerinden 43 yıl geçti. 1980 öncesinde güç kazanan sol, darbeyle birlikte sindirilmek istendi. Birçok siyasi parti, sendika ve öğrenci derneği kapatıldı. Üniversiteleri kontrol altında tutmak için YÖK kuruldu. 1961 Anayasası yürürlükten kaldırıldı, yeni anayasa yapıldı. “Resmi rakamlara” göre 650 bin kişi gözaltına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 14 kişi cezaevlerindeki açlık grevlerinde yaşamını yitirdi, 171 kişi sorgularda ve cezaevi işkencelerinde can verdi, 49 kişi idam edildi. Darbe, Kenan Evren’in iddia ettiği gibi demokrasiyi ve iç güvenliği korumak için gerçekleştirilmedi; tam tersine yeni bir baskı dönemini açtı. Bülend Ulusu, hükümeti kurmak için görevlendirildi. 24 Ocak kararlarının mimarı Turgut Özal Başbakan Yardımcısı oldu. Açılan yeni dönemde günümüz siyasetine oldukça etkisi olan birçok politika gerçekleştirildi. Bu politikalar 22 sene sonra AKP’nin iktidara gelmesine neden oldu. Siyasal islamın güçlenmesinin önü açıldı.

DİNCİ GERİCİLİK VE NEO-LİBERALİZM

12 Eylül gerici rejimi günümüz siyasetinin temelini oluşturmuştur. Neo-liberal politikaların arttığı bu dönemin politik hayattaki temsilcisi de gericilik üzerine kurulu siyasal İslâmdır. Faşist cuntanın da bu politikaların önünü açmasına şaşırmamak gerek. Kenan Evren’in mitinglerde dinci-gerici söylemlerde bulunması, ANAP gibi piyasacı sermayedar bir partinin iktidara gelmesine destek olması bu duruma kanıt teşkil etmektedir. 24 Ocak kararlarıyla gerçekleştirilen özelleştirme ve yabancı sermayeye açılış süreci, ülkemizin emperyalizmin boyunduruğu altına iyice sokulmasına neden olmuştur. Sermaye diktatörlüğüne ve sömürü politikalarına başkaldıran, direnen solun üzerinde baskı daha da artmıştır. İşçi haklarının gaspı, imam hatip okullarının sayısının artması, toplumsal alanda dinselleşme ve tarikatlar üzerinden baskı kurulması, illegal Kur’an kurslarının ve medrese tipi yapılanmaların yaygınlık kazanması da dinci-gericiliğin iyice palazlandığını göstermektedir.

Darbe, 12 Eylül öncesinde Türkiye kapitalizminin yaşadığı ekonomik krize de merhem olmamıştır. Neo-liberal politikalara paralel olarak kapitalizmin yapısal krizi de kapıda belirmiştir. 2000 – 2001 krizi ve devamında, 2002 yılında AKP iktidara gelmiştir. “Daha demokrat ve daha özgürlükçü” olduğunu propaganda ederek yola çıkan AKP, uygulamada ise tersi politikalar izlemiştir. Daha fazla özelleştirme, daha fazla dinselleşme, emperyalizme daha fazla bağımlılık ve patron sınıfına, serbest piyasa ekonomisine tam boy sadakat 12 Eylül’ün çocuğu AKP’nin temel karakteristik noktalarıdır.

YENİDEN 12 EYLÜL VE AKP’NİN VESAYET REJİMİ

“Vesayet odaklarına karşı duruyoruz” diyerek kendi vesayet rejimi yolunda ilerleyen AKP, 12 Eylül 2010’da Anayasa referandumu gerçekleştirmiştir. Amacını askeri vesayeti ortadan kaldırıp yerine daha sivil ve özgürlükçü bir siyaset olarak açıklasa da sonucunda kendi otoritesini daha da arttırmıştır. Liberaller ve AKP sevdalısı “demokrat görünümlü” çevreler “Yetmez Ama Evet” diyerek sürece ortak olmuştur. Devamında gerçekleşen Ergenekon ve Balyoz davalarıyla beraber ordudaki tasfiyelerden boşalan yerlere ortakları olduğu birçok cemaatçi yerleştirilmiştir. Bu durum FETÖ’nün giderek güçlenmesine neden olmuştur. Sürecin sonrasında ise iktidar ortakları arasında çatışma gittikçe artmış, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi gerçekleşmiştir. Bu olguların devamında ise 2017 yılında gerçekleşen Anayasa referandumuyla beraber Türkiye’de rejim değişikliği yönünde önemli bir aşama geçilerek, istibdat rejimi fiili olarak başlamıştır. Yapılan yargılamalarla yargıda ve idari alanda FETÖ’den boşalan boşluğa başka cemaatler yerleştirilmiştir. Bu durum AKP’nin dinci-gericiliğinin iyice palazlandığını göstermektedir.

GÜNÜMÜZ

2023 Mayıs ayında gerçekleşen seçimleri kazanan AKP yeniden anayasa değişikliğini gündeme getirmektedir. “Sivil Anayasa” adı altında AKP iktidarının temel amaçlarından bir tanesi laikliğin Anayasa’dan çıkarılması ve hükümsüz hale getirilmesidir. Sömürü düzeni ve emperyalizme tereddütsüz bağımlılık gösteren AKP’nin bu adımı 12 Eylül’ün en önemli çıktılarından bir tanesi olarak değerlendirilmelidir. Bu anlamda 12 Eylül faşist darbesi dinci-gericiliğin ve piyasacılığın ülkemiz tarihindeki en önemli mihenk taşlarından biri olarak hatırlanmaya devam etmektedir.