AKP’nin Filistin sınavı

90’lara kadar Türkiye’deki İslamcılar, aslında tıpkı dünyadaki benzerleri gibi konu Filistin’e gelince görmez, duymaz, söylemez olurlardı. İslamcılar iktidara ortak olmaya başladıklarında dahi İsrail ile anlaşmalarını dert etmezken Hamas ve İslami Cihad’ın güçlenmesiyle Filistin’i öğrendiler. Öğrendiler ama AKP ve İslamcıların Filistin ile sınavı her zaman İsrail ve ABD ilişkilerini esas almıştı.

AKP’nin Filistin sınavı

Filistin’in kurtuluş mücadelesi 1960’lardan itibaren Türkiye sosyalist hareketinin gündemlerinden biriydi. 1967’deki Arap-İsrail savaşı ile birlikte başlayan destek 1968’de sosyalist Filistin örgütlerinin kamplarında gerilla eğitimi almaya başlamak ile devam etti. Bu arada Filistin’e gidip El Fetih saflarına katılan Mustafa Çelik girdiği bir çatışmada hayatını kaybetti.

1969’da bölgeye giden isimler arasında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan da vardı. Aranırken, kaçak yollardan Filistin’e gitmek isterken Suriye’de gözaltına alınmaları üzerine on iki günlük gözaltı sürecinden sonra Filistin’de gerilla eğitimi almak için geldiklerini söyleyince Filistin Halk Kurtuluş Cephesi tarafından gözaltından çıkarıldılar. Amman’daki Filistin kampında eğitim görüp döndüler. Yusuf Aslan, “El Fetih’ e niçin gittim?” başlıklı yazısında “Bugün Ortadoğu’da Amerikan emperyalizminin ileri karakolu olan İsrail’ e karşı Arap halkları, antiemperyalist bir savaş yürütmektedir. Bu savaş Asya’da, Afrika’da, Latin Amerika’da ve bütün dünyada emperyalizmin baskısı altında ezilen halkların yürüttüğü devrimci kavganın bir parçasıdır. Emperyalizme karşı yürütülen savaş, bütün dünya halklarının ortak savaşıdır. Vietnam’ da, Ortadoğu’da, Latin Amerika’da emperyalizme karşı sıkılan her kurşun, aynı zamanda Türkiye halkının kurtuluşu için sıkılmaktadır” diyordu.

Bu yıllarda siyasal İslamcıların gündeminde Filistin yoktu. Zira Hristiyan ve Müslüman Arapların birlikte yürüttükleri mücadelede esas olan Siyonizme karşı bağımsızlıkçı bir hareket idi. Bu açıdan bölgedeki sosyalist ve komünistler ile bağımsızlıkçı Arap milliyetçilerinin ittifakı siyasal İslamcılar için öcü sayılabilirdi. İslamcılar Filistin’i ancak 1981’de Mısır’da Müslüman Kardeşler’den ayrılan bir kolun uzantısı olan İslami Cihad ve 1987’de Müslüman Kardeşler’in uzantısı olan Hamas kurulunca tanıyabildi.

FİLİSTİN’İN DUASI İSRAİL’İN PARASINA YETMİYOR

Ancak 1990’larda Filistin’i “dava” edinmeye başlayan İslamcılar açısından İsrail ile işbirliği ne 1990’ların ortalarında Refah Partisi’nin koalisyon ortağı olduğu dönemde ne de 2002’den bu yana AKP’nin tek başına iktidar olduğu dönemde “dava”nın öncelikli konumunu kaybetti.

Gazze’yi bombalayan uçakların Konya’da eğitim almasından sayısız silah anlaşmasına imzalanan gizli anlaşmalara ve iki ülke arasında her krize rağmen sürekli Türkiye lehine büyüyen dış ticaret dengesine halel getirecek hiçbir adım hiçbir zaman atılmadı. Daha yakın zamana baktığımızda Recep Tayyip Erdoğan 2008 yılındaki Gazze Katliamı olarak anılan Dökme Demir Harekatı’nın ardından önce “van minüt” çıkışı yapılmış ancak Şimon Peres’e karşı sözlerinin ardından daha sahneden iner inmez tepkisinin İsrail veya Şimon Peres’e değil moderatöre olduğunu söylemişti. Bunun gibi, gitme sözü verdiği 2010 yılından bu yana hep netleşen ama bir türlü gerçekleşmeyen bir Gazze ziyareti hikayesi, AKP döneminde Filistin’in payına düşenleri en iyi özetleyen olaylar sayılabilir.

Defalarca mitingler düzenlense de Gazze ile Türkiye’deki siyasal İslamcıların ilişkileri daha somut bir hal almamış, alamamıştır. Bunun tek istisnası Türkiye’de Müslüman Kardeşler’in uzantısı olan İHH tarafından düzenlenen Mavi Marmara seferidir. İsrail’in 10 kişiyi katlettiği yardım gemisi seferi için de “izin verdik” diyen Recep Tayyip Erdoğan sonradan “Dönemin Başbakanı’ndan izin mi aldınız?” demiştir. İsrail’in Gazze’ye uyguladığı soykırım politikalarını tanıyan, Mavi Marmara’da hayatını kaybedenlerin “bahşedilmiş kan parası” karşılığında unutturulması anlamına gelen 2013 yılındaki anlaşmanın ardından 5 milyar dolarlık dış ticaret hacmi 10 yılda ikiye katlanırken ihracat miktarı ise iki kattan fazla artarak 7 milyar dolara yaklaşmıştır.

Görüldüğü gibi mitinglerle gazı alınan kitleleri bir kenara ayırırsak on yıllarca yok sayılan “Filistin Davası” siyasal İslamcılar için bir şov malzemesi olmaktan öteye geçemiyor. Filistinli’nin duasının İsrail’in doları kadar değeri bulunmuyor.

(Bu yazı Yurtsever gazetesinin 2. Sayısında yayınlanmıştır.)