AKP'nin yeni Anayasa yapma ehliyeti yoktur
Mevcut 12 Eylül Anayasası’nın çarpıklığı ve sistemin tıkanma noktaları gerekçe gösterilerek yeni Anayasa yapılmasının meşruluğu sağlanmak isteniyor.
Anayasa Mahkemesi son yıllarda AKP rejiminin gerilim yaşadığı kurumların başında geliyor. Son yaşanan yargı krizi ile birlikte AKP’nin yeni Anayasa yapma girişimi yeniden gündeme getirildi. AKP’nin Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımamaya dönük hamleleri iktidar ortağı MHP tarafından da destek buluyor. Bahçeli’nin yaptığı ‘Anayasa Mahkemesi kapatılmalı ya da yeniden yapılandırılmalı’ söyleminin ardında yeni Anayasaya dolaylı bir gönderme bulunuyor. Mevcut 12 Eylül Anayasası’nın çarpıklığı ve sistemin tıkanma noktaları gerekçe gösterilerek yeni Anayasa yapılmasının meşruluğu sağlanmak isteniyor.
Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla ortaya çıkan son krizi kısaca anımsayalım: Gezi Direnişi davasıyla tutuklanan Can Atalay henüz mahkumiyet kararları kesinleşmeden 14 Mayıs’ta yapılan genel seçimlerde milletvekili seçildi. Fakat Anayasa’nın açık hükmüne rağmen Can Atalay tahliye edilmedi ve konu Anayasa Mahkemesine taşındı. AYM ihlal kararı vererek İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne iletti. Ağır Ceza Mahkemesi ise AYM kararını uygulamak yerine konuyu önce Yargıtay 3. Ceza Dairesine sordu. Yargıtay Başsavcılığı bu yazının bir karara dönüştürülmesini istedi. AYM bu kez bir karar ile durumu Yargıtay 3. Ceza Dairesine bildirdi. Ceza Dairesi de AYM kararının uygulanamayacağına karar vererek AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Tüm bu süreçle birlikte yeni bir yargı krizi oluşurken, AKP iktidarı krizi fırsata çevirmek için yeni Anayasa tartışmalarına hız verdi.
AKP iktidarı 2007 yılından başlayarak Anayasa maddeleriyle ilgili birçok değişikliğe imza attı. Özellikle laiklikle ilgili birçok madde değiştirildi ve buna uygun yeni kanunlar çıkarıldı. Türban serbestliği ve okullarda Kur’an-ı Kerim derslerinin seçmeli ders olarak okutulmasını öngören kanun değişiklikleri sırasıyla Meclis’ten geçirildi. AKP’nin “başörtüsüne anayasal güvence ve ailenin korunması” gerekçesiyle hazırladığı Anayasa değişikliği önerisi geçtiğimiz yıl TBMM Başkanlığı’na sunulmuştu. Dönemin CHP lideri olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun kamu kurumlarında başörtüsünü ‘yasal güvence’ altına alınmasına dönük Meclis’e kanun teklifi vereceklerini duyurması üzerine türban tartışmaları bir kez daha gündeme getirilmişti. Kılıçdaroğlu’nun açıklamasının ardından AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ise ‘çözümü yasa değil, Anayasa düzeyinde sağlayalım’ diyerek adeta el yükseltmişti. Gelinen noktada 2023 yılının Ocak ayında başörtüsüne anayasal güvence getiren ve evlilik birliğini tanımlayan Anayasa değişikliği teklifi TBMM Anayasa Komisyonu tarafından kabul edildi.
Laikliğe aykırı birçok uygulamanın fiilen yürütüldüğü Türkiye’de özellikle eğitim sisteminde artan gerici saldırılar dikkati çekiyor. Milli Eğitim Bakanlığı yaptığı protokollerle tarikat ve cemaatlerin kurduğu sözde dernek ve kuruluşların okullarda gerici faaliyetlerde bulunmasının önünü açmış bulunuyor. Bir diğer nokta ise Türk Medeni Kanunu’nda yapılmaya çalışılan değişikliklerle ilgili. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un yaptığı ‘aile hukukunu sil baştan ele alacağız’ açıklamasıyla gündeme gelen başlıkların içinde birçok tartışmalı madde bulunuyor. Boşanan kadını yoksulluk nafakasını sınırlamak aile arabuluculuğu adı altında kadınlara karşı şiddeti körüklemek, mal rejiminden evlenme yaşının düşürülmesine kadar birçok gündem tartışmaya açılmış durumda.
AKP iktidarının ‘Türkiye Yüzyılı’ olarak adlandırdığı yeni dönemin hukuki zemini Anayasa gündemi etrafında toplanmış bulunuyor. Fakat yeni bir Anayasa’nın gerici ideolojiler eliyle yapılmasının geçtiğimiz yüzyıldan daha büyük sorunlar doğuracağını hepimizin şimdiden görmesi ve buna dur demesi gerekiyor.
(Bu yazı Yurtsever gazetesinin 3.sayısında yayınlanmıştır.)