Selin Aksoy
CHP, İYİ Parti, DEVA Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’nin bir araya geldiği altılı masanın “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” kapsamında hazırladığı anayasa değişikliği önerisi, pek çok sorun barındırmakta olup, bu husus çok da şaşırtıcı değildir. Zira altılı masanın kendisi zaten bir araya geliş amaçları ve yapısı ile Türkiye’deki muhalefeti tahkim eden ve salt AKP iktidarına karşıtlık üzerinden beslenen bir birlikteliktir.
Değişikliğin amacı, “Türkiye’de yönetimde keyfiliğe yol açan, anayasal hak ve hürriyetleri güvencesiz bırakan, hukuk devleti mekanizmalarının tamamını aşındıran Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini yürürlükten kaldırmak ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçişi sağlamak” olarak açıklanması ise de değişiklik önerisi, ana argümanı ile çelişmektedir. Zira Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, açıkça Cumhurbaşkanına büyük bir meşruluk kazandırmakta olup, yetkisiz veya sembolik olacağı iddiası siyaseten pek mümkün görünmemekte olup, bu halde de güçlendirilmiş bir parlamentodan söz edilemeyecektir.
Öte yandan anayasa değişikliğinde bir kez bile laiklik vurgusunun yapılmamış olması da oldukça dikkat çekicidir. Teklifin giriş kısmında, bu teklifin yürürlüğe girmesi halinde Anayasa’nın 2. Maddesinde belirtilen insan haklarına saygılı, demokratik, lâik, sosyal bir hukuk devletinin sağlanabileceği belirtilmekte ise de, 84 maddede ve 9 bölüm başlığı, alt başlık ve madde başlığında getirilen değişiklik önerilerinde laik bir hukuk devletinin nasıl sağlanacağına, Türkiye’nin temel sorunlarından biri dinci gericiliğe karşı laiklik ilkesinin nasıl güçlendirileceğine dair tek bir ibare bulunmamaktadır.
Cumhuriyetin kuruluş sürecinde, 1922’de saltanatın kaldırılması ve 1924 Anayasasının 2. Maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti Cumhuriyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve İnkılapçıdır” düzenlemesine yer verilmesinin yanında, Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine Ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun (1925) ve Medeni Kanun (1926)’un kabulü, 1934’de Anayasa ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınması gibi düzenlemeler ile laikliğe salt anayasada değil diğer kanunlarda da yer verilmesi ile laikliğin toplumun ana unsuru olması amaçlanmıştır. Bunun ardılı olan 1961 ve 1982 Anayasalarında da 2. Maddede yine laiklik, cumhuriyetin temel bir niteliği olarak ele alınmış ve dördüncü maddede de laiklik ilkesinin değiştirilemeyeceği güvence altına alınmıştır.
İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkıldığı, 6 yaşındaki çocukların tarikat liderlerince evlendirildiği, dinci gericiliğin kadınların yaşama hakkını elinden aldığı bir dönemde, siyasi iktidarın ana hedefinin laikliğin tasfiyesi olduğu apaçıkken, “etkin ve katılımcı bir yasama; istikrarlı, şeffaf ve hesap verebilir bir yürütme; bağımsız ve tarafsız bir yargı; kurumsal kültürün hâkim olduğu bir kamu yönetimi ile kuvvetler ayrılığının tesis edildiği güçlü, özgürlükçü, demokratik, adil bir sistem inşa etme kararlılığı” içinde olduğunu iddia edilen altılı masanın, laiklik konusunda hiçbir kararlılık göstermemesi; emekçi kitlelerin dinci gerici değerlerle kuşatılarak sermayenin çıkarlarına ikna edilmesi ile ilgili herhangi bir kaygılarının olmadığını ortaya koymaktadır. Zira biliyoruz ki, altılı masa işçi sendikaları, işçi örgütleri veya emekçilerle değil, işveren sendikaları ve birlikleri ile görüşerek bu anayasa değişikliğini masa başında hazırlamıştır. Altılı masa, anayasa sorununu rejim sorunu olarak değerlendirmemekte, seçimler için malzeme olarak kullanmaktadır. Hal böyle olunca da patlayacak bomba olan laiklik sorunu örtbas edilmiştir.
Değişiklik önerisinde Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı mevcut 13. Maddesinin başlığı “Temel hak ve hürriyetlerin üstünlüğü” olarak değiştirilerek maddeye “Hürriyet esas, sınırlama istisnadır. Tereddüt halinde yorum hürriyet lehine yapılır.” Cümlesi eklenmiş ve gerekçesinin de Anayasa düzenine hürriyetçi bir felsefenin hâkim olduğunun gösterilmesi olduğu belirtilmiştir. Yine 15. Maddede de “Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması” başlığı teklifte “Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının geçici olarak durdurulması” olarak önerilmiştir. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması konusunda önemli değişiklik önerileri sunulmuş olmasına rağmen, temel ve hak ve hürriyetlerin kullanılabilmesinin ana koşulu olan laiklik ilkesinin sağlanmasına yönelik herhangi bir değişiklik önerisi getirilmemiştir. Örneğin “Din ve Vicdan Hürriyeti”nin düzenlendiği ve ancak “Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır.” Hükmünün yer aldığı maddedeki zorunlu din eğitiminin kaldırılmasına yönelik hiçbir öneri sunulmamıştır.
Oysa bilindiği üzere altılı masanın bu Anayasa değişikliğinden önce AKP tarafından Anayasa’nın zaten “Din ve Vicdan Hürriyeti”nden ziyade buna ilişkin topluma müeyyide getiren 24. maddesine başörtüsünü güvence altına almak amacıyla değişiklik önerisi sunmuştur.
Dolayısıyla altılı masa tarafından siyasal yaşam ve devlet işlerinin, tümüyle ya da bir bölümüyle, dine ve din kurallarına dayandırılamayacağı veya dini inançların bireysel bir tercih olarak ifade edildiği veya tarikatların önüne geçilmesini sağlayacak pekiştirici hükümler konulması yerine teklifte yok sayılması, altılı masanın her fırsatta laiklikten kaçma eğilimini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak, altılı masa Türkiye’de emekçilerin, kadınların ve çocukların bugün içinde bulunduğu yoksulluk, sefalet ve eziyet koşullarının temel nedenlerinden biri olan dinci gericileşmeye karşı en büyük güvence olan laikliği görmezden gelerek, sadece seçim propagandası amacıyla bir anayasa metni hazırlamış olup, emekçilerin, kadınların ve çocukların içinde bulunduğu bu düzeni değiştirmekten ne kadar uzak olduğunu göstermiştir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi, (ICC) Gazze'de savaş suçu ı̇şledikleri gerekçesiyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliği'nin Nasuh Mahruki'nin tutuklama kararında paylaşım içerikleri ve görüntülenme sayılarını da…
Gündeme ilişkin basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Adalet Bakanı Tunç, muhalefeti hedef aldı. Tunç, MHP'den istifa…
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, Ukrayna'nın 4,65 milyar dolarlık borcunun iptaline ilişkin kararın Kongreye…
Merkez Bankası, kasım ayında da faiz oranını değiştirmeyerek yüzde 50'de sabit tuttu. Banka böylece üst…
Bir gencin ölümüne ve iki kişinin yaralanmasına neden olduğu için yargılanan eski Kızılay Başkanı Kerem…