BAŞYAZI | Aziz Nesinlik bir parti: CHP

Ülkenin sola ve sol değerlere ihtiyacı olduğunu ifade ederek üstü örtük Özel-İmamoğlu iktidarına yeşil ışık yakan bazı sosyalistlerin bu durumu inandırıcı bulmadığını pek söyleyemeyeceğiz. Aynı şekilde yandaşlıkta AKP’li gazetecileri geride bırakan İmamoğlu’cu kalemlerin tarafsız ve bağımsız basın söylemini ayaklar altına alacak ölçüde bu sürecin militanı haline geldiğini yakın bir şekilde izledik.

1923 Cumhuriyeti ile birlikte CHP de çözülmüştür!

 

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) son kurultayı, düzen muhalefeti tarafından büyük bir değişim olarak sunulmaktadır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilememesi ve yerine yıllardır birlikte çalıştığı Özgür Özel’in seçilmesi, partinin önemli bir siyasal değişim-dönüşüm yaşayacağının işareti olarak propaganda edilmektedir.

Büyük bir aldatmaca. Kamuoyunda muhalif olarak bilinen televizyon yorumcuları, bir dizi köşe yazarı ve hatta doğrudan muhalif bazı medya organları bu propagandanın başını çekiyor.

Ara bir sonuç olarak önce şunu söylemek zorundayız: Bu yazarların nasıl büyük bir gürültü kopardıklarını biz seçim öncesinden de biliyoruz. Hatta seçim günü televizyon ekranlarında yapılan “hamasi muhalefetin” nasıl çöktüğünü hatırlıyoruz. Bugün de dün sanki yaşanmamış gibi, yine kalem oynatıyorlar, köşelerinde yazıyorlar ve televizyonlarda konuşuyorlar. Öncelikle, bunlara çok prim verilmemelidir. Kılıçdaroğlu’nun sağcılığından şikâyet edip, sağcılığı Kılıçdaroğlu ile yarışan İmamoğlu’nun taraftarlığını yapmanın tutarlı hiçbir yanı bulunmadığı gibi ekran başında solculuk şovu yapılmasını da mümkün kılamaz.

Kılıçdaroğlu’na yönelik geliştirilen eleştirinin özü şudur: Eğer CHP’nin başında kalırsa, önümüzdeki yerel seçimler kaybedilir. CHP tabanı, son genel seçimlerde alınan yenilgi nedeniyle, kızgın ve küskün. Bu yüzden Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığını bırakması, bu yenilgi psikolojisini tersine çevirecek, CHP’den umudu kesen seçmen tabanı yeniden CHP’ye yüzünü dönecek. Bu tezin başına ya da sonuna ise mecburen şu ek getiriliyor: “CHP ittifak yapmalı elbette ama CHP değişmemeli”…

Başka da bir şey yoktur.

Örneğin, kimse Kılıçdaroğlu’nun “NATO, demokrasinin güvencesidir” demecini gündeme bile getirmemektedir. Örneğin kimse, “tarikat ve cemaatleri kapatacağız” dememektedir. Örneğin kimse CHP’nin sola açılım programının maddelerini ilan etmemektedir, edememektedir. Örneğin kimse sağ ile ittifakın CHP’yi nasıl solda tutacağını söylememektedir. Örneğin, kimse “Millet İttifakı bir sağ cepheydi, yanlış yaptık” bile dememektedir. Hatta Kılıçdaroğlu’nun çekilmesinin başta İYİP olmak üzere yerel seçimlerde ittifakların önünü açma olasılığını artıracağını açık açık yazmakta ve dillendirmektedirler. Daha ilerisini şöyle söylemek mümkün:

CHP Kurultayı’nı belediye başkanlarının vesayeti belirlemiştir. Önümüzdeki yerel seçimlerde İYİP başta olmak üzere ittifak hesapları, CHP Kurultayı’na damgasını vurmuştur. Ancak işin komik, çelişik ve ironik tarafı ise şudur: Sağcılığı sabit eski AKP Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in Ankara ikinci sıradan aday gösterip seçilmesini sağladığı için çokça eleştirilen Kılıçdaroğlu’na karşı yapılan solcu eleştiri, özünde yerel seçimlerde Yavaş ve İmamoğlu gibi belediye başkanlarının hesaplarına çarpan bir sağcılıktan başka bir şey değildir.

Baykal da apar topar iktidardan düşürüldü. Gladio tarzını kullanan FETÖ’cülerin komplosuyla. Ancak Baykal dönemine yönelik geçmişte yapılan eleştiriler bugün baştan aşağı unutulmuş durumda. Kimse ne hatırlıyor ne de hatırlatmak işlerine geliyor. Ulusalcı, katı devletçi, katı laikçi, hizipçi… Halbuki Baykal Erdoğan’ın önünü açmış, çarşaflılara CHP rozeti bile takmıştı. Büyük bir gürültüyle Baykal’ı indirdiler, Kılıçdaroğlu’nu omuzlarda “mütevazi, namuslu, değişimci” naralarıyla büyük umutlarla getirdiler. Şimdi ise 13 yıldır bütün seçimleri kaybettiğini söyleyip gitmesi gerektiğini söyleyiveriyorlar. Hem de önümüzdeki yerel seçimleri kazanmak için diyorlar. Ama Kılıçdaroğlu’nun kazandığı tek seçimin son yapılan yerel seçim olduğunu ve bu yerel seçimlerin de Ankara ve İstanbul başta olmak üzere “ittifak siyasetiyle alındığı”nın üstünü örtüp, Kılıçdaroğlu’nu sağcılıkla suçlayıp Kurultay’da bol bol solculuk taslayarak bunu yapıyorlar.

Şaka gibi değil mi?

Ama kim inanır?

Ülkenin sola ve sol değerlere ihtiyacı olduğunu ifade ederek üstü örtük Özel-İmamoğlu iktidarına yeşil ışık yakan bazı sosyalistlerin bu durumu inandırıcı bulmadığını pek söyleyemeyeceğiz. Aynı şekilde yandaşlıkta AKP’li gazetecileri geride bırakan İmamoğlu’cu kalemlerin tarafsız ve bağımsız basın söylemini ayaklar altına alacak ölçüde bu sürecin militanı haline geldiğini yakın bir şekilde izledik.

Baykal, gürültüyle gitti. Kılıçdaroğlu, yine gürültüyle gönderildi. Şimdi de Özel geldi. Ancak Özel’in gelişinin bir başka boyutu bulunuyor. O da doğrudan vesayet altında olmasıdır. Kurultay’da PM listesinin doğrudan İmamoğlu ile belirlenmesi, bugünkü Özel başkanlığının üzerindeki vesayet gölgesinden başka bir şey değildir.

Kılıçadaroğlu dönemi, CHP’nin ortanın solundan ortanın sağına geçiş süreciyle tanımlanacaktır. Bugün İmamoğlu’nun başkanlığının zemini döşenmektedir. İmamoğlu, CHP’nin sol kanadını değil tersinden hep sağ kanadını temsil etmiştir. O yüzden bugün CHP içinde yaşanan değişimi, CHP’nin sola direksiyon kırması olarak görmek büyük bir yanılsamadır. CHP, hep sol gösterip sağ vuran bir parti olmuştur. İnönü, Ecevit, Baykal ve Kılıçdaroğlu dönemi tarihsel pratiği ile ortadadır. Bugün CHP içindeki siyasal dinamikler ya da aktörler direksiyonu sola kıracak bir hattı temsil etmiyorlar. Belediye başkanları vesayeti, açıktır ki sermayenin vesayetidir!

Daha teorik bir saptama yapmak gerekirse, CHP ontolojik bir sorunla karşı karşıyadır: Kimlik sorunu. 100 yıl önce emperyalizme karşı Millî Mücadele sonucu kurulan bir parti olmasına rağmen bugün NATO, AB ve emperyalizm karşıtı kesilmesi yapısal olarak mümkün olamamakta/olmamaktadır. İşçi sınıfının değil doğrudan sermaye sınıfının çıkarlarını savunan bir partiden sosyal-demokrat çıkmaz. Kaldı ki Avrupa’daki sosyal demokrasi de büyük bir çöküş içinde. Kemalist ve sosyal-demokrat “bile” olamayan bir partiden “solculuk” beklenmesi ise başka bir Aziz Nesinlik meseledir. CHP, kimliğini ve ideolojisini kaybetmiştir.

Sizce Özel-İmamoğlu, hangi ideolojik birikimi temsil etmektedir ve daha doğrusu ortada ideolojik bir birikim var mıdır?

Türkiye’de vasatlaşan siyaset, artık iyice sığlaşmış, bu sığlık CHP Kurultayı’nda kendisini bir kez daha göstermiştir.

Son söz olarak şunu söylememize izin veriniz: Türkiye solu, dün Kılıçdaroğlu’na oy verirken, bugün ise Özel’in başkanlığından umut duyuyorsa, bizim artık diyecek sözümüz yoktur.

Bizim sözümüz bellidir: AKP karanlığından ve 20 yılı aşan gerici iktidarından bıkan ülkenin ilerici birikimi toplumsal direnişini sürdürüyor. Biz bu birikime ve işçi sınıfının ayağa kalkışına inanıyoruz. Biliyoruz ki, “yakarsa dünyayı garibanlar yakar, değiştirirse düzeni işçiler değiştirir!”