Halil Yeni
Türkiye İşçi Partisi (TİP) 13 Şubat 1961’de, 12 sendikacının önderliğinde kurulur ve 1965 seçimlerinde meclise 15 milletvekili göndermeyi başararak işçi sınıfını mecliste temsil etmeye başlar. 1963 yılında Kavel Kablo fabrikasında başlayan direniş büyük bir kazanımla sonuçlanır ve işçiler ilk kez toplu iş sözleşmesi ile grev hakkı kazanır. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) böylesi politik bir atmosferde ön çalışmalarını başlatır ve 1967 tarihinde Türk-İş’ten ayrılarak kuruluşunu ilan eder.
Mecliste güçlü bir işçi sınıfı partisi vardır ve fabrikalarda da güçlü bir işçi sınıfı sendikasının temelleri atılmaktadır. DİSK, etkin mücadele vermesiyle kısa sürede gücünü artırır. Örgütlenme çalışması yaptığı işyerlerindeki temsilcilikleri Türk-İş’in elinden alır. Türk-İş’ten istifa eden işçiler DİSK saflarına geçer. Egemenler panik halindedir. Gerçekleşen bu yoğun işçi akışını durdurmak için 1969 yılında bir yasa tasarısı hazırlanarak meclise sunulur. DİSK’in üye sayısına bakılarak hazırlanan yeni yasa tasarısı, toplu sözleşme yapılabilmesi için işyeri ölçeğinde % 51 olan temsil zorunluluğunu, sektör ölçeğinde %51 yaparak, DİSK’i toplu sözleşme yapamaz hale getirmeyi amaçlar. Tarafsız olması beklenen çalışma bakanı Seyfi Öztürk, hiçbir sakınca görmeden ‘’yakında DİSK’in canına ot tıkanacak’’ derken DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler; tasarının anayasaya aykırı olduğunu bildirerek işçi sınıfının DİSK’in kapatılmasına izin vermeyeceğini dile getirir.
‘’Önüne geçilmez coşkusuyla, birlikte yürümenin’’
TİP karşı çıksa da CHP’nin ikili tutumu, Adalet Partisi ve Güven Partisi’nin ise DİSK’e karşı tavır alması yasa tasarısını meclisten geçirir. Bunun üzerine Kemal Türkler, 14 Haziran’da işçi temsilcilerinin ve sendika yöneticilerinin katılacağı bir toplantı organize eder. DİSK geri adım atmayacaktır. Toplantıda direniş kararı alınır. 15 Haziran sabahı Marmara ve Kocaeli bölgesinde DİSK’in örgütlü olduğu işyerlerinde işçiler önce iş durdurup eylem başlatır. Sonra kent merkezlerine doğru yürüyüşe geçerler. Bu öyle bir yürüyüştür ki her adımda katlanarak, an be an büyüyerek devam eder. Yaklaşık 70 bin işçi ve 113 işyerinin katıldığı bu yürüyüş kendini ertesi güne devrederek günü bitirir. 16 Haziran sabahı ise sayı çok daha fazladır. Yüzlerce işyeri ve yaklaşık 150 bin kadar işçi İstanbul, Gebze ve İzmit’te yeniden yollarda ve meydanlardadır. Emniyetin her türlü engelleme çabalarına, köprülerin açılıp vapur seferlerinin durdurulmasına rağmen yürüyüş ilerler. Türk-iş direnişi lanetleyip ‘’kızıl ihtilalin provası’’ olarak görse de eylemlere Türk-iş üyesi çok sayıda işçi ve işyeri de katılır.
Bunun üzerine İçişleri Bakanı DİSK yöneticileriyle bir toplantı gerçekleştirir ve akşam saatlerinde Kocaeli ve İstanbul’da sıkıyönetim ilan edilir. DİSK’e bağlı sendikaların temsilciklerinde aramalar gerçekleştirilerek yöneticileri gözaltında alınır. Fakat ilan edilen sıkıyönetim kararına rağmen işçiler eylemliliklerini sürdürür. Toplamda 5090 işçi işten atılır. Sıkıyönetim askeri mahkemeleri kurulur. 260 kişi hakkında 69 dava açılır.
Gerçekleşen büyük direnişin etkisiyle Anayasa Mahkemesi, TİP’in başvurusunu kabul ederek, yeni sendika yasasını “Anayasaya aykırılık” gerekçesiyle iptal eder. İşçiler büyük bir zafer kazanır. Emekçilerin önce kendilerine sonra da örgütlerine güveni artar. Ki bu güven 1976 yılında Devlet Güvenlik Mahkemelerinin yeniden getirilmesine karşı günler süren bir direniş gerçekleştirecek ve yasayı geri çektirecektir.
‘’Omuz omuza olmak verimli bir ırmak gibidir.’’15-16 Haziran büyük işçi direnişi kitaplara, film ve tiyatro oyunlarına konu olurken kazanılan zaferin en güzel şiirlerinden birini şair Kemal Özer yazacaktır. ‘’omuz omuza olmak verimli bir ırmak gibidir. / yeni tohumlar saçar geçtiği tarlalara.’’
Hala durur o akşam, belleklerinde,
mayalanır durur, birlikte bakmanın derinliğiyle.
önüne geçilmez coşkusuyla, birlikte yürümenin
bir ağızdan söylemenin güzelliğiyle bir şarkıyı
birlikte sahip çıkmanın bir ülkeye
bir hesabı birlikte ödetmenin
“düşen kalır, bırakın ağlamayı”
demenin kutsal ve hüzünlü aleviyle
yaşayıp durur o haziran akşamı.
Birlikte baktılar her şeye,
tek tek bakınca göremedikleri.
İçine giremedikleri evlere baktılar,
bir yabancı gibi sığındıkları parklara.
bir ucundan geçip de yalnızlık çektikleri
koca koca alanlara
tutamadıkları inceliklere baktılar
ellerinin nasırıyla,
kaçırılan değerlere baktılar, korunan bankalara.
Önlerine çıkarılan parmaklıklar
demirden değildi artık.
kendi sesleriyle konuşmuyorlardı
ağızlar karşılarında.
ve yerlerinde başka bir şey
dikilip duruyordu engellerin.
Yani korunan ve kaçırılan neyse
oydu yollarını tıkayan da,
üstlerine çeviren de oydu namluları.
Apaçık gördüler kim neyin hizmetinde,
gördüler kendi eğittikleri demir
düşman edilmiş ellerinin emeğine,
suyuna ter kattıkları çeliğin
gördüler çevrildiğini göğüslerine.
Ürettiği ne varsa, daha özgür,
daha yoğun, daha anlamlı yaşamak için,
esirgendiğini gördüler insandan.
ve kavgasız elde edilemeyeceğini hiçbir şeyin.
Birlikte yaratılanı birlikte devşirip
evlerine dönenlerin o haziran akşamında
her sokağa çıkışları bir gerçeği belirtir:
Yaşamın güç ve onurlu kavgasında
omuz omuza olmak verimli bir ırmak gibidir.
yeni tohumlar saçar geçtiği tarlalara.
yürekleri yeni zaferlerle doldurur.
Ve birlikte duyulacak yeni sevinçlere kadar
o haziran akşamı mayalanır durur.
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…