Bir Gün Mutlaka
Devrimcilerin ideolojik, siyasi, kültürel miraslarına sahip çıkmaları tamamen haklı ve doğaldır. Bizde de Lenin'in yaptığı gibi ileri gelen sosyalist düşünürlerimiz ve devrimci liderlerimiz için anıtlar dikilecektir.
İnternet/sosyal medya, başlangıçta üretken fikir alışverişine uygun bir alan olarak selamlanmıştı, son yıllarda bu vaadin yerini esas olarak siyasi-ideolojik saldırı temelli kara çalma ve itibarsızlaştırma aldı. Yılmaz Güney’in kişiliğine, eserlerine, politik görüşlerine açıktan düşmanlık bunun son örneği.
İnternet/sosyal medya üzerinden kara çalma kampanyası, bir bireyin veya grubun itibarına, güvenilirliğine veya karakterine zarar vermeye yönelik kasıtlı ve bilinçli bir çabadır. İncitici alıntılar kullanmak gibi itibarsızlaştırma taktikleri, insanları dünya görüşünden veya siyasi davasını desteklemekten vazgeçirmek için kullanılır. Kara çalma taktikleri, konuyu veya tartışmayı etkilemedikleri için normal söylem ve tartışmalardan farklıdır. Kara çalma, bir grup ya da bireyin güvenilirliğini zayıflatmak amacıyla yapılan basit bir kötüleme girişimidir. İftira genellikle doğrulanamayan söylentiler ve çarpıtmalar, yarı gerçekler ve hatta düpedüz yalanlar şeklinde saldırılardan oluşur. Bir kara çalma kampanyasının ardındaki gerçeklerin uygun temellerden yoksun olduğu kanıtlansa bile, bu taktik genellikle etkilidir çünkü işin aslı bilinmeden önce hedefin itibarına zarar verir.
Kara çalma kampanyası, bir kişinin itibarını zedeleme, güvenilirliğini ve kamuoyunun ona olan güvenini sarsma, gözünü korkutma, hatta çalışmalarını tamamen susturma çabasıdır. Bu, çoğu zaman hedefin fiili çalışmasının veya ilgili herhangi bir kamu çıkarının esaslı bir eleştirisinden kaçınan, bunun yerine hedef alınana kişisel olarak veya genel olarak saldıran, yaptıklarını karalayan veya tamamen yanlış tanıtan zarar verici propaganda yayarak yapılır. Bu, çarpık görüntülerden veya bağlamdan çıkarılmış alıntılardan yararlanabilecek ad hominem saldırıları yoluyla yapılır.
Kara çalma kampanyaları abartılar, yanlış ifadeler, çarpıtmalar ve düpedüz yalanlar gibi bir dizi standart öğe içerir. Böyle kampanyaların ayırt edici özelliklerinden biri, çoğunlukla gerçek konuları tartışmaktan kaçınmalarıdır (politik görüşleri veya fikirleri, hedef alınanın gerçek çalışmaları vb.). Amaçları hedefledikleri kişinin güvenilirliğini zayıflatmak, ona olan güveni aşındırmaktır.
***
Yılmaz Güney’e açıktan düşmanlık soğuk savaş propaganda matrisi bağlamında, ülkemizdeki liberal-antikomünist tarikatın, bir mikrokozmozu olarak, Amerikan Kültürel Özgürlük Komitesi’nin pratiklerini anımsatıyor. McCarthycilik başlıca ilhamını soğuk savaş ideolojisinde bulmuştu; bu ideolojinin liberal politikacılar ve anti-Stalinist entelektüeller tarafından inşa edildiği biliniyor.
Liberal-antikomünist tarikatın kesin doğasını ve sınırlarını görmek önemli. Bu tarikatta yer alanlar komünizm karşıtıdırlar; radikal demokratlardır, ideolojik ve siyasi spekülasyonlara düşkündürler, magazincidirler; züppeliğe varan bilgiçlikle edebi eleştiri yazarlar; sığ ve hiçbir derinliği olmayan polemikten zevk alırlar; bilinçli olarak “parlak” olmak için çabalarlar ve kolektif kibire sahiptirler.
Liberal kültürde bir kişinin karakterini yargılamak için sadece söylem ve “hashtag’lerin” önemli olduğu, kişisel üretimlerinin ise asgari ölçüt olduğu ortada.
Liberalizm bugünün muhafazakârlığının kozmetik rötuşlu halidir: Egemen sınıf yanlısı, iktidar yanlısı, cumhuriyet düşmanıdır. R.T. Erdoğan, “Siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir biz 14 yıldır kesintisiz iktidarız. Ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var” demişti; liberallerin Yılmaz Güney’e dönük ağırlıklı sosyal medya üzerinden yürüttükleri kara çalma kampanyası tam da AKP’nin sosyal ve kültürel iktidarının inşasına hizmet etmektedir. AKP’nin ve liberallerin birçok cephede kültür savaşı yürüttüğü apaçıktır.
Yetmez ama evetle başlayan liberal/gerici işbirliği-pervasızlığı “Görünen o ki solcumsuların Yılmaz Güney isimli tanrılarının fanusunda hafif bir çatlak oluştu. Darısı Mahir’inden Deniz’ine (…) başına” diyen yobaz müptezellerle aynı pozisyondur.
Liberal ideologların sol düşünce akımları üzerindeki zaferi ne tam olarak ne de evrensel olarak kabul görmüştür. İnsanlar bu ideologlara sürekli itiraz etmiş, onlarla tartışmış ve onları mahkûm etmiştir.
Yılmaz Güney’e yönelik sosyal medya üzerinden yürütülen kara çalma kampanyası Türkiye sosyalist hareketinin değerlerine, devrim ve sosyalizm mücadelesinde öne çıkmış isimlerine karşı uzun vadeli bir ideolojik savaş kampanyasının parçasıdır.
**
Kremlin’in Alexandrovsky Bahçeleri’nde, (Alexander Garden Obelisk) aydınlanmacı düşünürlerin, insanların gönenci ve özgürlüğü için savaşanların onuruna yapılmış bir dikilitaş vardır. Bu anıtın tarihi ilginçtir. Nisan 1918’de, Sovyet Devleti’nin kurucusu V. I. Lenin’in girişimiyle, Moskova’da ve Sovyet Cumhuriyetleri’nin diğer şehirlerinde önde gelen sosyalist düşünürler ve devrimci hareketin liderleri için anıtlar dikilecektir. Lenin, Halk Eğitim Komiseri A. V. Lunaçarski ile yaptığı bir görüşmede, anıtsal sanatın bir propaganda aracı olarak kullanılmasına ilişkin ayrıntılı bir plan ortaya koyar. Lunaçarski bunu hatırlayarak şunları yazmıştır: “1918 gibi erken bir tarihte Vladimir İlyiç beni çağırdı ve sanatı bir propaganda silahı olarak kullanmaya başlamamız gerektiğini söyledi ve ütopik sosyalist Campanella’nın Güneş Kenti adlı kitabında, yurttaşlık duygularını uyandıracak ve yeni nesilleri eğitecek fresklerin geniş çapta kullanılmasını hayal ettiğini ekledi.” Dönemin zorluklarını göz önünde bulunduran Lenin, bu eserlerin granit, mermer, altın veya bronz gibi kalıcı ve pahalı malzemelerden yapılmasının mümkün olmayacağı uyarısında bulunmuş ve Paris alçısı ve betondan yapılmasını önermiştir.
Önemli olan, bu anıtların insanlar için erişilebilir olması, düşünceyi uyandırması, kahramanlık eylemlerini, kültür dünyasının ve devrimci mücadelenin önde gelen isimlerini hatırlatmasıydı. Kremlin’in Alexandrovsky Bahçeleri’ndeki dikilitaş Sovyet Rusya’nın ilk anıtlarından biri olmuştur. Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin birinci yıldönümünün arifesinde 1918 yılında açılmıştır. Orada, Moskovalıların gözleri önünde, kaidesinde orak ve çekiç ile “SSCB” harfleri bulunan ve sert, gri, dört kenarlı monolitin üzerine on dokuz isim kazınmış olan anıt belirdi: Marx, Engels, Liebknecht, Lassalle, Bebel, Campanella, Mellier [Meslier], Winstanley, Thomas More, Saint-Simon, Vaillant, Fourier, Jaures, Proudhon, Bakunin, Chernyshevsky, Lavrov, Mikhailovsky ve Plekhanov. Bu insanların kaderleri, teorileri ve pratik faaliyetleri farklıydı.
Thomas More, Winstanley, Campanella, Mellier, Saint-Simon ve Fourier ütopyacı sosyalizmin kurucularıydı. Ve bugünün bakış açısıyla öğretilerinin büyük bir kısmı naif görünse bile, insanlık için adil bir toplumun etkileyici resmini çizenlerin tam da onlar olduğu ve fikirlerinin çoğunun Marksizm-Leninizm’in kurucuları tarafından yaratıcı bir şekilde rafine edildiği ve bilimsel olarak yorumlandığı unutulmamalıdır.
W. Liebknecht, Bebel, Jaures ve Vaillant, işçi sınıfı ve sosyalist hareketlerin gelişiminde olağanüstü bir rol oynadılar ve gericiliğe, kapitalist sömürüye, militarizme ve emperyalist savaşlara karşı verdikleri mücadeleyle isimlerini ölümsüzleştirdiler. Çernişevski, Lavrov, Plehanov, Bakunin ve Mihaylovski olmaksızın Rus devrimci ve demokratik hareketinin gelişimini hayal etmek imkânsız olurdu. Küçük burjuva sosyalizminin temsilcileri olan Proudhon ve Lassale, kitapları ve konuşmalarıyla Fransa ve Almanya’daki işçiler arasında sosyalizme ilgi uyandırarak işçi sınıfı hareketinde belirli bir rol oynamışlardır.[1]
Devrimcilerin ideolojik, siyasi, kültürel miraslarına sahip çıkmaları tamamen haklı ve doğaldır. Bizde de Lenin’in yaptığı gibi ileri gelen sosyalist düşünürlerimiz ve devrimci liderlerimiz için anıtlar dikilecektir.
Elbette Sosyalist Türkiye’de, Mustafa Suphi, Ethem Nejat, Şefik Hüsnü Deymer, Nâzım Hikmet, Reşat Fuat Baraner, Hikmet Kıvılcımlı, Behice Boran, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, Yılmaz Güney, Harun Karadeniz ve daha birçok devrimcinin onuruna yapılmış dikilitaşlar inşa edeceğimiz kimsede şaşkınlık uyandırmamalıdır. Bir Gün Mutlaka![2]
**
Liberalizm, Türkiye solunda karamsarlığın, kendine güven eksikliğinin, moral bozukluğunun üzerinde doğmuş, yaygınlaşmıştır ve dağıtılmaması için hiçbir neden yoktur. Bu arada kimi sol çevrelerin, aydınların, akademisyenlerin liberallerin, manipülasyonlarından uzaklaşmalarını, onların dümen suyuna gitmekten vazgeçmelerini, ideolojik “saflıktan” sıyrılmalarını, siyasi irade ve niyetlerini sorgulamalarını beklemek için görünür bir neden bulunmuyor.
Liberal retorik ile gerçeklik arasındaki çelişkileri ortaya teorik olarak çıkarmak, sol entelektüel şiddeti yükseltmek bir görev olarak komünistlerin önünde duruyor.
Bir Gün Mutlaka. Politik film, 1975.
Lapshina, Henrietta, ve Dimitry Valovoi. Names on an Obelisk. Moscow: Progress Publishers, 1983.
[1] Lapshina ve Valovoi, Names on an Obelisk.
[2] Bir Gün Mutlaka. (Yönetmen) Bige Olgaç (1975). (Senaryo)Yılmaz Güney. [Sinema Filmi]