Cevat Dursunoğlu’nun akademiye katkısı

Türkiye üniversite tarihini konu alan makale veya kitaplarda Cevat Dursunoğlu ismine pek rastlanmaz. Kaynaklarda da göreceğiniz gibi sadece anılarda yer alır. Yurtdışına yollanan öğrenciler, 1933 Reformu, Devlet Konservatuarı, DTCF… Bunlar önemli işler ve çok daha fazlasını hak ediyor. Bence hakkının verilmesi gerekir.

Bu sütunlarda Türkiye akademi tarihine değinirken, Reşit Galip, Ernst Hirsch gibi kişilerin isimleri sıkça geçer. Elbette katkıları yadsınamaz ama bir de ön planda olmayan, ancak farklı dokunuşlarla süreci etkileyen, hatta belirleyen kişiler vardır. Bugün bunlardan bir tanesinden, Cevat Dursunoğlu’ndan söz edeceğim.

Cevat Dursunoğlu için ‘katıksız bir Kemalist’ denilebilir. 1892 Erzurum doğumlu. Yüksek öğrenimini felsefe, sosyoloji ve pedagoji üzerine Almanya’da yapıp, geri döner. Birinci Dünya Savaşı’nda çeşitli cephelerde bulunduktan sonra Vilayet-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Erzurum Şubesi’ni kurar. Hem örgütlenme hem de gazete yazılarıyla propaganda çalışmaları yapar.

23 Temmuz 1919’daki Erzurum Kongresi öncesi bir kriz ortaya çıkar: Mustafa Kemal delege olmadığı için kongreye katılamıyor, ancak davetli olarak izleyebiliyordu. Bunun üzerine Cevat Dursunoğlu Erzurum delegeliğinden istifa eder ve yerine Mustafa Kemal’in delege olmasını sağlar. Sonrasında Mustafa Kemal Heyet Başkanlığına seçilir. Devamını hepimiz biliyoruz.

1920’nin eylül ayında Bakü’de toplanan Birinci Doğu Halkları Kongresi’nde Kazım Karabekir’in seçtiği heyet içindedir. Aynı ay, Mustafa Suphi’nin önderliğindeki Türkiye Komünist Teşkilatları Birinci Kongresi’ne de katılır.

Cumhuriyet döneminde çeşitli okullarda müdürlük, milli eğitim müfettişliği, milletvekilliği, meclis eğitim komisyonu başkanlığı, CHP Umumi İdare Heyeti üyeliği, Genel Sekreter Yardımcılığı, Ulus gazetesi başyazarlığı yapar. 1970 yılında yaşamını yitirir. Buraya kadar yazdıklarıma herhangi bir kaynaktan ulaşılabilir.

Cevat Dursunoğlu’nun üniversite ile olan ilişkisi 1931 yılında Avrupa Türk Talebe Müfettişi olarak Berlin’e gönderilmesiyle başlar. Dursunoğlu bu işi büyük bir ciddiyetle üstlenir çünkü genç Cumhuriyet, yüksek öğrenim için yurtdışına yolladığı bu öğrencilerden çok şey beklemektedir. Sonradan Türkiye’nin en önemli bilimcilerinden olacak Ekrem Akurgal, İhsan Ketin, Sedat Alp’in anlatımlarıyla tek tek her öğrencinin durumuyla ilgilenir, dil öğrenimi için nereye gitmeleri gerektiğini saptar, hocalarıyla konuşur, notlarını takip eder, başarılarını artırmak için neler yapılması gerektiğini belirlemeye çalışır. Ekrem Akurgal “Berlin’de iyi bir eğitim almamı ona borçluyum, çok kültürlü bir eğitimciydi. Almanya’dan ayrılmak zorunda kalan bilimcilerin de Türkiye gelmesinde etkin rol oynamıştı.(1)  der. Biliyorsunuz, Türkiye’de üniversite kurulurken, öğretim üyesi kaynağı, Darülfünun’dan alınanlara ek olarak, yurtdışına yollanan gençler ve Nazi Almanya’sından kaçan bilim insanlarıydı. Dursunoğlu’nun bu ikisinde de oynadığı kilit rol pek bilinmez.

Türkiye’ye gelmelerinde doğrudan rol aldığı bilim ve kültür insanları arasında, Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü kurucusu Eduard Zuckmayer; Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nı geliştiren  orkestra şefi Ernst Praetorius; uygarlık tarihi uzmanı Benno Landsberger; Hitit uygarlığı üzerinde önemli bulguları olan Kurt Bittel; Hitit yazısını çözen Gustav Guterbock; iktisatçı Fritz Neumark; Avrupa’da ve Türkiye’de mimarinin önderlerinden, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi (DTCF) binasının da mimarı olan Bruno Taut; mimari alanında önemli kuramcılardan ve Saracoğlu Mahallesi’nin şehir plancısı ve mimarı Paul Bonatz; besteci Bela Bartok; koreograf Dame Ninette De Valois vardır. (2)

Devlet Konservatuarının kuruluşunda ise daha da etkindir. Müfettişliği sırasında konservatuarın ve devlet orkestralarının yapılanması için Almanya’dan yetkin bir kişi bulması istenir. Daha doğrusu Mustafa Kemal bizzat ister. O sıralarda Almanya’da, belki de dünyada, en büyük klasik müzik otoritesi Wilhelm Furtwängler’dir. Ancak kendisine ulaşmak çok güçtür. Sekreterine ulaşsa da “Randevu veremem, Furtwängler çok meşgul” der; “belki bir ay sonra bile mümkün olamaz”. Dursunoğlu’nun yanıtı hazırdır: “Türkiye’nin Devlet Başkanı Kemal Atatürk haber bekliyor”. Ve bu mesajla gerekli randevu alınır.  Furtwängler, daha ilk konuşmada durumu anlar ve “birkaç gün müsaade edin, bir düşüneyim” der. Sonrasında “Size ancak bir kişiyi tavsiye edebilirim, o da Paul Hindemith’dir” diye düşüncesini bildirir. (3)

Hindemith’in Nazilerle ciddi sorunları vardır; eserleri dejenere olarak nitelendirilmekte ve hatta   Goebbels, bir konuşmasında Hindemith’den ‘atonal gürültü yapıcı’ diye söz etmiştir.

Sonuçta Dursunoğlu ve Furtwängler’in ısrarıyla Hindemith Türkiye gelir ve uzun yıllar Ankara Musiki Muallim Mektebi’nde yine kendi önerisiyle getirilen Alman sahne direktörü Carl Ebert ile dersler verir, orkestraları yönetir, yurtiçi inceleme/derleme gezileri yapar. Sonrasında Hindemith İsviçre’ye gitse de Ebert bir yüksek öğretim kurumu olarak kurulan Ankara Devlet Konservatuarı’nda çalışmaya devam eder. Ebert Türkiye’de operanın kurucusudur.

Dursunoğlu daha sonra müfettişlik görevinden ayrılıp, Millî Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğretim ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’ne getirilir. DTCF’nin kuruluşu onun döneminde olur.

Emekli olduktan sonra da akademiye önemli isimleri kazandırmaya devam eder. Örneğin, Hititolog Sedat Alp doktora sonrası Türkiye’ye dönünce işsiz kalır ve müfettişlik döneminden tanıdığı Dursunoğlu’na gider ve onun çabalarıyla DTCF’ye asistan olur. (4) Korkut Boratav’ın anlattığına göre ise, babası Pertev Naili Boratav’ın da çalışmalarının farkındadır ve DTCF’ye başvurması için teşvik eder. Boratav o sırada Mülkiye’de kütüphane memuru olarak çalışmaktadır. (5) Biliyorsunuz, her ikisi de ilerde dünya ölçeğinde önemli bilim insanları olacaktır.

Dediğim gibi, Türkiye üniversite tarihini konu alan makale veya kitaplarda Cevat Dursunoğlu ismine pek rastlanmaz. Kaynaklarda da göreceğiniz gibi sadece anılarda yer alır. Yurtdışına yollanan öğrenciler, 1933 Reformu, Devlet Konservatuarı, DTCF… Bunlar önemli işler ve çok daha fazlasını hak ediyor.

Bence hakkının verilmesi gerekir.

(1)Akurgal E. Bir Arkeoloğun Anıları. Türkiye Cumhuriyeti Kültür Tarihinden Birkaç Yaprak. TÜBA Yay., 2. baskı, 2002.

(2)https://www.cankaya.bel.tr/pages/21/KULTUREL-YASAM/news/5768/Temiz-Hava-Solumak-Elimizde/news/11129/Imar-ve-Sehircilik-Mudurlugu-Tehlike-Arz-Eden-Yapilarla-Ilgili-Ilanlar/

(3)http://cevadmemduhaltar.com/paul-hindemith-ile-karsilasmam.html

(4)Dündar C, Sevinç F. İlk Türk Hititoloğun Yaşam Öyküsü: Sedat Alp. TÜBA Yay., 2004.

(5)https://sendika.org/2017/02/universite-tasfiyeleri-gecmisten-bugune-korkut-boratav-birgun-404228/

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları
Tıp bilim midir? 9 Haziran 2024