Dijital hücreden çıkmak şart
Postmodern dönemde örselenen insani ilişkileri ve uzlaşma kültürünü yeniden oluşturmak için bireyin dijital hücresinden çıkıp gerçek dünyada örgütlenmesi gerekiyor.
Çoğulcu ve katılımcı demokrasi yerine çoğunlukçu demokrasiyi yeğleyen otoriter yönetimler, toplumdaki karşı görüşleri toptancı bir yaklaşımla reddediyor. Temsili demokrasinin krizini tanımlayan bu olgu, dijital iletişimin teknokültürel doğasıyla da örtüşüyor. Yeni medyanın yalnızlaştırdığı bireyler kamusal alandan yalıtılmış dijital sürüler oluşturuyor. İktidar sahiplerine hizmet eden troll başlarının yanı sıra ünlü influencerlar dijital sürülere çobanlık ediyor…İletileri beğenmek, paylaşmak, yorumlamak insanda bir tür özgürlük hissi yaratıyor. Tıkladıkça rahatlatan parmak ucu özgürlüğü, eylemde bulunma yanılsamasına neden oluyor.
İrrasyonel hakikatler dönemi
Yazılı kültürün egemen olduğu aydınlanma döneminde, kamusal söyleme dair olgular ve görüşler rasyonel bir tutarlılık içinde ele alınıp değerlendirilirdi. Postmodern dönemin dijital medyası, yazılı kültürün temsil ettiği rasyonel söylemi aşındırınca toplumsal etkileşim, daha çok duygusal yönelimli beğeni ve tercihler düzeyine indirgendi. Siyasal belirleyiciliği olan kamusal söylemin yerini irrasyonel çıkarımlar ve tepkiler aldı. Örneğin ABD’de aşırı sağcı fanatikler, Trump’ı devlet bağlantılı pedofillerle ve insan kaçakçılarıyla savaştığı sanısıyla destekliyordu. Hatta “ülkeyi küreselleşmeye ve komünizme karşı koruyor” gibi bir oksimoron önermeye dayanarak komprador Trump’a devrimci lider statüsü verilmişti… Benzer biçimde yerli fanatiklerimiz de Saray’ın Reisi’ni milletin adamı diye adlandırıyor!
Bu tür irrasyonel hakikatler, dijital medyanın yankı odalarında üretilip yayılıyor. Karşı görüşlere kapalı dijital hücrelerde, sürü psikolojisi egemen oluyor. Troll ordularıyla yalan haber ve komplo teorileri yayan iktidar sahipleri düşünce iklimini yönlendiriyor. Dijital medyada bir iktidar silahı olarak kullanılan enformasyon, kamusal alandan geçmeden yayılıyor. Bu nedenle söylemsel ya da temsili olmaktan uzak fanatik ve doktriner bir nitelik taşıyor. Temsili demokrasiye duyulan güveni azaltan benzeri gelişmeler pek çok batılı ülkede seçimlere katılım oranının giderek düşmesine neden oluyor.
Toplumsal etkileşimin gerçekleşmediği ortama self propaganda egemen oluyor. Dijital hücrelerinde kendi sesinin yankısını duyanlar, ortaklık kurma ve uzlaşma arayışını zaafiyet olarak görüyor. Kapalı devre sistem, statik doğasıyla gelişime ve dönüşüme izin vermiyor; sürekli ezber tazeliyor. Karşı görüşlere tahammül edilemediği için ortak kullanılan dijital platformlar, kamusal alan değil bir çatışma alanı oluşturuyor.
Örgütlü yurttaşlık
Günümüzde temsili demokrasinin meşruiyet krizine yerel düzlemde katılımcı yönetim anlayışına işlerlik kazandırarak çözüm aranıyor. Postmodern dönemde örselenen insani ilişkileri ve uzlaşma kültürünü yeniden oluşturmak için bireyin dijital hücresinden çıkıp gerçek dünyada örgütlenmesi gerekiyor. Özellikle emeği örgütlemek yaşamı örgütlemek anlamı taşıyor. Mahalle, ilçe, belde veya kent yönetimine katılan örgütlü birey gerçekte kendi yaşamına sahip çıkmış oluyor. Sorunlarına oturduğu yerden çözüm bekleyen kişi, yazgısını bir otoritenin insafına terk etmiş sayılır. Otoriter rejimlerin en belirgin özelliklerinden biri, yönetime katılma kanallarını kapatarak halkı edilgin kılmaktır.
Yurttaşın yönetim ve denetim süreçlerinin dışında tutulması iktidarların keyfi davranması sonucunu doğuruyor. Bugün ülkemizde deprem sonrası yaşanan büyük trajedinin ardında yatan temel gerçek, yolsuzluk ekonomisine paravan olarak kullanılan devlet kurumlarının işlevini yitirmesidir. Deprem, sel, yangın gibi afetlerin ve maden kazalarının insanlık faciasına dönüşmesi başka türlü açıklanamaz.
Dolayısıyla yalnızca örgütlü toplumun bilinçli yurttaşları yöneticileri etik ve rasyonel davranmaya zorlayabilir. Yaşadığımız mahalle ya da kent ile ilgili kararların kimler tarafından, hangi amaçlarla alındığı ve yürütüldüğü gibi konulara kayıtsız kaldıkça facialarla karşılaşmamız kaçınılmaz oluyor.
Baskıcı ve otoriter rejimler, siyaset kavramını uzak durulması gereken tehlikeli bir alan olarak yurttaşın belleğine yerleştirmeye çalışıyor. Bu yüzden halk, iktidarların siyasi kararlarıyla kendi yaşamının biçimlendiği gerçeğine yabancılaşıyor.
Özellikle yerelde halkın yönetime katılımını özendirecek çeşitli örgütlenme modelleri (girişimler, dernekler, kooperatifler) sayesinde yurttaş bilinci geliştirilebilir. Bu yolla mesleki ve teknik yetkinliklerin artırılması da sağlanır.
Güçlendirilmiş yerel yönetimler, özellikle demokratik değerlerin yaygınlaştırılması, yerel kaynakların harekete geçirilmesi, hizmet önceliklerinin belirlenmesi ve hizmet maliyetlerinin düşürülmesi açısından merkezi yönetimlere oranla çok daha etkili olabilirler. Yeter ki tek adamın iki dudağı arasından çıkacak talimatla değil halka dayanarak inisiyatif kullanabilsinler!
Not:
Yanlıştan ders alınmazsa tarih tekerrür eder…17 Ağustos 1999 – 06 Şubat 2023.
Acımızı öfkemizle harmanlamaktan yorulduk. Yeter, düşün artık halkın yakasından!
1 Byung-Chul Han, Enfokrasi, çev.Mustafa Özdemir, Ketebe yayınları, İstanbul, 2022.
2 https://www.aa.com.tr/tr/dunya/dunyada-secimlere-katilim-dusuk-seyrediyor/1462264
3 M. Akif Çukurçayır, Siyasal Katılma ve Yerel Demokrasi, Yargı Yayınevi, Ankara, 2000.