Feminist yaklaşımlar ve laikliği yeniden hatırlamak
Cumhuriyeti, laikliği militarizm ve despotik sıfatlarıyla yaftalayan, siyasal İslam’ın yükselişini demokrasi heyecanı ile karşılayan, karşı devrim sürecini özgürlükler genişliyor diyerek selamlayan feminist yaklaşımlar bugün AKP’nin gericilik duvarına çarpmış görünüyor.
Sema Aydın
2023 yılı ülkemiz açısından önemli bir dönemeci ifade ediyor. Yaklaşan seçimler, Cumhuriyet’in yüzüncü yılı, AKP eliyle kurulan yeni rejimin yola nasıl devam edeceği, ekonomik kriz, bölgemizde devam eden ‘istikrarsızlık’ ve çatışmalar gibi pek çok siyasi başlığın tartışıldığı bir yeni yıla girdik.
Konumuz açısından önemli bir diğer başlık ise laiklik ve anayasa tartışmaları.
AKP ve MHP’nin Meclis’e sunduğu başörtüsü ve aile düzenlemesini içeren değişiklik teklifi önümüzdeki dönem yeni rejimin gerici karakterini anayasaya yazma ve laiklik ilkesini işlevsizleştirme çabalarının hızlanacağını gösteriyor.
Siyasal İslam’ın Türkiye’deki yükselişine zemin hazırlayan en önemli simge olarak türban, siyaseti dizayn aracı olarak yeniden gündemde. Kadınların gericiliğe karşı tutumu ve laiklik mücadelesi de…
Türkiye’nin kırk yıllık tarihine damgasını vuran karşı devrimci süreçte laiklik tasfiye edilirken en çok başvurulan argüman kadınların özgürlüğü oldu. Bugün ise AKP eliyle kurulan gerici rejimin kadınların bütün özgürlüklerini tehdit eden düzenlemelere imza attığı, laikliğin öneminin bu gerçekle birlikte ele alınmasının elzem olduğu genel kabul gören bir yaklaşım haline geldi.
Açık söylemek gerekirse bugüne kadar feminist örgütler içerisinde bütün bu karşı devrim sürecini değişik nedenlerle olumlayan, laikliği ‘Kemalist diktatörlüğün baskı aracı olarak gören’, özgürlükçü laiklik diyerek bu süreci demokratikleşme heyecanı ile karşılayan feminist tezlerin bugün laikliğe sahip çıkan ortak bir potada toplanması önemli bir gelişmedir!
FEMİNİZM, REJİM TARTIŞMALARI VE LAİKLİK
Türkiye’de 12 Eylül darbesinden sonra sınıf mücadelesinin geri çekilmesi ile birlikte, Avrupa’da yükselen yeni sol akımların doğrudan bir uzantısı olarak şekillenen feminist hareket tarihselci ve ilerlemeci yaklaşımı reddeden bir anlayışa sahip oldu. İlericilik fikri ya yok sayıldı ya da tarihsel bağlamından koparılarak farklı referanslarla ele alındı. Sınıf çelişkileri, devletin sınıfsal yapısı göz ardı edilerek devletin ‘erkek’ olması ve devlet karşıtlığı esas alındı. Bu süreçte yükselen Kürt Hareketinin de feminist hareketin şekillenmesinde etkili olduğunu ifade etmek gerekiyor.
Dolayısıyla Siyasal İslamcı hareketin yükselişine tanıklık eden bütün bu süreçte özgürlükler adına gerici hareketin önü açıldı. AKP’nin daha sonra askeri vesayete son veriyoruz diyerek kurduğu istibdat rejiminin temelleri o dönemde bu tuhaf özgürlükçülük bağlamı ile meşru zemin kazandı.
Feminist hareket aynı özgürlükçülük bağlamını referans alarak gericiliğin yükseldiği bu dönemde Cumhuriyet’in kazanımlarına, kadınlar için vazgeçilmez olan laikliğe sırt çevirdi.
‘’Bizlere öğretildiği gibi, eski despotik yapının tasfiye olduğu ve halkın kendi elleriyle yeniden inşa ettiği bir “Türkiye Cumhuriyeti” hiçbir zaman gerçekleşmedi. Despotik devlet, Cumhuriyet biçiminde kendisini sürdürdü, halen de sürdürüyor. Laiklik de, söz konusu dönüşümün içinde, onun despotik ana yapısı tarafından damgalanarak, despotik bir laiklik olarak gerçekleşti.
Yani bu topraklarda şimdi bizim yeniden inşa etmemiz gerektiği gibi özgürlükçü bir laiklik hiçbir zaman hayat bulmadı. T.C. kurulurken “laikliğin” oynadığı görev, bugün faşist bir diktatörlük kurulurken “İslam dinine” oynatılmak isteniyor. Her ikisinin de halkın çıkarlarıyla uyumlu olmadığını kabul etmemiz gerekiyor.
Sonuç olarak, geçmişin erkek egemen, halkçı ve özgürlükçü olmayan çürümüş despotik “laiklik” anlayışına karşı; günümüzün mücadeleleri içinde özgürlükçü, halkçı ve erkek iktidarını derinden sarsacak biçimde yapılandırılabilecek özel türden bir laiklik, kadın mücadelesi içerisinden çıkıp gelirse, oradan etkilenirse gerçekleşebilir.’’(1)
Cumhuriyet’in kazanımları ve laiklik ile Siyasal İslam’ı aynı kategoride değerlendirmek en hafif tabiriyle akıl tutulmasıdır. Sınıfsal bakış, tarihsel yaklaşımlar terk edilince, ilerleme fikri rafa kaldırılınca kapitalizmin ve sermaye sınıfının bütün günahları Cumhuriyet fikrine havale ediliyor. Kendinden menkul bir devlet despotizmi tanımlanarak gerici hareket özgürlükçü laiklik şemsiyesinin korumasına alınıyor.
Feminist yazar Ayşegül Devecioğlu 2010 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen Avrupa Feminist Buluşması toplantısında 90’lı yıllarda, İslami hareketler ve Kürt hareketi içinde politikleşmiş kadınların feminizmi etkilediğini söyleyerek şu tespitleri yapıyor.
‘’Feminist hareket yükselen milliyetçiliğe ana gövdesiyle kesin bir biçimde tavır alıyordu. Eylemlerde Kürtçe sloganlar atılır, metinler Kürtçe Türkçe olarak okunurken, milliyetçilik ve Müslüman kadınların türban yasağına karşı sokağa inmesiyle iyice saldırganlaşan laikçilikle yüzleşmek durumunda kalan kadın hareketini yeni yol ayrımları bekliyordu.’’
Bu yaklaşımın bir başka çıktısı ilericilik- gericilik kavramsallaştırmasının da tarih dışı referanslara dayandırılmasını getiriyor. Laiklik kavramından kaçışın yolu seküler toplum tahayyülü oluyor.
‘’Laikliğin ilericilikle, İslam’ın gericilikle özdeşleştirilmesi; İslam’ın kendiliğinden siyasi bir din olarak kodlanması kısır bir çerçeve sunuyor.
1980 darbesinden sonra İslamcılar tam da aradıkları ortamı buldular. Başörtüsü yasağına karşı örgütlü biçimde mücadele eden kadınların sayısı artarken Kemalist kadınlar laiklik ilkesini daha güçlü biçimde savunur oldular. Feminist hareket ise meseleyi erkek egemenliği perspektifinden ele aldı ve laikliğe referans vermeden de hak temelli politikalar geliştirebildi. Başörtüsü meselesi feministlerin ana gündemi olmadı; örtünmenin statüsü hakkında hemfikir değillerdi ancak başörtülü kadınları desteklediler.
Laiklik – İslamcılık gerilimine/ ikilemine alternatif olarak seküler bir toplum tahayyülü geliştirmeliyiz. İslamcı ve laik erkeklere karşı bir mücadele feministlerinki… Meseleyi, ‘hayat tarzıma/ kıyafetime karışma’ çerçevesinden çıkararak, gericilik-ilericilik tuzağına düşmeden, devletin bazı kadınları ‘laikliğin gereği’ veya ‘dinin gereği’ diye dezavantajlı konuma düşürmesini asla kabul etmeyerek farklı aidiyetlere alan açılmalı.” (2)
Türban eylemlerini kadınların kıyafet özgürlüğü, siyasal İslam’ın yükselişini ise merkez- çeper çatışması ve çeperin merkezi sarması olarak tartışan liberal tez, kadınların Cumhuriyete ve laikliğe sahip çıkan eylemlerini ise büyük bir nefret ile karalamanın derdine düştü.
‘’Laikliği sonlandıracağından korkulan bu kızlara yönelik tepkiler çeşitli biçimler aldı. Yaşam tarzı dedikleri o boktan orta sınıf güvenliğinin ve kendinden menkul doğru hayat nosyonunun tehdit altında olduğunu hissedenler bayrak mitingleri düzenledi.
Bugün ne hacıağanın ne magandanın yapamadığını yüzde 1 bile olmayan bir avuç genç kadın becerdi. Gerçek ve büyük bir korku yarattılar.
Dolayısıyla merkez artık merkez olmaktan çıkıyor. Böyle büyük bir altüst oluşun korku, hatta dehşet yaratmaması beklenemezdi. Bu korkunun laiklik çerçevesinde rejimin tehdit edildiğine ilişkin bir dil içinde ifade edilmesinin siyasal tarihimizdeki köklerini görebiliyoruz.
Belki de türban şeriatın değil işlerin artık başka türlü olacağının simgesidir. Türbanın neyi simgelediğini tamda tarihin bu anında o fazlanın ne olduğunu anlamaya çalışmak içinde yaşadığımız toplumun dinamiklerini ve dirençlerini kavramak için son derece ufuk açıcı olabilir. (3)
Birikim tayfasının Siyasal İslam’ın yükselişini ezilenlerin demokrasi şöleni olarak selamladığı bir sır değil. İşler gerçekten de başka türlü olmuştur. Bugün karşı devrimin geldiği nokta kadınlar açısından telafisi zor mevzi kayıplarına evriliyor. Bu satırların yazarının feminist hareketin öncülerinden olması ise ayrıca değerlendirilmeyi hak ediyor.
Yine Siyasal İslam’ın yükselişine tepki olarak tarihe geçen ve çok kitlesel direnişlere dönüşen Cumhuriyet Mitingleri, bu mitinglere kadınların yoğun katılımı feminist çevrelerce militarizm ile yaftalanıyor. Aynı şiddetli karşı duruşu burada da görmek mümkün.
“Cumhuriyet kadını” meselesi, yani kadınların, militarizmle, militer, militarist bir yaklaşımla ittifakı 1925’ten beri sürüyor. Önemli olan şey, bu tarihin nasıl yazıldığı. Kadınlara -kadınların siyasi katılımına, hatta toplumsal katılımına- da bu tarihin yazılma biçiminin yol açtığı, yer açtığı kadar bir yer verildi zaten Türkiye’de. Kendilerine biçilen rol, modern patriyarka dediğimiz rol, tam da zaten Türkiye Cumhuriyeti’nin bu kurgusuna kalben iştirak etmek, yani bunu içselleştirmek. Dolayısıyla, Cumhuriyet mitinglerine kadınların yoğun katılımı yeni olan bir şey değil. Bu gerçekten de, yani tam da cumhuriyetçiliğe, cumhuriyetçiliğin toplumsal cinsiyet rejimine sahip çıkan bir bakış açısı. Şimdi “Cumhuriyet elden gidiyor” deniyor. Niye Cumhuriyet elden gidiyor? İki nedenden gidiyor. Bir bölücüler, bir de dinciler yüzünden Cumhuriyet elden gidiyor: Korunması gereken şey Cumhuriyet olduğu için yine o eski, yani Cumhuriyet’in kurulduğundan beri süregelmiş olan bu anlatı tekrardan hatırlatılıyor, tekrardan bu anlatının tehlikede olduğu vurgulanıyor ve onun üstünden bu her iki tehlikeye de karşı konuluyor.’’ (4)
‘’Bir başka gerçek daha var Türkiye’de aslında: “Değişim isteyenler” ve “değişime direnenler” arasındaki gerilim.
Türkiye’nin, son yıllarda AB’nin de etkisiyle girdiği demokratik açılımlar süreci, geniş kesimler üzerinde bir “değişim umudu” yarattı. Türkiye’de, belki de ilk kez insanlar, “birey” olduklarını keşfediyorlar. Biraz ironik olacak ama, toplum, topluca ve hızla “bireyselleşiyor.” Kadınlar için gayet net gözlemim bu. Bir değişim dalgası esiyor ve bir bölüm insan bu değişimden çok korkuyor. Değişimin, çıkarlarına zarar vereceğinden korkuyor. Örneğin kadınlar kendi bağımsız sesini yükselttikçe, kadınlar ve aile üzerindeki mutlak iktidarının sarsıldığını görüyor. Değişime direniyor. Bugün, laiklik, Kürt sorunu, militarizm, demokrasi vb. tüm tartışmaların ana ekseninde, tam da bu değişim dalgasını durdurma ve geriye çevirme ya da değişim sürecini derinleştirerek devam etme-ettirmeme tartışması var.’’ (5)
Cumhuriyeti, laikliği militarizm ve despotik sıfatlarıyla yaftalayan, siyasal İslam’ın yükselişini demokrasi heyecanı ile karşılayan, karşı devrim sürecini özgürlükler genişliyor diyerek selamlayan feminist yaklaşımlar bugün AKP’nin gericilik duvarına çarpmış görünüyor. Öte yandan İran’da molla rejimine karşı yükselen direniş, Afganistan’da Taliban iktidarının kadınlara uyguladığı baskı, emperyalizmin Arap Baharı güzellemesi ile pazarladığı ılımlı İslam projesinin sonuna gelinmiş olması feminist hareketin tezlerini de boşa çıkarmış görünüyor. Laiklik, Cumhuriyetçilik bugün kadınların ve toplumların özgürlük mücadelesinin mihenk taşı olarak kendini dayatıyor. Bugüne kadar zorlama tezlerle başka yol arayışına girenlerin bugün yeniden laiklik mücadelesini merkeze koymak durumunda kalmaları tarihin cilvesi olsa da gericiliğe karşı büyük bir mevzi kazanımıdır. O halde laiklik için amasız fakatsız mücadeleye devam.
(1)-https://www.catlakzemin.com/laikligin-yeniden-insasi/, Meral Çınar, 2017
(2)- https://www.catlakzemin.com/laiklik-uzerine-feminist-tartismalar/ 2017 Selin Çağatay
(3)- Birikim Dergisi, 227, Mart 2008 – Aksu Bora, Özgürlüğümüzü İstiyorlar, Vermeyeceğiz işte.
(4)- http://www.feministyaklasimlar.org/sayi-03-haziran-2007/cumhuriyet-mitingleri-kadinlar-arasi-ittifak-ve-secimler-uzerine-sohbet/, Haziran 2007, Nükhet Sirman
(5) http://www.feministyaklasimlar.org/sayi-03-haziran-2007/cumhuriyet-mitingleri-kadinlar-arasi-ittifak-ve-secimler-uzerine-sohbet/, Haziran 2007, Hülya Gülbahar