Hilafetin yerine laikliğin, tebaa sistemine karşı yurttaşlığın ve gerici karanlığa karşı aydınlanma bayrağının ülkemiz üzerinde yükseltilmesinin üzerinden tam yüz yıl geçti. Bu yüz yıl içerisinde daha ileri bir noktaya taşınması gereken Cumhuriyet, tam aksine gerici saldırının odağı haline gelerek tasfiye edildi. Bugün, yüz yıl önce kazandığımız tüm değerler bu memleket topraklarından teker teker silindi. Bu yazımızın konusu bir cumhuriyet tartışması olmayacak fakat anlatacaklarımızdan önce bu noktaları tekrar hatırlatmanın faydalı olacağı kanısındayız.
Cumhuriyet ve onun kazanımları olan bu hak ve özgürlükler yıllar sonra gelecek olan gerici iktidarlar tarafından hedef tahtasına oturtulmuş fakat tam anlamıyla bitirilememiştir. Bu tasfiye süreci son 21 yıldır iktidara sahip olan AKP’ye nasip olmuş ve onların deyimiyle 100 yıllık parantez kapatılmıştır.
Bugün Cumhuriyet ve onun asli değerleri olan laiklik, kamuculuk gibi kavramlar maalesef artık ülkemiz topraklarında bulunmuyor. AKP, bir yandan kendi ideolojisini yani Siyasal İslam’ı ülke topraklarında egemen hale getirmeye çalışırken bir yandan da gelecekteki konumunu koruyabilmek amacıyla toplumu dizayn etmeye çalışıyor. Bu amacında da belli oranlarda başarı kazandığı aşikâr. Fakat toplumun gericiliğe ekseninde şekillenmesi elbette ki bir günde olmadı. Dünden bugüne, 21 yıldır bu amaç için adım adım çalışmasını sürdüren AKP, bu kararlı ve sürekli saldırısı sonucunda birçok mevziiyi kazanabildi. Ancak bu mevzileri kazanırken emekçi halk kitleleri, kadınlar, gençler ve yurtseverler de elbette sessiz kalmadı.
Dünden bugüne saymaya çalışırsak bitmeyecek kadar çok olan bu savaşım özellikle belli başlıklarda daha da yoğunlaştı. Örneğin bundan yaklaşık 13 sene kadar önce AKP’nin, iktidar kardeşi FETÖ ile sınav sorularını çalmasının üzerine binlerce gencin kent meydanlarına akması ve hesap sorması; yine iktidarın gerici politikalarına karşılık binlerce liselinin okulları eylem alanlarına çevirip ‘karanlığa sırtımızı dönüyoruz’ diyerek protestolara başlaması ve sayılamayacak kadar çok olan bu örneklerin belki de en büyüğü Gezi Parkı direnişi… Bundan tam 10 yıl önce Türkiye halkı AKP iktidarının gerici, piyasacı, işbirlikçi politikalarına karşı cevabını milyonlarla sokağa çıkarak, Taksim’i zapt ederek vermişti.
Bu örneklerin hepsi bizim için hala çok değerli. Fakat iktidar bugün maalesef tüm bu örnekleri yenilgiyle sonuçlandırmış ve karanlığı tüm ülke sathına yaymıştır.
Bugün ülkemizde sermaye ve gericilik el ele vererek her gün bir sürü can almaktadır. İşçiler, iş cinayetlerinde yaşamını yitirirken patronlar her dakika sermayesini daha da büyütmektedir. Kadınlar sokak ortasında katledilirken, şiddete uğrarken şiddet failleri küçük cezalarla yırtmakta, kadın düşmanlığı iktidar tarafından sürekli körüklenmektedir. Ülkenin geleceğinde söz sahibi olması gereken gençlik geleceksizlik çemberine sıkıştırılmakta, tarikat yurtlarında ölüme terk edilmektedir. Piyasacılık ve gericilik toplumun yaşam alanını her geçen gün daha da daraltmakta, bu ülke halkına bir yaşam hakkı tanınmamaktadır. İktidar bugüne kadar sağlamlaştırdığı konumunu son olarak 14/28 Mayıs seçimleriyle güvence altına alarak bu güçle birlikte memleketi götürebileceği en geri noktaya götürmeye çalışıyor. Son yüzyılın en gerici meclisiyle karşı karşıyayız. Artık ülkemizi emperyalizmin boyunduruğuna takmaya çalışanlar mecliste ülkemizin bağımsızlığı üzerine yemin ediyor. Artık meclisimizde solcu katilleri, emek hırsızları ve hilafet sevdalıları daha fazla. Artık meclisimizde dört tane eşi olan bir milletvekili bile bulunuyor. Bundan yüzyıl önce emekçi halkın canıyla, kanıyla kurduğu bu memleket bugün işte bu haramilere teslim ediliyor!
Peki bugüne kadar bunca direnç noktasıyla karşılaşan iktidar, ne oldu da bu adımları artık daha hızlı ve kendine güvenilir biçimde atmaya başladı? Bunun birçok cevabı var elbette…
İlk başa yazılması gereken elbette istibdat rejiminin yarattığı korku iklimi. Bugün insanlar iktidara dair en ufak bir eleştirisinde dahi gözaltına alınıyor, mesleğinden atılıyor ve hatta yargılanıyor. Pek tabii bu toplumun bir kısmını korkutmanın en temel aracı fakat sadece bu araçla yetinilmiyor.
Haksızlığın olduğu yerde her zaman o haksızlığa karşı çıkanlarda olacaktır. İktidar, bu bakımdan herkesi korku ile durduramayacağının bilincinde. Bundan dolayı da burada daha farklı silahları devreye sokuyor.
İkinci sıraya yazmamız gereken apolitizm de burada yerini alıyor. Toplumu sessiz sedasız bir şekilde etkisizleştirmenin belki de en kolay yolu bu. Bugün ülke halkı yurttaşlık bilincini ve görevini yalnızca beş yılda bir sandığa gitmek üzerinden var ediyor. Sadece seçim dönemlerinde politikleşiyor ve bu politikliği de kendisine dokunulmaması için belli bir alanın sınırları içerisinde gerçekleştiriyor. Bu noktada apolitizmden en fazla payı alan gençlik kesimi oluyor. Birçok bağımlılıkla birlikte uysallaştırılmaya çalışılan, siyasetin onun işi olmadığı düşündürülerek bu yoz düzene itaat edilmesi gerektiği öğretilen gençlik, yaşamının henüz baharında bilinci köreltilerek düzene tebaa edilmeye çalışılıyor.
Bunların hepsi toplumu itaatkâr ve sorgulamayan bir düzleme çekmenin belli araçları. Fakat bu noktada bizce yine çok etkili bir araç daha devreye sokuluyor. O da net tutumu olmayan ve her hamasette iktidarın peşine takılabilecek halk kitleleri yaratılmaya çalışılması. Peki bu yöntem ülke sathında nasıl icra ediliyor?
Geçmişten bugüne patron sınıfı işçilerin emeğine el koyarken, o işçilerin bu durumu anlayamaması için hep belli kurnazlıklara girişmiştir. Örneğin bir işçiyi göz önüne alalım: Bu işçi güvencesiz koşullarda, her gün birçok hayati tehlikeyi yaşayarak, ücretsiz şekilde mesai saatinden fazla çalışan bir işçi olsun (ki Türkiye’de yaşadığımızdan dolayı bu durumu hayal etmek o kadar zor olmasa gerek). Bu işçinin patronu, işçi tam isyan etme sınırına gelmişken birden maaşlara zam yapma kararı alır ve işçi o an sömürülen emeğini, geçirdiği tehlikeleri unutup bir anda patronunu bir kurtarıcı baba rolünde görmeye ve ona daha fazla itaat etmeye başlar. İşte bu anlattığımız hikâyedeki işçi rolünü Türkiye’deki halk kitleleri her an her dakika yaşıyor.
Bugün kendini AKP’ye muhalif olarak gören halkın bir kısmı, AKP’nin yaptığı göze hoş gelen her harekette onu savunma ihtiyacı duyuyor. Selçuk Bayraktar, yeni tasarladıkları savaş uçağını tanıtıyor, bir anda sanki bu şahıs Siyasal İslamcıların ülkemizdeki önemli figürlerinden biri değilmişçesine; o uçaklar yarın başka bir yerde yine emekçileri bombalamayacakmışçasına alkışlanmaya başlıyor.
Erdoğan, yine içerde kurt, dışarda kuzu rolünü hakkıyla yerine getirirken, çıktığı bir mitingde bağırıyor: “Eyy Amerika!”. Ve yine bu kesimler şöyle söylenmeye başlıyor: “Evet ben de AKP’li değilim fakat Erdoğan sonuçta ülkemizin Cumhurbaşkanı makamını temsil ediyor ve Amerika’ya karşı bizim bağımsızlığımızı ve özgürlüğümüzü savunuyor.”
Bu durumlar ülkemizde özellikle gençliğin bir kısmı tarafından alıcı bulabiliyor çünkü henüz belli bir bilinç kazanmamış ve her an manipüle edilmeye hazır olan bu kesim mevcut türdeki politik şovlarla çok kolay kazanılabiliyor.
Aslında bu örnekler ülkemizde yaşanan bu sürecin temel sebeplerini çok net olarak gözler önüne serebiliyor. Bugün Erdoğan ve AKP iktidarı, hedefine ilerlerken tam bir netlikle ve inançla yürüyor. Bundan dolayı örgütleniyor ve konumlarını daha da sağlamlaştırıyor. Türkiye halkı bu düzlemde daha fazla baskıya, yoksulluğa ve sömürüye maruz bırakılıyor. Çünkü yılgınlık, korku ve politik olarak net bir tutum eksikliği halkı, örgütsüz ve umutsuz bir tabloya hapsetmiş durumda.
Bu tabloya mahkûm muyuz?
Yirmi bir yıldır bu ülkede dilediğince at koşturmak isteğinde olan AKP, yukarıda da yazdığımız gibi her zaman halkın verdiği yanıtlarla bu adımları atmakta zorlanmıştır. Bu verilen yanıtların en önemli özelliği ise örgütlü kitleler tarafından verilmiş ve politik netliği tam olan yanıtlar olmasıdır. Yani bugün biz bilmeliyiz ki, eğer Erdoğan asgari ücreti daha fazla yükseltme vaadinde bulunuyorsa, onun aslı işçilerin yaşamını zindan ederek daha sıkı kölelik koşullarında çalıştırma istediğidir. Yine Erdoğan ve AKP, eğer Amerikan emperyalizmi lafını kullanmaya başladıysa, ülkemiz el altından daha kolay bir şekilde emperyalizme sunuluyor, topraklar gizli şekilde Amerikan üslerine tahsis ediliyordur. Yine son bir örnekle eğer Erdoğan, beka sorunu, terör gibi lafları geveliyorsa bu seçim döneminin yaklaştığını ve halkın milli duygularının sömürülerek, oy sandıklarına akıtılması gerektiğini gösteriyordur. AKP iktidarı düzenin sürekliliğinden yana olan bir düzen iktidarıdır. Türkiye halkı bilmelidir ki düzenin ne partilerine ne de iktidarlarına güvenilebilir. Bu bakımdan politik olarak net; eşit, özgür ve aydınlık bir ülke taraftarı örgütlü bir yanıtın bu topraklarda yeşermesi de yine ancak düzen dışı bir seçenek ile mümkün olacaktır! Bu seçenek tam ismiyle Türkiye Komünist Hareketi’dir!
103 yıldır bu topraklarda; insanın insanı sömürmediği, sermayeye ve emperyalizme boyun eğmeyen bir memleket hayaliyle mücadele eden komünistler, bu ülkenin biricik umududur. Bu yazımızın temel konusu gençliğin buradaki durumu fakat sanıyoruz ki umudun tek öznesini anlattığımız bu yazı gençlik açısından da aydınlatıcı olacaktır. Burada liseli gençliğe adete bir meşale olma görevi ile ortaya çıkan Sosyalist Liseliler’e de değinerek yazımızı sonlandıralım.
Düzene Karşı Tavrı Net Olan Gençler: Sosyalist Liseliler
Sosyalist Liseliler 2015 yılında kurulduğundan bu yana AKP’nin toplumsal yapıyı dizayn ederken gücünün büyük bir kısmını da gençliğe ayıracağının farkında ve bu dizayn çabalarının karşısında olmuştur. İktidarın yaratmaya çalıştığı kindar-dindar nesil projelerine karşı okuyan, sorgulayan ve bunları yaparken de emekçi halkına borçlu olduğunun bilinciyle mücadeleyi büyüten bir çıkışı ortaya koymuştur. AKP, gençliğe çizdiği kalıba ulaşmaya çalışırken attığı her adımda karşısında örgütlü, güçlü ve dinamik bir gücü; Sosyalist Liseliler’i görecektir.
AKP’nin yarattığı bu tabloya sığmak istemeyen tüm liselilerin adresi burasıdır! Gençlik örgütlü gücüyle hareket ederse karşısında hiçbir güç duramayacaktır.
Şairin de dediği gibi:
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…