GÖRÜŞ | “Anayasal Düzen”in yeni muhafızı: Yargıtay
Akademisyen hukukçu Ulaş Karadağ, Yargıtay'ın Anayasa Mahkemesi ile ilgili attığı son adımları değerlendirdi.
Ulaş Karadağ, Hukukçu
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin Hatay Milletvekili Can Atalay’ın tahliyesine ilişkin kararına uyulmaması yönünde bir karar verdi. Aslına bakılırsa Yargıtay’ın böyle bir yetkisi yok. Ancak bu, kararın etkisiz olduğu anlamına gelmiyor.
AKP’nin ilk döneminde “eski yargı”ya karşı savaşta kullanılan “vesayet” ve “yargısal aktivizm” kavramlarına da göndermede bulunan karar, Anayasa’ya açıkça aykırı. Bununla birlikte, karar metninin son bölümünden, Can Atalay’ın tahliyesinin -Yargıtay özelinde- hükümet ve Anayasa Mahkemesi arasında sürmekte olan savaşın bir cephesine dönüştürüldüğü anlaşılıyor. Bu nedenle, birçok kişinin bir yargı krizinden veya darbesinden söz etmesi kaçınılmaz. Ancak sorunun tüm Anayasal düzenle ilişkili olduğunu da not etmek gerekiyor.
Hatırlanacağı üzere bundan iki sene önce, 13 Ekim 2020’de, bir Anayasa Mahkemesi Üyesi Twitter hesabında “ışıklar yanıyor” yazarak Anayasa Mahkemesi’nin fotoğrafını paylaşmıştı. Hükümet cenahından tepkiler gecikmedi. Aynı gün İçişleri Bakanlığı resmi Twitter hesabından “Işıklarımız hiç sönmüyor” başlıklı bir paylaşım yapıldı. Dönemin adalet bakanı Abdülhamit Gül “vesayet özlemi içinde olanlar, hukuk adına konuşma ehliyetini yitirirler. Işıkları millet açar, millet kapatır” dedi.[1] AKP sözcüsü Ömer Çelik ise, “Türkiye’nin gerçek hukukçuları en son 15 Temmuz darbe girişiminde teröristlerin müdahalesine güçlü bir direniş gösterdiler. Gerçek hukukçular demokrasiyi koruma mücadelesi verdiler. AYM Üyesi’nin kullandığı dil ise milleti tehdit etmenin ve hukuku yıkan müdahalelerin dilidir” diyerek olası bir “yargısal aktivizm”in darbecilikle bir tutulacağını ima etti.[2]
Kısaca, halkın kazanımlarını tarumar eden yasalar karşısında çoğu zaman hiçbir etkinlik gösteremeyen bir Anayasa Mahkemesi’nin tek tük hayata geçirebildiği yargısal muhalefet bile hükümet için büyük bir sorun anlamına geliyordu. Bugün gelinen noktada rejim, “Işıklar yanıyor” mesajına Yargıtay eliyle nihai bir karşılık vermiş oldu.
Ne var ki söz konusu olan, fiili de olsa Anayasa Mahkemesi’nin bir bütün olarak reddedilmesi/ortadan kaldırılması değil; AYM’nin anayasal düzenin muhafızı olma iddiasının reddedilmesidir. Yoksa aynı Mahkeme’nin, söz gelimi dezenformasyon yasası konusunda verdiği “uyumlu” karar zihinlerimizdedir. Dolayısıyla, kendisine biçilen “onaylayıcı” veya “araçsal” rol açısından AYM hala önemli bir rol oynamaktadır.
Temel konu, rejimin anayasal ele geçirme süreciyle yıllar içinde kademe kademe dönüştürdüğü “anayasal düzen”in muhafazası, ve muhafızın kim olduğu konusudur. Belli ki birçok insanın “ortada Anayasal düzen mi bıraktı” dediği rejim, meseleyi hiç de böyle ele almıyor. Aksine, dönüştürülen (bir bakıma yaratılan) yeni/fiili bir “anayasal düzen” söz konusu ve rejim yargıtay aracılığıyla, bu düzenin muhafızının artık Anayasa Mahkemesi olamayacağını ileri sürüyor.
Sonuç olarak Yargıtay’ın bu kararının, dahası Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulmasının şu iki mesajı içerdiğini söyleyebiliriz:
- Mevcut anayasal düzenin muhafızı Anayasa Mahkemesi değildir. Muhafız, politik olarak Saray, yargısal/kurumsal olarak Yargıtay’dır. Dahası, Anayasa Mahkemesi (esasında varlığının nedeni olan) anayasal düzeni koruma rolünü kendine biçtiği sürece mevcut düzen bakımından bir tehdit olarak görülecektir.
- Hükümet, henüz yazıya geçirilmemiş bir anayasayla ülkeyi yönetmektedir. Bunu yapabilmesini sağlayan, Yargıtay’ın bu kararının da açıkça gösterdiği gibi, yasanın/hukukun ne olduğunun ilan edilmesi mücadelesinde bütün rakiplerin yıllar içinde alt edilmiş olmasıdır. Yine de (ve aslında tam da bu nedenlerle) yeni bir Anayasa rejim açısından ciddi bir ihtiyaçtır.
[1] https://www.gercekgundem.com/siyaset/221357/adalet-bakani-abdulhamit-gulden-isiklar-yaniyor-tepkisi.
[2] https://www.birgun.net/haber/aym-uyesi-yildirim-ile-icisleri-arasindaki-isik-polemigine-omer-celik-de-katildi-319095.