Hem NATO’cu hem de Gazze’ci olunamaz

Oysaki, Filistin sorununun çözümü için olması gereken ilk şey, İsrail’in saldırılarını durdurması ve bölgeden çekilmesi olarak tarif edilmeli. Bunun ötesi ise pazarlık, emperyalizm ve Siyonizmin çıkarlarının icrasından başka bir sonuca çıkmayacaktır.

Gazze’de İsrail’in bombardımanlarda yarısı çocuk olmak üzere ölen kişi sayısının on bini geçtiği, enkazların altında henüz kaç kişinin olduğunun bilinmediği günlerdeyiz.

İsrail saldırganlığının en büyük destekçisi başta ABD olmak üzere emperyalist ülkeler ve diğerleri açısından mesele de kaç kişinin öldüğü değil. Onlar açısından mesele İsrail’in güvenliğinin sağlanması, emperyalizmin bölgesel çıkarlarının savunulması, İran’ın çevrelenmesi ve direniş ekseninin kırılması, BOP’la başlayan sürecin devam ettirilmesi gibi bir dizi başlığa odaklanıyor. Bunlar herkesin bildiği başlıklar.

Bilinen bir diğer şey ise emperyalizmin bu yönelimlerine karşıymış gibi görüntü vererek “Filistin davası”na sahip çıkıyoruz diyen ama aslında emperyalizmin ve İsrail’in çıkarlar silsilesinde pazarlık yapanların geçmişten bugüne duruşları ve yaptıkları. AKP iktidarı ya da daha genel bir ifadeyle ülkemizdeki İslâmcılar bunun en temel örneğini oluşturuyor. Dolayısıyla yeni kuşaklar için “Filistin davası ve İslâmcıların ikiyüzlülüğü” isimli filmin yeni sürümünü izlemekteyiz.

Gazze’de ölen on binlerle elbette karşılaştırılamaz ama Filistin’e destek için yola çıkan Mavi Marmara gemisinde de on tane Türk vatandaşı İsrail tarafından öldürülmüştü. Devamını ise canlı bir şekilde izledik. Haziran 2010’da yaşanan Mavi Marmara olayı sonrasında iki ülke ilişkileri gerilmiş, o dönem Başbakan olan Tayyip Erdoğan İsrail karşıtı söylemlerinin dozunu artırmıştı. Ancak 2016 yılına gelindiğinde AKP, İsrail ile ilişkileri bir kez daha normalleştirme yoluna girmişti. Erdoğan, 2016’da İsrail ile yapılan normalleşme anlaşmasından bahsederken Mavi Marmara olayının mimarı İHH’yı eleştirerek “Uluslararası bazda bir adım atıyoruz. Siz kalkıp da Türkiye’den böyle bir insani yardımı götürmek için günün başbakanına mı sordunuz?” demişti. Sonrası malûm. Olayda ölenlerin ailelerine İsrail 20 milyon dolar kan parası ödedi, İsrailli askerler hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı takipsizlik kararı verildi, Mavi Marmara gemisi önce satıldı sonra da parça parça edildi. “Filistin davası nasıl satılır?” filminin 2010-2016 sezonu böyleydi.

Günümüze gelirsek, Mavi Marmara hadisesinde başrol oynayan İHH bu sefer yardımcı oyuncu kategorisine çekilmiş görünüyor. Geçtiğimiz hafta sonu, emperyalizm karşıtlığıyla zerre ilgisi olmayan İHH’nın İncirlik’te miting yapması herkesin dikkatini çekmiştir. Olayın çadır tiyatrosu olduğunun ortaya çıkması için İHH başkanının konuşmasında polisle eylemciler arasında çıkan çatışma üzerine sarf ettiği şu sözler yetti: “Biz buraya Gazze’deki kadın ve çocuklar için masada elimiz güçlensin diye geldik. Gazze’deki kadın ve çocuklar için ara bir anlaşma yapılacak ve çocuklar ve kadınlar çıkartılacaktı. Şimdi bunu yapanlar Gazze’deki kadınların ve çocukların ölümüne sebep olacaklar. Hiç farkında değiller.”

Bu sözler, ABD Dışişleri Bakanı bölgede Filistin, Ürdün, Kıbrıs, İsrail ve Türkiye turundayken, Türkiye’ye gelmeden saatler önce; CIA Başkanı Ortadoğu’ya doğru yola çıkmadan tahminen bir gün önce; İsrail Gazze’de bombardımana devam ederken söylendi. İHH Başkanı binlerce insanı İncirlik üssünün çevresinde toplayarak “Amerikan karşıtlığı” yapmasıyla övünüyor olabilir ama yapılan şey pazarlığın kenar süsü olmaktan ibarettir. “Gazze’den kadın ve çocukların çıkartılması için ateşkes” denilen şey açık bir şekilde Amerika’nın hatta İsrail’in istediği ve gündeme getirdiği bir olgu olarak karşımızda. Nedeni ise belli. İsrail’in Gazze’yi rahat bir şekilde işgal etmesi ve Filistin sorununun çözümünün bundan sonra konuşulması.

Oysaki, Filistin sorununun çözümü için olması gereken ilk şey, İsrail’in saldırılarını durdurması ve bölgeden çekilmesi olarak tarif edilmeli. Bunun ötesi ise pazarlık, emperyalizm ve Siyonizmin çıkarlarının icrasından başka bir sonuca çıkmayacaktır. Alın size “Filistin davası nasıl satılır?” filminin yeni sezonu. İmzayı atanlar ise belli…

Böylesi bir dönemde ABD Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’ye gelmesi ve pazarlık masasının kurulması tam da yazının başında ifade ettiğimiz merkezinde İsrail ve emperyalizmin bulunduğu çıkarlar silsilesi ile ilgili. Ancak başta İslâmcılar olmak üzere, siyasi iktidarın ve yandaşlarının bu gündemdeki çelişkilerini ve ikiyüzlülüklerini saymakla bitiremeyiz.

Ukrayna gündeminde arabuluculuk adı altında emperyalizmin masadaki temsilciliğini yapacaksın, Ukrayna’ya SİHA satacaksın ondan sonra Filistin davası diyeceksin. Olmaz, çünkü Ukrayna’daki neo faşist iktidar İsrail’i destekliyor.

Tayyip Erdoğan İsveç’in NATO’ya üyeliğini onaylıyor ve Meclis’e gönderiyor. NATO’nun genişlemesini savunup ve İsveç’in üyeliğine onay verip Filistin davasını savunamazsınız. NATO demek ABD demektir. ABD savaş gemileri Gazze’nin kapısına dayanmıştır. İsveç’in NATO’ya alınması emperyalizmin elinin Ukrayna Rusya savaşında güçlenmesi anlamına gelecektir. Ukrayna’da rahatlayan emperyalizm, Filistin’de rahatlar, dolayısıyla İsrail’in işleri kolaylaşır. İşte bu yüzden hem NATO’cu hem Gazze’ci olunamaz.

Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Genel Başkanı, “Mehmetçik Gazze’ye” diye çağrı yapıyor. Filistin davasına destek olmanın yolu oraya Türk askerini göndermek değil tersinden İsrail’in çıkmasını savunmak ve emperyalist müdahaleye cepheden karşı çıkmaktır. Bahçeli’nin çağrısı önümüzdeki günlerde “barış gücü” adı altında emperyalizmin bölgeye askeri olarak girişinden başka bir anlam taşımıyor. Yugoslavya’da böyle olmuştu. Gazze’ye asker gönderelim denilerek Filistin davasının değil ancak Amerika’nın yanında olursunuz.

İsrail ile ticari ilişkiler zirve yaparken Filistin davasını savunamazsınız. AKP iktidarının, içeride İslâmcılık üzerinden tabanı konsolide etmek için atmadığı takla kalmadı. Bugün ise Filistin davasına sarıldılar. O kadar ki, fırsat bu fırsat diyerek 28 Ekim’e Gazze mitingi koyarak, Cumhuriyet’in 100. yıl kutlaması yapmadılar. Ancak rakamlar tam da tersini söylüyor, Türkiye ile İsrail’in 2002 yılında 1,41 milyar dolar olan ticaret hacmi 2022’de 8,91 milyar dolara kadar çıktı. Ticaret dengesi, Türkiye’nin lehine bir seyir izledi. İsrail’le böyle bir ticari ilişki kurarak aynı anda Gazze’ci olamazsınız. Atılan adımlar hamaset siyaseti, pazarlık ve timsah gözyaşlarıdır.

Konya’da eğitim gören İsrailli pilotlar Gazze’yi bombalıyor bugün. Türkiye’den İsrail’e ihraç edilen çelik bombaya dönüşerek Gazze halkının tepesine iniyor. İslâmcılar ise emperyalistlerin senaryolarında takiye yapıp duruyorlar. Bunların içinde, Gazze’den Türkiye’ye getirilecek kişi başına ne kadar para alınacağının pazarlığı olmadığının garantisi ise yok.

Filistin davası anti-emperyalist bir davadır ve tam da o yüzden devrimcilerin mücadele konusudur. Diğer taraftan ise İslamcıların, AKP iktidarının ve yandaşlarının Filistin davası hamaset siyasetinden ve takiyeden ibarettir.