Hileli düzende adalet aramak
İktidar sahiplerinin hukuk tanımaz tavrına öykünen her kim varsa kendi adaletini sağlamakta özgür olduğunu hissediyor.
Hileli olduğundan kuşkulandığımız o kadar çok şey var ki hayatımızda: Seçimler, enflasyon oranları, işsizlik rakamları, iflaslar, işe alımlar, satışlar, sorular, oyunlar, fotoğraflar, gıdalar, yargı kararları… Listeyi daha da uzatmak mümkün.
Bir süredir futbol maçlarının da hileli olduğuna dair kuşkular dile getiriliyor. Bazı taraftar grupları, Türkiye Futbol Federasyonu’na ve hakemlere ateş püskürüyor. Bu yüzden maçtan sonra hakemi yumruklayan kulüp başkanı kimilerince kahraman ilan ediliyor. Bir diğeri hakeme kızıp takımını maç bitmeden sahadan çekti diye alkışlanıyor. Ne yazık ki böylesi örnekler, kamuoyunda adaletin yalnızca kaba güçle ya da misillemeyle sağlanabileceği yönünde kanaat oluşmasına neden oluyor. Kendini haklı gören herkesin güç kullanması giderek meşrulaşıyor. Adaletsizliğin ana kaynağı olan hiyerarşik güç büyük kalabalıklar tarafından normal karşılanıyor.
Adliye’yi devre dışı bırakan “gücü gücü yetene” anlayışı tek adam rejiminden besleniyor. İktidar sahipleri, hukuk tanımaz tavırlarıyla yargı erkinin otoritesini sarsıyor; kamuoyu nezdinde saygınlığını zedeliyor. Güçlünün, hukukun üstünde olduğu artık herkes tarafından biliniyor. Gölgesi mahkemelerin üzerinde dolaşan Erdoğan, güç hiyerarşisinin en tepesinde yer alıyor. Tek adam, hoşuna gitmeyen kararları tanımayıp cezayı kendi kesmek istiyor. Ona öykünen kulüp başkanı da hakemi yumruk atarak cezalandırıyor. Yani kibarca söylersek “imam öksürdüğünde cemaat aksırıyor”.
Güçlüye ceza verilemeyeceğine dair algı zihinlere yerleştikçe kimileri bundan cesaret alıyor. Dolayısıyla kadına, doktora, öğretmene yönelik şiddet bir türlü engellenemiyor. İktidar sahiplerinin sınırsız gücüne özenen birçok kişi, kendi adaletini sağlamakta özgür olduğunu hissediyor. Böylelikle gerek hasmını, gerek de hısmını cezalandırmayı hak görüyor.
BOYLU POSLU BAŞKAN
Futbola dönersek, şimdilerde bir kulüp başkanını taraftarın gözünde değerli kılacak temel kriterin hakemlere ve futbol federasyonuna haddini bildirmek olduğunu söyleyebiliriz. Sosyal medyada yapılan taraftar yorumlarına göre BJK’nin yeni başkanı, futbol federasyonu yetkililerine göre daha boylu poslu olması sebebiyle bu kritere uyuyormuş (!)
Neye inanıp, neye güveneceğini bilemeyen çoğu insan, güçlü birilerinden hileli düzenin bozuk adaletini onarmasını bekliyor. Adaletin terazisinin 21 yıldır süren tek adam sultasıyla iyiden iyiye bozulduğunu kavrayamıyor. Tersine had bildirecek güçlü tek adamcıkları her yerde görmek istiyor. Yani çareyi evrensel hukukta değil de mafya hukukunda arıyor.
Öte yandan gücüne güvenen herkes hile yapmayı da, hülle yapmayı da kendine mübah görüyor. Güçlünün propagandası insanların kafasını karıştırmaya yetiyor. Bu yüzden iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, gerçeği yalandan ayırmak mümkün olmuyor.
NEVROTİK KISIR DÖNGÜ
Desteklediği futbol takımının haksızlığa uğradığına inanan taraftar, buna her fırsatta tepki veriyor; ne var ki ülkede yargı hileleriyle hapiste tutulan gazetecileri, avukatları, siyasileri ve diğerlerini umursamıyor bile. Taraftar, seçilmiş bir milletvekilinin AYM kararına rağmen tutuklu kalmasına aldırış etmiyor. Kendi dünyasına ait olmayan herhangi birine yapılan haksızlık onu ilgilendirmiyor. Bu durum, ortak tepki veremeyen kalabalıkların toplum olma özelliğini yitirdiğinin göstergesi. Oysa adalet, ihtiyacı olan herkese ulaşmadıkça hiç kimse kendini güvende hissedemez.
Yetişkin bir taraftardan desteklediği takımı değiştirmesini bekleyemeyiz. Galiba futboldaki bu taraftarlık ruhu Erdoğan döneminde siyasete de bulaştı. İktidardaki ittifaka oy verenlerin yıllardır tercihini değiştirmemesi başka türlü açıklanabilir mi?
Hileli düzenin sürmesine dolaylı olarak destek olup sonra da hukuk tanımazlardan adalet beklemek adeta nevrotik kısır döngü gibi!
Not:
Ülkemizin ve dünyamızın yarınları için umudu büyüteceğimiz bir yıl olması dileğiyle, 2024 tüm iyi insanlara esenlik getirsin.