Felaketlerden ders almak

İzge Günal 1755 Lizbon Depremi'nden çıkarılan, pandemiden ise çıkarılamayan dersleri yazdı.

Tarihte büyük felaketlerden çıkarılan dersler bilimde ciddi atılımlarla sonuçlanmıştır. Örneğin 1755 Lizbon Depremi sonrasında olduğu gibi. Gelmiş geçmiş en yıkıcı depremlerden biri olan bu depremin Richter ölçeğine göre 9 düzeyinde olduğu tahmin edilmektedir. Depremde Lizbon’da 30-40 bin kişi ölürken, sonrasındaki tsunami ile de Portekiz, İspanya ve Fas’ta 50 binin üzerinde can kaybı olduğu düşünülmektedir.  Peki bu felaketten ne gibi dersler çıkarılmıştı? Öncelikle Leibniz’in “Tanrı’nın bütün kötülüklere rağmen en iyi tanrı olduğu” inancı yara almıştı. Üstelik depremde kiliselerin çoğu yıkıldığı halde, genelevlerin sağlam kalması ciddi bir tartışma konusuydu. Sonrasında depremle ilgili eldeki tüm bilgileri bir araya getiren Kant, “sıcak gazlarla dolu devasa mağaralardaki kaymaları” içeren bir teori oluşturmuştu. Her ne kadar bu teorinin yanlışlığı sonradan kanıtlansa da depremleri “Tanrı’nın insanlara bir cezası olduğu” düşüncesinden uzaklaştığı için bu ve benzeri çalışmalar yer bilimlerinin doğuşu olarak kabul edilmektedir. Ayrıca yeni Lizbon doğal esnekliğe sahip ve depreme dayanıklı malzemeler kullanılarak, daha güvenli şekilde inşa edilmişti.

Belki de Lizbon Depremi’nin bilime katkısını, felaketlerden doğru sonuç çıkarmayla değil de depremin aydınlanma çağında olmasıyla açıklamak daha yerinde olacaktır çünkü insanlığın karanlık çağa girmesiyle artık benzer sonuçlara ulaşılmadığının hepimiz ayırdındayız. Örnekse COVID-19 pandemisi.

Pandemi sırasında resmi kayıtlara göre yedi milyon kişi yaşamını yitirdi. Sosyal, kültürel ve ekonomik zararlarını saymıyorum bile.  Peki sonrasında ne oldu? Gerekli dersler çıkarıldı mı? Elbette hayır. Pandemi çok net bir biçimde piyasa odaklı sağlık sistemlerinin iflasını göstermişti. Ayrıca pandeminin ortaya çıkışının da kapitalizmin çevre politikalarından kaynaklandığı anlaşılmıştı.[1] Tüm bunlara karşın ne çevre ne de sağlık politikalarında bir değişimi gösteren hiçbir veri yok elimizde. Üstelik pandeminin de bitip bitmediği de kuşkuluyken.

Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre COVID-19 halen öngörülebilir bir sıklıkta seyretmemekte, mevsimsel özellik göstermemekte, endemik olarak devam etmekte ve gripten daha fazla hastane yatışı ve ölüme neden olmakta. Hastane yatışlarında 2023 yaz aylarına göre belirgin bir artış saptanmakta.[2] Üstelik yeteri kadar test yapılmayıp, sonuçların da DSÖ’ye düzenli bildirilmemesine karşın. Türkiye’ye ait verilere açık veri tabanlarından ulaşmak olası değil ancak Sağlık Bakanlığı’nın son açıkladığı veriler Mart 2023 tarihli ve buna göre aylık vaka sayısı 31 bin, ölüm sayısı da 85.[3] Ciddiye almıyoruz ama son resmi verilere göre her gün üç kişi yaşamını yitiriyormuş bu ülkede. Anımsatayım, pandemi sırasında bu ölüm sayısına ulaşınca tam kapanmaya gitmişti Türkiye.

TTB’nin şöyle bir açıklaması oldu yakınlarda: “TTB ve uzmanlık dernekleri olarak, son dönemde görülme sıklığı artan COVID-19 vakaları sonrasında DSÖ tarafından önerilen yeni aşının temin edilerek risk grubu yaklaşımıyla uygulanması; sağlık kurumlarına, kapalı ve kalabalık ortamlara özgü olmak üzere maske uygulamasına geri dönülmesi ve bilimsel gerçekler ışığında gerekli halk sağlığı önlemlerinin alınması için çağrı yapmıştık. Bu çağrımızı tekrarlıyoruz…Sağlık Bakanı ise çağrılara ilk olarak ‘Küresel aşı baskısına boyun eğmemiz mümkün değil’ söylemiyle aşı karşıtlığını besleyen kavramları tedavüle sokarak yanıt verdi; sonrasında ise çağrılarımızı ‘gerçekçi ve gerekli olmayan, bilimsellikten tamamen uzak tedbirlerin uygulanmasına ve aşı kampanyaları başlatılmasına yönelik bir kara propaganda’’olarak niteledi… O zaman da tam kapanmayı değil çarkların durmasını, zorunlu olmayan üretimin sınırlandırılmasını önermiştik. Toplumsal dolaşımı yavaşlatmayı ve ‘açık ve temiz havayı’ teşvik ettik.”[4]

Tüm uyarılara ve bilimsel gerçeklere karşın, kamu otoritesinin bu konuda hiç ders almadığı çok açık. Bu demek oluyor ki, aydınlanma dönemleri dışında egemen güçten fazla bir şey beklememek gerek. Peki o zaman ne yapmalı? Elbette güvenilir bir kamu yönetimi ve felaketlerden bilgi üretecek bir toplumsal yapı için mücadele etmek; başka yolu yok. Yoksa daha çok “felaket” yaşarız.

 

[1] Günal İ. Pandemide kapitalizmin sağlık ve bilim politikaları. Yeni Ülke 1: 26-9, 2021.

[2] https://www.duzen.com.tr/tr/art/13790/covid-19-eylul-2023-itibariyle-dunyada-guncel-durum-mevcut-varyantlar-ve-hatirlatma-dozlari

[3] https://covid19.saglik.gov.tr/

[4] https://www.ttb.org.tr/kollar/COVID19/haber_goster.php?Guid=a6d525cc-629e-11ee-9f7b-c2fca854ae6a