Kıyam ve cihat, Şeyh Sait ve IŞİD

Bundan yüz yıl önce emperyalizme karşı ortak bir kurtuluş mücadelesi veren Türkler ve Kürtler, bugün dinsel bir birlikle sınanmaya çalışılıyor. İşte bunun adı gericiliktir!

Şeyh Sait gündeminin son bir haftadır parlaması ve sıcaklığını koruması tesadüf değil. Sermaye sınıfının ve iktidarının yönelimleri açısından da şaşırtıcı olarak görülmemeli ve nereden çıktı bu denilmemeli.

Meseleye dair farklı cenahlardan farklı değerlendirmeler gelse de, Türkiye sosyalist hareketi bu meselede bütünlüklü ve sağlam bir duruş sergileyebilmiş durumda değil. Oysaki, laikliğin bu kadar büyük bir saldırı altında olduğu bir dönemde solun daha güçlü bir çıkış yapması gerekirdi.

Meselenin özüne dönersek Diyarbakır’daki kayyım yönetiminin inisiyatifiyle bir bulvara Şeyh Sait adının verilmesi ve bunun bu şekliyle lanse edilmesi sermaye devleti açısından bir tercihtir. Bu tercihin bir dizi boyutu bulunuyor.

Bunlardan birincisi, Cumhur İttifakı’nda cisimleşen gerici-faşist iktidarın İkinci Cumhuriyet’i konsolide etme arayışıdır. Özü Türk-İslâm sentezine dayanmaktadır.

İkincisi, Cumhuriyet’in 100. yılında bu adımın bu şekilde atılması tam anlamıyla Türkiye için nasıl bir gelecek tahayyül edildiğinin göstergesidir. Üzerinden bir yüz yıl daha geçse aynı mantıkla Cumhuriyet’le hesaplaşacaklarını tahmin edebiliriz.

Üçüncüsü, AKP’nin HÜDA-PAR’a diyet ödemesidir ki, bunun kendisi ülkemizdeki ilerici güçlere açılmış en büyük savaşın göstergesidir. Çünkü HÜDA-PAR şeriatçıdır ve aynı zamanda kontrgerilla örgütlenmesidir, gladyonun bir parçası olduğunu düşünmemek için bir neden bulunmuyor.

Dördüncüsü, sermaye devletinin Kürt siyasi hareketini kıskaca alma ya da farklı bir pencereden bakarak söylersek Kürt siyasi hareketi ile rezonansa girme arayışıdır. Nedeni ise bellidir. Kürt siyasi hareketi İkinci Cumhuriyet’e eklemlenme açısından oldukça büyük bir mesafe kaydetmiş durumdadır. Bu açıdan, tabir-i caizse “kan davalı” olduğu kayyım yönetiminin attığı bu adıma destek olması büyük bir şaşkınlıkla karşılanmamaktadır. Bunun adı aynı zamanda Kürt-İslâm sentezidir.

Beşinci başlık ise belki de en önemlisi, Türk-İslâm sentezi ile Kürt-İslâm sentezinin daha yüksek bir seviyede yan yana gelişidir ki en fazla dikkat çekilmesi gereken nokta burasıdır.

AKP iktidarını Kürt sorunu bağlamında dikkate aldığı, pürüzler yaşadığı iki ana nokta bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, dış faktör yani Ortadoğu’da ABD ile Kürt siyasi hareketinin kurduğu işbirliğidir. BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’nin ne olursa olsun bunu bir “Amerikan barışı” ile çözmeyi isteyecek olmaları ihtimal dahilindedir. İkinci nokta ise Türkiye’de Kürt siyasi hareketinin AKP açısından gelecekte olası bir müttefik olarak görülme olasılığıdır. Bu iki başlığın dinamikleri için konuşmak erken sayılabilir ancak yeni Anayasa gündemi bunun arka planını oluşturma potansiyeli taşımaktadır.

Gelinen noktada sermaye devletinin de işin içinde olduğu Şeyh Sait açılımı Türkiye’nin bir din devletine dönüştürülmesi arayışındaki önemli belirteçlerden biri olarak bir köşeye yazılmalı. Bundan yüz yıl önce emperyalizme karşı ortak bir kurtuluş mücadelesi veren Türkler ve Kürtler, bugün dinsel bir birlikle sınanmaya çalışılıyor. İşte bunun adı gericiliktir!

Bu anlamıyla Kürt siyasi hareketi ise siyasal İslâm’a boyun eğmiş bir görüntü vermektedir. Şeyh Sait gündemi ile birlikte DEM Parti’nin de hemen pozisyon alması bunu göstermiştir.

O zaman bazı başlıkların altını çizmek önem taşımaktadır.

Kürt siyasi hareketinin Şeyh Sait’e Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi bağlamında sahip çıkması tam da İkinci Cumhuriyet’e eklemlenmenin temel göstergesidir. Yoksa, Kuzey Suriye’de IŞİD’e karşı mücadele konusunda mangalda kül bırakmayanların bugün şeriatçı, halifelik isteyen bir feodal derebeyine sahip çıkmalarının başka bir açıklaması bulunmuyor. Tarihsel ve objektif anlamda Şeyh Sait ile bugünkü Kürt ulusal/siyasal hareketi arasında doğrusal bir bağ kurmak ne kadar mümkün değilse, Şeyh Sait’i IŞİD’in ataları arasında görmek de bir o kadar mümkündür.

Geçmişte feodalizmle mücadeleyi, kadınların özgürleşmesini, demokrasiyi, seküler kimliği, sosyalizm mücadelesini bayrağına yazmış olan Kürt siyasi hareketinin bugün bu duruma düşmüş olmasını gerçekten dikkate almak gerekiyor. Ki bu tablonun yeni olmadığını ve Kürt siyasi hareketinin Şeyh Sait ve onun dışında bir dizi başlık üzerinden dinsel açılımlar yapmaya başlayalı on beş yıla yakın süre geçtiğini hatırlamak önem taşıyor. Bugünkü tavır bir günde ortaya çıkmadı, liberalizmle iç içe geçtikçe bugünlere gelindi. Hatta son seçimler sonrasında HÜDA-PAR’ın HDP’nin elini tutması gerektiği bile söylendi.

Gözden kaçırılmaması gereken nokta ise şudur: Bundan yüz yıl önce Şeyh Sait’in “kıyam”ı varsa, bugün de IŞİD’in ve El Kaide’nin “cihad”ı var.

İşte bu yüzden Türk ve Kürt emekçilerinin gericiliğe karşı net duruşu ve laiklik mücadelesinden taviz verilmemesi önem taşıyor.