'Kıbrıs' kimin 'sorun'u?
27-01-2023 12:36Üslerden arındırılmış, emperyalizmin her türlü tahakkümünden azade; garantörlük ya da başka tüm bağlayıcılıklardan kurtulmuş “bağımsız, birleşik bir Kıbrıs”ın artık “Sosyalist Kıbrıs” olması bu toprakların komünistlerinin sorunudur.
Hikmet Yaman
Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’i, Süveyş Kanalı ve Basra Körfezini kontrol etme noktasında stratejik bir konumda bir ada Kıbrıs…
Milattan önce 15. yüzyılda Hititler, sonrasında Mısır egemenliğinde olan ada; Finike, Asur, Pers, Roma, Bizans yönetimlerinde kaldıktan sonra M.S 647 ‘de Halife Osman zamanında Arapların, sonrasında yeniden Bizans’ın oldu. 1571 de ise Osmanlı imparatorluğu tarafından ele geçirilen Kıbrıs üç yüz yıl Osmanlı imparatorluğu egemenliğinde yaşadı…
1877 Rusya ile savaştan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu’nun Ayastafanos anlaşması ile başlayan süreçte İngiltere’nin devreye girmesiyle toplanan Berlin Kongresi’nde savaş bitene dek İngiltere’nin Kıbrıs’ta Askeri üsler kurmasına izin verildi. Ve İngiltere Ada’dan bir daha çıkmadı… 1923 Lozan Anlaşmasının 20. Maddesinde “Türkiye, Britanya Hükümeti tarafından Kıbrıs’ın 5 Teşrinisani 1914 de ilan olunan İlhakı tanıdığını beyan eder” denilerek İngiltere’nin bu statüsü Yeni Cumhuriyet ile de tanınmış oldu. Kıbrıs bu tarihten sonra uzun süre Türkiye’nin gündeminde olmadı. Örneğin 25 Ocak 1950’de Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak “Kıbrıs Meselesi diye bir mesele yoktur “diyerek devamında “… Bugün Kıbrıs, İngiltere’nin hâkimiyet ve idaresi altındadır ve İngiltere’nin Kıbrıs’ı başka bir devlete devretmek niyetinde ve eğiliminde olmadığı hakkında kanaatimiz vardır…” demiştir. Sonrasında da bir iç politika unsuru olarak milliyetçiliğin bir parçası olarak kalmış; Özellikle NATO üyesi olmak ve “ortak çıkarlar” meselesi üzerinden Yunanistan’la ilişkilerde “sorun” olmaması noktasında politik bir tutum geliştirilmiştir. Kıbrıs’ta ise EOKA adlı faşist örgütün 1955’te kurulmasıyla birlikte, başta Türk ve Rum komünistleri olmak üzere adada suikast ve saldırılarını artırması aynı zamanda Türkiye’de iktidarca da desteklenen milliyetçilik kisvesi altındaki saldırıları yükseltmiş. 6-7 Eylül 1955 de Rum ve Ermenilere yönelik yağma, talan ve tahribatlar zirve yapmıştır. 1958 de bu defa Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kurulmuş ve yine aynı şekilde komünist ve ilerici Türk ve Rumlar hedef alınmıştı. 1960 ‘ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, NATO üyesi üç ülkenin (Türkiye, İngiltere, Yunanistan) “koruyuculuğunda” ve ada halkının iradesi dışında olduğu içinde Bu çatışmalı ortamı ortadan kaldırmamış, Taksim ve Enosis politikaları kışkırtılarak emperyalist politikaların sürdürülmesi sağlanmıştır.
Nihayetinde1974 Temmuz’unda Yunanistan’daki Faşist Albaylar Cuntasının Kıbrıs Cumhuriyeti’ne müdahalesi ile başlayan ve Türkiye’nin “garantör devlet” olarak yapılan anlaşmalar çerçevesinde adaya müdahalesi yeni bir süreç başlamış ve Kıbrıs’ın kuzeyinde uluslararası hukuka göre “işgal” edilmiş topraklardaki Türkiye’nin askeri varlığı devam etmekte ve Birleşmiş Milletler’ce tanınmayan bir “korsan” devlet (KKTC) ile bölünmüşlük sürmektedir.
SOL VE KIBRIS
Kıbrıs sorunu olarak Türkiye’nin gündemine geç girmesi solun da bu başlığı benzer bir izlekte tartışmasına yol açmıştır. Bu yazımızda sol siyasi örgütlenmeler ve onların bu konuya bakışlarını örnekleyerek ya da herhangi birini temel alarak incelemek yerine genel olarak yaklaşımları ve bugüne yansımalarını irdelemeye çalışacağız.
Konuya dair genel yaklaşımın Türkiye sol hareketlerin MDD’ci anti-emperyalizminin milliyetçilikten kopamadığı yönündedir. Bunu tekrarlamak çok yanlış olmayacaktır. En azından Kıbrıs’ı bir “sorun” olmak üzerinden değil de genel bir dış politika unsuru olarak algılamak ve uzak kalmaktan söz edersek yukarıdaki genelleme pek de yanlış olmaz. Kışkırtıcı olması niyetiyle bir örnek vermek gerekirse, Dünyanın herhangi bir yerinde bir ülkenin başka bir ülke askeri tarafından saldırı ya da işgale uğraması sol için “anti-emperyalizm” başlığında hemen yer bulabilirken,1974 yılında “soydaşlarının maruz kaldığı saldırı ve haksızlıkları sona erdirmek için, “garantör ülke haklarını” kullanarak Kıbrıs’a çıkan Türkiye’nin sonrasında Ada’ya yerleşmesi ve Kuzeyinde fiili bir işgali bugüne dek sürdürmesi bu kadar net bir karşılık bulmamıştır. Bu “toptancı bir yaklaşım olarak görülebilir. Ancak kışkırtıcılık tam da burada başlıyor, bu ülkenin ilericileri, sosyalistleri, komünistleri bu başlıkta sadece gözden geçirme ve düzeltmelerle değil konuyu bir sosyalizm programı çerçevesinde değerlendirmeli ve içeriye çekmelidir. Avrupa Birlikçi teslimiyetle “yas be annem” e mahkûm edilen Kıbrıslı Türkleri ve Enosisi aşamayıp AB’nin bahşettiklerine yatan Kıbrıslı Rumları görüp “buradan bir şey çıkmaz” a varılınca 74 sonrası atılan “İşgale nihayet, Kıbrıs’a hürriyet” sloganı, sadece bir slogan ve ajitasyon olarak kalıyor.
Mevcut durumda AKP iktidarı KKTC ve güncel durum değerlendirmeleri başka bir yazının konusu olacak kadar geniş bir perspektife sahiptir. Bununla birlikte en azından varılan noktada Kıbrıs Emperyalizmin kıskacında batmayan bir savaş gemisi olmayı sürdürmektedir.
Üslerden arındırılmış, emperyalizmin her türlü tahakkümünden azade; garantörlük ya da başka tüm bağlayıcılıklardan kurtulmuş “bağımsız, birleşik bir Kıbrıs”ın artık “Sosyalist Kıbrıs” olması bu toprakların komünistlerinin sorunudur. Kıbrıs’ı “sorun” olmaktan çıkaracak olan da Ada halklarının birleşik mücadelesidir.