Türkiye Cumhuriyeti’nin en kritik seçimine giderken, bir kez daha sandık demokrasisinin heyecanını yaşıyoruz. Bu kez heyecan dorukta, çünkü kapitalist demokrasi anlayışı ile demokratik görüntülü diktatörlük anlayışı arasında yapılacak bir seçime sürükleniyoruz.
Toprak ağalığı zorbalığını bir türlü yenememiş olan halkımız, şimdilerde de devlete çullanmış, milletle palazlanmış siyaset ağalığı ile boğuşmaktadır. Toprak ağaları 1923 yılında İzmir’de toplanan İktisat Kongresi’nde devlet varidatının yaklaşık üçte birini oluşturan tarım vergisi Âşar’ın kaldırılmasını teklif ederken ne Lozan’ı ne de ülkenin ve halkın selametini düşünüyordu; tek gailesi öz çıkarı, hem de ne zaman? Lozan’da en hararetli tartışmaların sürdürüldüğü anda!
Şimdilerde de siyaset zeminine sembolik başörtüsü aldatmacası ile çökmüş olan siyasi parti görüntüsündeki siyaset ağaları, göstermelik seçime gidilirken en basit burjuva kurallarını dahi hiçe sayarak, adeta “devlet benim, seçimin sonuçlarına da ben karar veririm, hatta vermişim bile, siz sadece sahnede rol alarak, eşe dosta alenen mahcup olmayalım” demektedir. En basit burjuva kuralı olan, seçime gidilirken üç bakanın değişimine dahi gerek duymayan siyaset ağaları adeta halka karşı siyasi gücü elinde tutmak istemektedir. AKP’den palazlananlar, AKP’nin sahte kutsallık numaralarını yutanlar, AKP’nin Türkiye’yi emperyalist güçlere karşı ayağa kaldırdığını beyniyle değil, midesiyle savunanlar bu seçimde gerçek hakla karşı karşıyadır.
Geçmişte bir dönem GAP projesini yerinde incelemek üzere bilim heyeti olarak bölgeye gitmiştik. Bir köy ağası bize mükellef bir yemek verdi. Yemek ağaya göre mükellefti, yemek esnasında, bilim heyeti gölgesinde, ağa kaymakamla bir yol meselesini hallediyordu. Tüm kölelerin bizlere hizmet ederken, bizden kalacak artıklara göz diktikleri o kadar aşikârdı ki! Bu mükellef yemek insanî ve ahlaki değildi. Ağanın etrafında dört dönen köleleri gördükçe sadece bir ufak dilim ekmekle mükellef sofradan kalktım. Yanımda oturan bir öğretmen o ağanın 16 köyünün olduğunu, bunlardan sadece 3-4 ‘ünü ektirdiğini söyledi. Neden diğer köyleri de ektirmediğini sorduğumda, köylüler biraz da olsa zenginleşip başkaldırmasın gibi bir yanıt verdi. Serveti belirli düzeyde tutarak, kendisine ait olan (halkı kutsal kitapla aldatarak!) zenginlikten(!) uygun gördüğünü kölelerine dağıtarak, onları servet gücü ile baskı altında kölelik düzeyinde tutmaktır ağanın tek bildiği ahlak! Şimdi de aynı şey yapılmıyor mu? Göstermelik seçim konuşmalarında” alanları doldurun, oyunuzu bana verin, ben size benim belirlediğimi veririm, ama siz benim hak olarak aldıklarıma, helal mi, haram mı diye karışmayın, hem ben ne yapıyorsam din, iman ve sizin için yapıyorum” sahtekârlığına bürünmüyorlar mı?.
Geçen günlerde bir video ortada idi. Almanyalı bir vatandaş şimdiki iktidarı övüyor ve ona oy vereceğini söylüyor. Nedenini ise kısaca şöyle sıralıyor bu gurbetçi vatandaş. Dengesiz kur nedeniyle Türkiye’de zenginleştiğini, Avrupa’ya göç eden yoksulları Türkiye’nin tutarak, kendilerinin oralarda rahat ettiklerini sayıyor ve buna benzer daha birçok inciler döküyor. Aslında, dikkatlice okunduğunda, bugün siyasete çökmüş olan siyaset ağalarını neden iktidardan söküp atmanın halk yararına mutlak gerekli olduğunu çok net anlatıyor. Hükümetin yabancı ülkelerdeki vatandaşlar için neler yaptığı ve/veya neler yapması gerektiği konusu fevkalade önemlidir. Ama herhalde bu konu söz konusu gurbetçinin meseleye bakış açısı ile ele alınamaz, alınmamalıdır!
Oy sandığı bir demokrasi oyunu da olsa, hiç değilse orada dahi biraz olsun farklı düşünmek durumunda değil miyiz? İktidar ekibi bazı vaatlerde bulunuyor. Peki, şöyle düşünsek: madem bu vaatler yapılabilecek imiş, neden şimdiye kadar yapılmadı da, bizleri böylesi hakir durumda koyup, şimdilerde de karşımıza geçip, “bana oy ver, yapayım” diyecek kadar ne söylediğinin farkına varamayacak şekilde beni küçültüyor! Demem şu ki, ister toprağa bağlı olsun, ister siyasi koltuğa çökmüş olsun, hatta ister kutsal mindere otursun, tüm haramilerin hepsi elimizin tersi ile itilmeli ve amaç böylesi zalim diktatörlüklerden kurtulmak olmalıdır, diye düşünürüm.
Bu seçim alelade bir seçim değildir. İktidarı halka hizmet için kullananlar ile iktidarı kendi ve gurubunun çıkarı ve bekası için isteyenler arasında olacaktır bu seçim. Yabancı liderlerle gizli görüşmeler yapan, görüşmeye devletin resmi örgüt mensuplarına dahi yer vermeyen, adeta kendisine ilahi kudret atfeden zavallı karakterlere karşı devlet adamı gibi alnı açık davrananlar arasında yapılacaktır. Evet, bu seçim kapitalist-emperyalist havuzdan özgür vatandaş havuzu arasındaki tercih değildir, bu tercih için biraz daha zaman gerekiyor olabilir. Fakat bu seçim nihaî amaca gidebilecek yolu açabilen görece hukuka saygılı sistemle, emperyalistin Ortadoğu’yu kana bulamadaki ajanı arasındaki seçimdir. Bu nedenle, bu seçimde asgari ücret ya da faiz hokkabazlığı, hatta öğretmen atanma işlemleri ikinci planda kalır. Bu seçim çok farklıdır, uzun erimli hedeflerin kapısının açılabileceği, taşların en ilk haliyle de olsa döşenebileceği son şans, son seçimdir.
Umudumuzu yeşerterek, her şeye rağmen, gelecekte insanlığın, özgürlüğün ve göstermelik burjuva demokrasisi üzerine ekonomik demokrasinin başat olacağını düşünelim.
ABD'li Senatör Lindsey Graham, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve eski Savunma…
Kadına yönelik şiddeti tek başına biyolojik bir mesele olarak erkek saldırganlığıyla açıklamak en hafif tabirle…
Bu düzen çürümüştür. Şimdi bu çürümüş düzeni yeni anayasa ile tescillemek istiyorlar. Medeni kanunu tartışmaya…
Yenidoğan davası, duruşmanın altıncı gününde devam ediyor. Örgüt lideri olmakla suçlanan Dr. Fırat Sarı savunma…
NNA’daki habere göre “Kurtarma ekipleri, düşman savaş uçaklarının bir konut binasını hedef aldığı ve çok…
Türkiye Komünist Hareketi Tunceli İl Örgütü ,Tunceli ve Ovacık belediyelerine kayyum atanması üzerine bir açıklama…