Laiklik meşalesi gençlerin elinde

Gençlik, kendisine dayatılan gerici formayı giymeyi reddetmekte; içine hapsedildiği geleceksizlik, güvencesizlik, gericilik sarmalının faillerini tanımaktadır.

Laiklik meşalesi gençlerin elinde

Türkiye her geçen gün Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) marifetiyle eğitime yeni bir gerici darbe vurulmasına tanıklık ediyor. Bu süreç her ne kadar bugün başlamamış olsa da eğitime dönük gerici politikalar ilk defa bu derecede yaygın, sistemli ve kuvvetli bir saldırı halini aldı. AKP yirmi yıllık iktidarı boyunca devletin ve toplumun her kademesine yerleştirmeye çalıştığı gerici damarı, bu dönem de eğitim alanındaki saldırılarıyla mutlaklaştırmaya çalışıyor. Bu bakımdan Türkiye tarihinin en gerici iktidarı için bu politikalar toplumu kalıcı olarak dinci-faşist bir mayayla karmanın en kesin yolu olarak görülüyor.

Sözü edilen hamleler karma eğitimin Milli Eğitim Bakanı düzeyinde açıkça hedef alınmasından, ÇEDES ile okullarda Diyanet mensuplarının görevlendirilmesine, bütün müfredatın dini referanslar gözetilerek yeniden hazırlanmasından, din eğitiminin anaokulları düzeyine indirilmesine kadar oldukça geniş ve yakıcı bir yelpazeye yayılıyor. Yüksek öğretimde de durum bundan çok farklı değil. Bir yanda ilahiyat mezunu türevi akademisyenler kadroları kapışırken öte yanda üniversite içerisindeki dinci ve faşist yapılanmaların her fırsatta sırtı sıvazlanıyor. Barınma sorunu had safhaya ulaşmışken kamu üniversiteleri öğrencilere tarikatların ve gerici vakıfların yurtlarını adres gösteriyor.

Devlet-tarikat geçişkenliğinin bir başka yansıması olan bunun gibi uygulamalar artık her üniversitede norm halini almıştır. Artan gerici baskılar ve tehditlerle akademik ortam ve üretim gittikçe kuraklaşmaktadır. Eğitime dönük olarak yürütülen gericileştirme politikalarına daha onlarca örnek sayılabilir ve bunların her biri de önemlidir. Ancak bütün bunların bir karamsarlığa ya da yılgınlığa yol açmaması için yeterli olumlu işaret mevcuttur. Gençlik, kendisine dayatılan gerici formayı giymeyi reddetmekte; içine hapsedildiği geleceksizlik, güvencesizlik, gericilik sarmalının faillerini tanımaktadır.

Toplumsal belleğe kazınmış iki ismi analım: Enes Kara ve Zeren Ertaş…

İki arkadaşımızı da gericileştirme ve niteliksizleştirme politikaları sonucunda kaybettik. Düzen siyasetinin unsurları, iktidarıyla, muhalefetiyle elbirliği yaparak tarikatlara siper olurken, gerçek failleri saklamaya, aklamaya, hedef şaşırtmaya çalışırken, ilerici gençlik esas suçluları ve bu ölümlerin esas nedeni olan politikayı gördü ve doğrudan üzerine yürüdü. Tarikatları, cemaatleri ve onlarla kol kola yürüyen bütün laiklik karşıtı erkleri hedef aldı. Öyleyse kolaylıkla söyleyebiliriz ki, ilerici gençler kendilerine yaşatılan karanlığın sebebi konusunda en ufak bir soru işareti taşımadıkları gibi, gericiliğin en çıplak haliyle karşı karşıya olduklarının ve bu açmazdan ancak tavizsiz bir laiklik mücadelesi ile çıkabileceklerinin de farkındadır.

O halde ilerici gençliğin laiklikten ne anladığını ve laikliği kurmak için nasıl mücadele ettiğini bilmemiz gerekir. Laik Türkiye denince yalnızca Türkiye’nin görece daha az gerici geçmiş yıllarını mı anlıyoruz yoksa laikliğin sökülemez şekilde kök saldığı, eğreti durmasına sebep olan çelişkili üretim ilişkilerinin tırpanlandığı dört başı mamur yeni bir ülke mi kafamızda canlanıyor? Hiç kuşku yok ki laikliğin ilgasından bu kadar muzdarip olan gençlik, yüzeysel çözümlemelerle avunulamayacağını, yaranın tali çarelerle yatıştırılıp gelecek kuşaklara bir kangrenin miras bırakılamayacağını iyi biliyor. Bizler madem ki laikliği insan onuruna yaraşır, saygın ve eşit bir yaşamın işaretçisi sayıyoruz, o halde bu saygın yaşamın en üst seviyesini hedeflemeli, köksüz ve temelsiz arayışlarla bu hedefi ıskalamamalıyız. Bu doğrultuda ilerici yurtsever gençlerin ödevi ve mücadelesi laikliği, sosyalizm ve tam bağımsızlık ile ayrılmaz bir bütün kabul ederek bu sac ayağı üzerinde yeni, eşit ve özgür bir Türkiye’yi yükseltmek olmalıdır. Ancak böylelikle laikliği sarsılamaz, aşındırılamaz bir kökle bağlar ve tarihin kendini gericiler, sömürgeciler ve asalak sınıflar lehine tekrarlamasını önleyebiliriz.

( Bu yazı Yurtsever gazetesinin 3.sayısından yayınlanmıştır.)