Karabağ’daki son gelişmeler üzerine

Güney Kafkasya’da Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaklaşık kırk yıldır savaşlara neden olan Karabağ’daki süreç geçtiğimiz günlerde Azerbaycan’ın askeri müdahalesi ile sona ermiş görünüyor. Güncel gelişmeleri tarihsel bir çerçevede okurlarımız ile paylaşıyoruz.

Karabağ’daki son gelişmeler üzerine

EGE YILDIRIM 

TARİHSEL ARKA PLAN

Karabağ sorunu olarak adlandıracağımız ve son dönemeçte Kafkaslar ’da birçok savaşın sebebi olan bu bölgenin tarihi ve günümüzün sıcak çatışmalarına sahne olan coğrafyada yaşananlar uzun bir süredir dünyanın gündeminde. Bir boks maçı misali tarafların birbiriyle sürekli rövanş maçına çıktığını söyleyebileceğimiz bu krizde neler yaşandı ve neler yaşanıyor?

Ekim Devrimi sonrası 1918’de Kızıl Ordu ve Beyaz Karşı Devrimciler arasında 1922 yılına kadar (artçıları 1933’e kadar sürecektir) süren iç savaş başlamıştı. Bu tarihsel kesitte Kafkasya’da, Gürcistan’da Menşevik kuvvetler, Ermenistan’da İtilaf yanlısı Taşnak hükümeti, Azerbaycan’da da Osmanlı ve Beyaz Ordu yanlısı fakat ölü doğmuş Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti bulunmaktaydı.

1919’a gelindiğinde Ermeniler Karabağ’ı ve Azerbaycan topraklarının bir kısmını işgal etmiş ancak buna rağmen 1920 yılında Azerbaycanlı Bolşeviklerin önderliğinde Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştu. Akabinde Kızıl Ordu Ermenistan’a müdahale etmiş ve Ermenistan SSC kurulmuştur.

KARABAĞ’IN ÖNEMİ

Bu noktada şu soruyu sormak gerekmektedir: Karabağ’ın önemi nedir, neden Ermenistan ve Azerbaycan arasında bu kadar gerilime sebebiyet veren bir bölgedir? Kafkasların geçit vermez coğrafyasında Karabağ bölgesi, Rusya’ya geçişin dört hattından ikisi olan Osetya ve Çeçen geçitlerinin başlangıç rotasıdır. Eski çağlarda bölgede Ermenilerin krallıklar kurması dolayısıyla Ermenilerin bölgede hak iddia etmesini bir tarafa koyarsak, buna karşın Azerilerin kültürel ve tarihsel olarak da Ermeniler ’den bölgede pek farkı olmadığını söyleyebiliriz.
Kısacası Karabağ’ın jeo-politik olarak önemi yadsınamaz gerçektir. Sovyetler Birliği ise bölgede çatışmayı bitirmek için bölgeyi Azerbaycan’a bağlamış Ermenilerin yoğunlukta fakat çoğunlukta olmadığı bölgelerde Azerbaycan’a bağlı Dağlık Karabağ Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilan etmişti. SSCB yıkılış sürecine girinceye kadar da bölgede bir çatışma yaşanmamıştı.

Kavganın ikinci raundu Sovyetlerin yıkılmaya yüz tuttuğu 1985 sonrasında başladı. Bu tarihte Gorbaçov ve Yeltsin çetesinin Sovyetleri yıkma faaliyetleri olan Açıklık ve Yeniden Yapılanma adı altında başlattığı “reformlar” ülkenin temeline kibrit suyu döktü. Bu tarihlerde birçok etnik krizlerle boğuşan Sovyetler, Moldova’da yaşanan Romen-Gagauz Türkleri Krizi, Baltık Sorunu ve devamında gelen Karabağ Sorunuyla uğraşmak zorunda kaldı. 1988 yılına geldiğimizde Ermeni güçlerinin Karabağ’daki özerk bölgeye girmeye çalıştığını görürüz. Bu tarihten önce olmak üzere Sovyetler artık bölgede kontrolü sağlayamamaktadır. Dolayısıyla, Bakü’de yaşanan Ermeni-Azeri krizinin bastırılması, beraberinde Ermeni girişimlerine Bakü’de yaşananlardan yana bir farkı olmayan bastırma girişimlerinde bulunulmuştur. Bu durum işin kontrol dışında çıktığının bazı göstergeleridir. Kısa bir zaman dilimi sonra ise zaten SSCB dağılma sürecine girmiştir.

 

SSCB SONRASI DÖNEM

1991 yılında Sovyetlerin yıkılması sonrasında, Erivan’da Sovyetlerden kalma teçhizat ve Rus paralı askerlerden müteşekkil Ermeni ordusu ve Dağlık Karabağ’da bulunan Dağlık Karabağ Ermeni ordusu, daha kurulum aşamasını sağlayamamış Azerbaycan’a çok kanlı bir saldırı başlatmıştı. Ermeni güçleri öncelikli hedef olarak Karabağ-Ermenistan koridorunu bağlamak için önce Laçin Koridoru’na, ardından Azerbaycan’ın Karabağ’daki bütün topraklarını işgale girişti. Hocalı’da yaşaanlar gibi Ermeni Taşnak ve faşist-milliyetçi yapılanmalar Karabağ’daki Azeri varlığına etnik soykırıma varacak hareketlere imza atmıştı. 1993 yılına gelindiğinde, savaş durulmuş, Azerbaycan’da Türkiye yanlısı Elçibey devrilmiş, eski KGB ajanı ve SBKP Politbüro üyesi Haydar Aliyev iktidara gelmişti. Birinci Karabağ Savaşı olarak adlandırılan bu savaşla birlikte, Azerbaycan’dan Ermenilerin, Ermenistan ve işgal edilen Karabağ’dan ise Azerilerin tehcir edilmesi sonrasında iki toplumda varlığını halen sürdüren kapanmayan yaralar açılmıştır.

2020: KRİZİN ÜÇÜNCÜ RAUNDU

Krizin üçüncü raundu 2020’de gerçekleşecekti. Bu sefer ilk iki raunddaki Ermenistan avantajı Azerbaycan’a geçecekti. 1993’te biten ikinci raund sonrasında Ermenistan, Türkiye ve Azerbaycan’dan ambargoya uğrarken, İran ve Rusya dışında da yakın ilişkileri sınırlı bir ülke haline gelmişti. ABD ve Fransa’da yaşayan Ermeni Diasporası ise Ermenistan’a çok sınırlı destek verebilmekteydi. Buna karşın Azerbaycan ise Türkiye-Rusya-İsrail ile yakın ilişkiler geliştirmiş, bu üç ülkeyle ve sonrasında katılacak Britanya ve Körfez Arap ülkeleriyle ticari ilişkilerini arttırmıştır. İran ile ise sınırlı fakat stabil bir ilişki kurulmuştu. 2020 yılında babasından devraldığı koltuğu idare eden İlham Aliyev üçüncü raundu başlattı. Bu savaşta modernizasyonunu sağlayamamış ve Rus desteğinden yoksun olan Ermenistan Ordusu, Rusya ve özellikle Türkiye ve İsrail’den aldığı son model silahlarla güçlendirilmiş Azerbaycan Ordusu karşısında yenilmiştir.

9 Ekim 2020’de Rusya’nın ve Türkiye’nin arabuluculuğunda geçici ateşkes ilan edilmiş olsa da bu başarılı olmamış, Azerbaycan Ermenistan’ın işgali altındaki bölgenin önemli kentleri olan Cebrayıl ve Füzuli’yi geri almıştır. Ancak, 26 Ekim’e kadar Ermenistan ve Karabağ bağlantı hattı olan Laçin Koridoru’nu kesmek için saldırılarına devam eden Azerbaycan Ordusu tam bir başarı sağlayamamıştı. Bu durumun yaşanmasından sonra Rusya’nın araya girmesiyle üçüncü raund geçici süreyle bir “molaya” sokulmuştu. Azerbaycan Ordusu Karabağ’ın başkenti Hankendi’nin (Stepankert) eteklerine kadar girmişti.

Bu gelişmelerin devamında ise tarafların masaya oturması sonrasında Rus Barış Gücü bölgeye beş yıllığına konuşlanırken, Rus-Türk güçleri ateşkesin denetimini sağlamak için ortak merkez inşasına başlamıştır. 2020’nin sonuna doğru imzalanan antlaşma ile birlikte Ermeni güçleri işgal ettiği alanları boşaltmış, fakat Laçin Koridoru insani yardımlar ve Karabağ Ermenilerinin bölgeyi tahliye etme durumlarına karşı korunmuştu.

GÜNCEL GELİŞMELER

Geçtiğimiz günlerde ertelenen üçüncü raund tekrardan başladı ve çok kısa sürede bitti. Bu son süreçte, Azerbaycan güçlerinin Hankendi’ne doğru ilerleyişiyle birlikte Dağlık Karabağ Cumhuriyeti kendini tek taraflı feshetti. Karabağ güçleri kademeli olarak silah bırakırken, Karabağ’da yaşayan Ermeni nüfusun büyük ihtimalle Ermenistan’a yerleşeceği şimdiden ön görülen başlıklar arasında yer alıyor.

Karabağ’daki son gelişmelerin bize neyi gösterdiğini gelmeden önce Rusya’nın Ermenistan’a olan desteklerini 2020 savaşı zamanı neredeyse tamamen kestiğini, İran’ın ise insani yardımlar dışında bir destekte bulunmadığını hatırlatmamız gerekiyor. Ermenistan’ın Paşinyan iktidara geldiğinden beri ağırlık kazanan Batı yanlısı politikaları ve Rusya’ya kimi zaman düşmanca tavır alması Kafkasların hegemon devleti Rusya’nın kendisine cephe almasına sebep olmuş ve hatta Rusya’nın 2020 döneminde görece tarafsız pozisyonda durmasına yol açmıştı.

Şimdi ise Karabağ’ın sadece hukuken değil fiili olarak Azerbaycan toprağı olarak sayılacağı dönem başlıyor. Artık Azerbaycan için savaşın bitmesi ile birlikte Körfez sermayesinden ve İsrail’den gelecek sıcak para akışının devamlığından başka ilgileneceği bir durum kalmadığı öncelikle tespit edilebilir. İsrail’in Kafkaslara yerleşmesine de sıcak bakan Aliyev için belki de yeni sorunun İran olup olmayacağını bize zaman gösterecek. Ermenistan cephesinden ise Karabağ için artık bir umudunun kalmadığını, emperyalizme daha fazla entegre olacağını, NATO’nun bu bağlamda bir kurtarıcı olarak devreye girebileceğini görmek ihtimaller dahilindedir. Bahsettiğimiz bu konu ile paradoksal olmakla birlikte emperyalizm ve İsrail ile yüksek düzeyde ilişkiler arayan Azerbaycan açısından NATO gündeminin açılması olasılık dahilindedir. Çünkü NATO’nun 2020’li yıllarda merkeze alacağı “Enerji Güvenliği” konsepti aynı zamanda Kafkasya politikasını da belirleyebilir. Her koşulda NATO üyesi Türkiye’nin ne gibi bir pozisyon alacağı önem taşıyan bir başlık olarak değerlendirilmelidir.