Millet'in adayları: Merkez sağ liste
Millet İttifakı'nın ve adaylarının gericilikle, işbirlikçilikle, sermayenin tahakkümüyle hesaplaşmaya niyetleri yok. Düzenin yeniden yapılanması, tek adam rejiminden kurtulalım söyleminin altına gizleniyor ve topluma pazarlanıyor.
Evrim Saldıran
Türkiye yeni bir döneme girerken bu dönemin özelliklerinin seçim siyasetine ve siyasi konumlanışlara da yansıdığı bir tabloyu yaşıyoruz. AKP iktidarının ve tek adam rejiminin sonlanacağına dair umut toplumsal anlamda artarken düzen cephesinin de yeniden konumlandığı ve ittifaklarını oluşturduğu, adaylarını belirlediği bir evredeyiz. Şüphesiz güncel siyasetin baskınlığı birçok tartışmanın görmezden gelinmesine neden olsa da, yaşanılan durumu anlamak, yarına ve görevlerimize de ışık tutması açısından elzem bir yere sahip.
Ülkemizde kişiler üzerinden yürüyen siyasetin baskınlığı ve algısı o kadar güçlü ki, asıl tartışılması gereken program ve ilkeler kıyıda duran süs görevi görüyor. Burjuva siyasetin özelliği olan kişi kültü beraberinde apolitizmi ve yanlış politikleşmeyi de getiriyor. Yaşanılan sorunlar kişilerden kaynaklıymış ve “doğru kişiler” gelirse çözülürmüş algısı siyasetin merkezinde duruyor. Bugün ise ülkemizin sorunlarının daha fazla tartışılması, nedenlerinin ortaya konulması ve çözüm yolunun örgütlenmesi gerekiyor. Peki Millet İttifakı nereye düşüyor?
Türkiye siyasetini ve yaşanılanları emek sermaye arasındaki mücadeleden soyutlayarak ele almak ortadaki gerçeği burjuva sınıfının, sömürücülerin, egemenlerin lehine kırmak anlamına geliyor. Bugün AKP iktidarının sermaye sınıfının temsilcisi olarak ülkemizde ve bölgemizde attığı adımların artık bir tıkanmaya denk gelmesi, düzenin sahipleri tarafından sistemin ayaklarının yerine oturtulması ve bozuk yanlarının restore edilmesi seçeceğini gündeme getirmiştir. Ekonomik krizin yarattığı tıkanmanın, toplumsal kutuplaşmanın, toplumda biriken enerjinin soğurulması gerekiyor. Bu düzlemde devreye giren Millet İttifakı ise sermaye düzeniyle ve emperyalizmle uyumlu, gericilikle barışık bir “dönüşümü” kurtuluş olarak sunmaya çalışıyor. Programsızlık ve ilkesizlik kendini bileşimde gösteriyor. AKP’den kopan Gelecek ve Deva Partisinin, MHP’den kopan İYİ Parti’nin ve AKP’nin içinden çıktığı Saadet Partisi’nin yer aldığı ittifakın tek ortak özelliği bugün yükselttikleri Tayyip Erdoğan karşıtlığı ve çözüm olarak Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi savunmaları.
Öyle ki bu restorasyon dönemine hazırlanan ittifaka kapılarını CHP açıyor ve milletvekili listeleri CHP’den gösteriliyor. Birlik söylemi bir yanıyla büyük bir aldatmaca olduğu gibi bir yanıyla da bir gerçeği barındırıyor. Hepsi sermaye düzeninin temsilcileri ve emperyalizmin kullanışlı aparatları olarak karşımıza çıkıyor.
DEVA Partisi’nden 25, Saadet Partisi’nden 24, Gelecek Partisi’nden 19, Demokrat Parti’den 3, İYİ Parti’den 5 ismin CHP listelerinden seçimlere girmesi “büyük dönüşümü” sağlayacak Meclis’in karakterini de, sınırlarını da ortaya koymaya yetiyor. AKP’nin ekonomi bakanı Babacan’ın, yine AKP’nin Suriye politikasının ve savaşın, yıkımın mimarı Davutoğlu’nun, İstanbul Sözleşmesi’ne dahi tahammülü olmayan gerici örgütlenme Saadet Partisi’nin başkanı Karamollaoğlu’nun ellerine bırakılmış bir Türkiye’nin AKP Türkiye’sini aratmayacağı gün gibi ortada duruyor.
Ergenekon ve Balyoz davası süreçlerinde Adalet Bakanı olan Sadullah Ergin’i Ankara 1. bölgeden aday gösteren CHP, Cumhuriyet’in ve devlet kurumlarının tasfiyesi anlamına gelen AKP-Fetö operasyonlarını unutmuşa benziyor. Gerekçe olarak ise DEVA Partisi’ni işaret ederek “başka partinin adayı olduğu için buna karışamayız” diyen Kılıçdaroğlu gericiliğin üstünü birlik olmak ve partiler arası hukuk gibi kavramlarla örtmeye çalışıyor.
DEVA Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti adaylarının CHP üzerinden Meclis’e taşınacak olması bir gerçeği daha ortaya koyuyor. Millet İttifakının güçlü Meclis diye kodladığı Meclis’te emekçilerin, ilericilerin, yurtseverlerin, cumhuriyetçilerin değil gericilerin, Natocuların, sermaye yanlılarının sesi yükselecek. Böylesi bir listenin AKP iktidarının baskısından, sömürüsünden, gericiliğinden kurtulmak isteyen emekçi halkla ise bir bağı bulunmuyor. Toplum bugün de CHP eliyle çaresizliğe ve seçeneksizliğe itiliyor ve 21 yıllık yıkıma ortak olanlara oy verilmesi, vekil seçilmeleri isteniyor.
Dolayısıyla restorasyonun da içeriği ve sınırları ortaya çıkmış durumda. Millet İttifakı’nın ve adaylarının gericilikle, işbirlikçilikle, sermayenin tahakkümüyle hesaplaşmaya niyetleri yok. Düzenin yeniden yapılanması, tek adam rejiminden kurtulalım söyleminin altına gizleniyor ve topluma pazarlanıyor.
AKP iktidarına ve onun ideolojik hattına karşı mücadele ise laikliği, emeğin iktidarını, bağımsızlığı, eşitliği başa yazarak yükseltilebilir, bu mücadele sermaye düzenini karşıya almadan verildiğinde ise gerçekliğinden kopuk, ilkesiz, tutarsız ve sonuç getirmeyecek bir düzlem yaratır.