Ne çok öldürdüler ülkenin geleceğini!
Gençlerin eğitim, sağlık, barınma gibi temel haklarını gözetmek, onlara istihdam ve gelecek kaygısından uzak güvenli bir yaşam ortamı sağlamak devleti yönetenlerin anayasal ödevidir.
Kapitalist dünyada yaşanan ekonomik kriz, savaş, salgın gibi olağanüstü olaylar gençleri olumsuz yönde etkiliyor. Geleceğe dönük kaygılar özellikle kırılgan kesimi küskün ve çaresiz kılıyor. Ne yazık ki bu toplumsal gerçek ancak gençlerin intihar etmesiyle ülke gündemine gelebiliyor, bir süre sonra da unutulup gidiyor.
Yurtsever, geçen haftalarda meydana gelen öğrenci intiharlarını ve KYK yurdundaki asansör faciasını konu alan haberinde son iki yıl içinde canına kıyan bir kaç öğrencinin acıklı öyküsüne de yer vermiş. Haberi okuduktan sonra bu köşede yayımlanan “Yaşanmaya değer bir hayat insan hakkıdır” başlıklı yazımı anımsadım. Yazıyı, yaklaşık dört yıl önce üniversite öğrencisi Sibel Ünli’nin kendi yaşamına son vermesi üzerine yazmıştım[1].
Türkiye’de gençlerin intiharı münferit olay diye geçiştirilemeyecek kadar önemli bir olgu haline geldi. Önüne gelene ders verip had bildiren iktidar sahipleri kendileri için mutlak bir kusursuzluk algısına sahip. Dolayısıyla yaşanan hiçbir olumsuzluktan ders çıkarmıyor, kusurlarını kader diye geçiştirip vicdan temizliği yapıyorlar.
Hazır yeri gelmişken geçen yıl Akdeniz Üniversitesi’ne bağlı KYK yurtlarındaki kuşkulu öğrenci ölümleriyle gündem olan manevi danışmanlık uygulamasına değinmek istiyorum[2].
İtaat üretimi için manevi danışman
Devlet kurumlarına yapılan manevi danışman atamaları giderek yaygınlaşıyor. Her şeyi maneviyata bağlayan iktidar, maddi dünyaya dair sorunların çözümü için yeterince çaba harcamıyor. Manevi danışmanların öğrenci intiharlarını ya da cinayet gibi kazaları önleyecek yetkinlikte olması mümkün değil. Kanımca bunların en önemli misyonu başa gelen her felaketin hayatta kalanlar tarafından “kader” diye kabul edilmesini sağlamak. Demek ki okul ya da yurt arkadaşlarının yok yere can vermesini tevekkülle karşılayabilecek bir gençlik isteniyor. Yoksa haksız ölümlere itiraz eden gençlerin üzerine emniyet güçleri sürülür müydü?
Galiba maddi güç (polis, jandarma) daha az yorulsun diye “asi” gençlere karşı ön almak için manevi güç (ilahiyatçı danışmanlar) devreye sokuluyor. Sorunları çözmekle hatta önlemekle yükümlü olan siyasal iktidar, ülkenin gençlerini sorun olarak görüyor. Oysa gençlerin eğitim, sağlık, barınma gibi temel haklarını gözetmek, onlara istihdam ve gelecek kaygısından uzak güvenli bir yaşam ortamı sağlamak devleti yönetenlerin anayasal ödevi. AKP iktidarı bu ödevi yalnızca ilahiyat fakültelerinden ya da imam hatip liselerinden mezun olan gençler için yerine getiriyor. Manevi danışmanlık uygulamasıyla hem bu ayrıcalıklı genç kesime istihdam olanağı sağlanıyor, hem de devlet kurumlarındaki antilaik kadrolaşma pekiştiriliyor.
Yaşayan ölüler
TÜİK’in verilerine dayanarak elde edilen sonuca göre Türkiye, OECD üyeleri arasında istihdam oranının en düşük olduğu ülke. İş gücüne katılımda ise sondan üçüncü konumda. Ayrıca TÜİK, 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranını uzun zamandır yüzde 20 dolayında açıklıyor. Makyajlı haliyle bile bu veriler işsizlik sorununun geldiği boyutu gösteriyor[3].
Çalışanlar açısından da durum pek parlak değil. Eğitim gördüğü alanda iş bulamayan, acımasız çalışma koşullarına razı olan, hayat pahalılığı karşısında çalışan yoksul konumuna düşen bir çok genç var. Dolayısıyla çalışmanın bireyi özgürleştirdiği yönündeki yaygın kanı artık geçerliliğini yitirdi. Dahası kısa aralıklarla yineleyen ekonomik ve ekolojik krizler güvencesizliği ve geleceksizliği kronik hale getirdi. Gençlerin bir çok temel sorunla boğuşması zaten başlı başına psikolojik travma nedeni. Bu gerçek gün gibi ortadayken uzman psikologları işlevsizleştirip ilahiyat kökenli manevi danışmanları öğrencilerin yaşamına sokmak, tamamen ideolojik bir tercih. Köylerde öğretmenleri etkisizleştirmek için imamları öne çıkaran uygulamanın benzeri şimdi de devlet kurumlarında deneniyor.
Kapitalist düzen borç, işsizlik, yoksulluk gibi sorunları bireysel başarısızlıkmış gibi gösterdikçe gençler bunalıma sürükleniyor. Kuşkusuz her bunalıma giren yaşamına son vermiyor. Ne var ki ülkede “yaşayan ölü” durumuna getirilmiş milyonlarca genci görmezden gelen yandaş medya, intihar eden her gencin ölümünü haklı kılacak öznel gerekçeler uydurabiliyor.
Pisi pisine ölüyor gencecik insanlar… “Sebep olan sebepsiz kalsın” diyesim var. Ne çok öldürdüler bu ülkenin geleceğini!
[1] https://yurtsever.org.tr/2020/yasanmaya-deger-bir-hayat-insan-hakkidir-326735/
[2] https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/kyk-yurtlarindaki-supheli-olumlerle-gundeme-gelmisti-tabelalar-kaldirildi-1947605
[3] https://tr.euronews.com/2023/10/30/oecd-ulkelerinde-istihdam-issizlik-ve-isgucune-katilma-oranlari-turkiye-ne-durumda