Sadece binaların değil ülkenin de kolonları kesilmiştir!
Depremde kolonları kesilen binaların nasıl yıkıldığına şahit olduk. Benzer şekilde enkaz altında kalan bir “şahsım devleti” gerçeği var. 21 yıldır iktidar olan AKP, deprem felaketinden dolayı sorumluluk kabul etmiyor, hissetmiyor.
Yaşanan deprem felaketinin üzerinden 3 hafta geçti. Resmi kayıtlara göre 45 bin yurttaşımızın enkaz altında yaşamını yitirdi, milyonlarca insanımız evsiz kaldı. Bugün en sık duyduğumuz cümle “depremin yaralarının sarılması” cümlesi. Ancak ortadaki tablo, en az depremin fiziki yıkımı kadar daha büyük bir yıkımı gösteriyor. Deprem felaketinin sosyal, ekonomik ve siyasi sonuçlarını henüz konuşmuyoruz.
Depremde kolonları kesilen binaların nasıl yıkıldığına şahit olduk. Benzer şekilde enkaz altında kalan bir “şahsım devleti” gerçeği var. 21 yıldır iktidar olan AKP, deprem felaketinden dolayı sorumluluk kabul etmiyor, hissetmiyor. Kader planına sarılıyorlar; felaketi ilahi bir niteliğe büründürürken aynı zamanda dünyanın en büyük felaketini yaşadık diyerek, zeytinyağı gibi üste çıkarak bu tablonun muhalefet yüzünden olduğunu iddia edecek kadar akıl ve mantık sınırlarını zorluyor.
Her türlü yetkiye sahipler ve aynı zamanda bu yetki dolayısıyla eleştirilemez bir kutsallık içinde olduklarını düşünüyorlar. Her türlü eleştiriyi sadece “devlet düşmanlığı” olarak değil, doğrudan “milli ve manevi değerlere hakaret” olarak görüyorlar. Taraftarların “hükümet istifa” tezahüratlarını, milli ve manevi değerlere küfür addediyorlar. Ahlaksızlık, edepsizlik ve adilikle suçluyor, tehdit ediyorlar, polis şiddetine başvuruyorlar.
Felaketin yaşanmasının sebebi muhalefettir ve hatta solculardır propagandası yürütüyorlar. Kendilerinde asla kusur, hata, eksiklik, zafiyet, yanlışlık, basiretsizlik olabileceği akıllarının ucundan geçmiyor. Liyakatsizlik ise hiç. Her şeyi en iyi bilen, en iyi şekilde düşünen bir kibir dünyası var karşımızda. Dayandıkları temel tez ise şudur: Kentsel dönüşüme solcular ve muhalefet karşı çıktı, o yüzden kentsel dönüşümleri yapamadık. Yaşanan felaketin sorumlusu sizsiniz demeye getiriyorlar. Ancak işin aslı bambaşka. Doğrudan müteahhitlerin pençesine bırakılan emekçi halkın evlerine, arsalarına talan siyasetine hayır dendiğini ise yok sayıyorlar. Kentsel dönüşüm dedikleri şey tam anlamıyla bir rantsal dönüşüm. Doğrudan emekçi halkın çıkarlarını gözeten kamucu bir yaklaşım yerine gündeme getirdikleri kentsel/rantsal dönüşüm, inşaat patronlarının aç gözlü çıkarlarına hizmet eden rantçılık, yağmacılık ve emekçilerin haklarına el koymak anlamına geliyordu. Afet dönüşüm planı yapacaklarına inşaat patronlarına yağma, talan ve rant siyasetini kentsel dönüşüm diye pazarladılar. Sosyal devlet karşısında doğrudan piyasanın siyasetini uygulayan AKP, patronların aç gözlü çıkarlarına hizmet eden vahşi kapitalizmin kurallarını kentsel dönüşüm güzellemesi diye anlatıyor!
Fakat bu akıl yürütme büyük bir kayaya çarpıyor. Kentsel dönüşüm ile imar affı terazinin iki ucu. Bir yandan kaçak ve nizami olmayan binalara “imar barışı” adıyla ruhsat vereceksiniz diğer yandan kentsel dönüşüm diyeceksiniz. Olmaz. Eşyanın tabiatına, mantığın kurallarına aykırı. İmar affı çıkaran AKP iktidarı, bugün kentsel dönüşümü savunuyorum diyemez.
Bununla birlikte ellerinden tutan yoktu. Sadece Hatay’da değil, Adıyaman, Maraş, Osmaniye, Malatya, Elazığ gibi illerde kentsel dönüşüm pekala yapılabilirdi. AKP’nin bu bölgelerde siyasi gücü yeterince muktedirdi. Ama yıkım bu kentleri de vurdu.
Ve aynı zamanda yıkılan binaların önemli bir bölümünün kentsel dönüşümle ilgisi bulunmuyordu. Gecekondu mahalleleri değil İskenderun Devlet Hastanesi, Hatay AFAD binası, Adıyaman Belediye binası… Ya da son 10 yılda yapılan siteler, rezidanslar… Bunların dönüşümle mönüşümle ilgisi hiç bulunmuyor. Kaldı ki otel, rezidans, site gibi büyük yıkılan komplekslerin çoğunun müteahhidi ise AKP yandaşı inşaat patronlarıydı.
Yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali, en iyi savunma saldırıdır diyerek zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalıştılar. Fakat deprem gerçeği ve ortaya çıkan tablo AKP’nin yalan ve dolan siyasetini tuz buz etmiştir.
Yaşanan felaketin zemini AKP tarafından döşenmiştir. 21 yıllık iktidarında AKP sıcak paraya bağımlı, dış borca dayalı bir ekonomi siyaseti izlemiştir, parayı ise inşaat odaklı bir ekonomi ile betona gömmüştür. AKP’nin 21 yıllık iktidarı, merkezi ve yerel yönetimler eliyle, doğrudan inşaat patronlarının çıkarlarını temsil etmiştir. Tarım alanları, ormanlık alanlar, askeri bölgeler, kamu araziler ve hatta deprem toplanma alanları bile bizzat AKP tarafından imara açılarak rant siyaseti güdülmüş, sonuç ise yıkım olmuştur. Yine aynı şekilde üzerinde durulması gereken bir başka boyut ise deprem riskine karşı kamusal kaynakların harcanmaması, kaynakların rant projelerine aktarılmasıdır. İstanbul Havalimanı’ndan, Kuzey Marmara Otoyolu’na kadar AKP’nin çok övündüğü yatırımlar, depreme karşı kentlerin dönüştürülmesine harcanabilirdi. Ancak tercih edilmemiştir.
Yaşanan felakete karşı hiçbir önlem almadılar. Deprem riskine karşı uyarılar bizzat bilim insanları, üniversiteler ve odalar tarafından ısrarla gündeme getirilmesine, deprem planlarına oluşturulmasına rağmen rantçılık kamuculuğa galip gelmiştir. Toplanan deprem paraları, depreme karşı mücadele için değil yine otobanlara gitmiştir. Deprem Konseyi’nin kapatılması, inşaat denetimlerinin odalardan alınıp özel sektöre verilmesi gibi başlıklar AKP’nin piyasacı zihniyetinin bir sonucu olarak yaşanılan felaketin nedenleri olarak görülmelidir.
Deprem felaketine karşı müdahalede ve yardımlarda geç ve yetersiz kaldılar. AFAD ve Kızılay başta olmak üzere devlet kurumlarının içi boşaltılmış, liyakatsizlik ve yandaşlık bu kurumları adeta felç etmiştir. Devlet kurumlarını bir kamu kurumu olmaktan ziyade şirketlere dönüştürdükleri piyasacılık, felaket karşısında yetersizliğin ana nedeni olmuştur. 48 saat enkaz bölgesine ulaşamayan, her yere ulaşamayan, insanların soğuktan dolayı can verdiği bir tablo karşımızda. Kızılay’ın ise elindeki çadırları doğrudan sevk etmek yerine satması kurumların ne hale geldiğinin açık göstergesidir. Sadece çadırları değil doğrudan halkın bağışladığı kanları bile satan bir zihniyetten bahsediyoruz.
Bütün bu tablo, 21 yıllık AKP iktidarının kısa bir özeti. Kamuculuğun yerini piyasacılık, bilimin yerini kadercilik, devletin yerini şirket, planın yerini rantçılık ve fırsatçılık, liyakatin yerini kayırmacılık ve yandaşlık, dayanışmanın yerini bencillik, erdemin yerini kurnazlık, iyiliğin yerini kötülük aldığı 21 yıllık iktidardan ve rejimden bahsediyoruz.
Cumhuriyet’i yıktılar, ekonomiyi çökerttiler, devlete çöktüler, kurumları çökerttiler, memleketi enkaz altında bıraktılar. Rantçılık, kamu kaynaklarının ihale yöntemleriyle yağmalanması, devlet kurumlarını şirkete dönüştürülmesi, liyakatsiz ve yandaş atamalarla kurumlarının içinin boşaltılması, bilim yerine kaderciliğin alması, teknik personel yerine her yere ilahiyatçı atanması ülkenin de enkaz altında kalmasının ana nedenlerindedir. Asli neden ise aç gözlü sermayenin kar, talan ve yağma hırsıdır!
Yılların kurumu olan Kızılay’ın bir şirkete dönüşmesi AKP’nin ülkenin kolonlarını nasıl tek tek kestiğinin somut bir örneğini teşkil ediyor. AKP’nin 21 yıllık iktidarı, memleketin ana kolonlarının kesilmesinin tarihidir. Onlar eski Türkiye’yi yıkıp yeni Türkiye’yi kurduk masalı anlatsalar da, ülkenin kuruluş paradigmalarını değiştirme girişimi ve aynı zamanda ülkenin temel kurumlarının tasfiyesi aslında ülkenin temel kolonlarının tek tek kesilmesi anlamına geldi. Bugün tarikatların müteahhit rejimi ya da müteahhitlerin tarikat rejimi diyebileceğimiz şahsım devletinde cisimleşen sermayenin gerici çıplak diktatörlüğü ile karşı karşıyayız.
Depremde kolonları zayıf binalar çöktü. 45 bin yurttaşımızın yaşamını yitirdiği bu büyük felaketin temel nedeni de memleketin kolonlarının tek tek kesilmesidir.
Sadece binalar çökmedi, şahsım devleti de çöktü!
Sadece binalar çökmedi, piyasacılık da çöktü!
Sadece binalar çökmedi, arsızlık, hırsızlık, bencillik düzeni de çöktü!
Sadece binalar çökmedi, yandaşlık, liyakatsizlik de çöktü!
Sadece binalar çökmedi, rantçılık da çöktü!
Sadece binalar çökmedi, kibir çöktü, “Ben bilirim” de çöktü, çok bilmişlik de çöktü!
Felaketin nedeni AKP’nin düzeni! 21 yıllık iktidar ülkenin kolonlarını keserek memleketi enkaz altında bırakmıştır.
Memleketi bu enkazdan çıkarmak için ayağa kalkma zamanı. Yeni bir ülke, yeni bir Türkiye, yeni bir Cumhuriyet, emekçilerin ördüğü kolonlar üzerinden yükselecektir!