Seçim bilmeceleri

Sosyalist Güç Birliği’nin seçmeninden ilkelerini baraja feda etmesini beklemek hem gereksiz, hem de ayıp.

Bildiğiniz gibi son yıllarda erken seçim tartışmaları ülkenin gündeminden hiç düşmedi. İktidar, zamanın kendi lehine işleyeceği varsayımıyla erken seçime yanaşmadı. Muhalif ittifakları bölmeye dönük çeşitli girişimlerde bulunarak zamanı değerlendirmeye çalıştı. Cumhur İttifakı, seçim isteyen herkesi adeta bekleme odasında tutarak oyaladı… Şimdi milyonlarca insan Erdoğan devrini kapatmak için gün sayıyor.

İktidar seçim sürecinde yeni planlarını devreye sokma aşamasındayken Türkiye, on binlerce insanın canını yitirdiği deprem felaketiyle sarsıldı. Ocak ayında Yeter söz milletindir sloganıyla seçim kampanyasını başlatan Erdoğan, depremden sonra bundan vazgeçmek zorunda kaldı. Deprem sürecinde yaşanan skandallar ve kontrolden çıkan ülke ekonomisi iktidarı daha da zora soktu. Erdoğan, 21 yıllık iktidarında ilk kez böylesi olumsuz koşullarda seçime giriyor. Deprem felaketi Ramazan bittikten sonra iktidarın ve  muhalefetin gündeminde daha az yer tutmaya başladı. Zaten medya da kamuoyunun dikkatini seçim gündemine odakladı.

BARAJ AKLI

Türkiye’de düzen partilerinin lehine kurgulanan seçim sistemi sosyalistlerin mecliste temsil edilmesini güçleştiriyor. Bu durum sosyalist partilere oy verecek seçmenlerin iradesini de sakatlıyor. Erdoğan döneminde yapılan genel seçimlerde sol muhalif seçmenden hep stratejik hesaplar yaparak oy kullanması beklendi. 14 Mayıs’ta yapılacak genel seçimlerle ilgili de aynı beklenti var. Daha adil bir seçim yasası için mücadele etmeyi aklına bile getirmeyenler seçim zamanı geldiğinde sosyalistlere “barajı geçemeyecek partiye oy vermeyin” diye akıl veriyor. Bu sığ ve pragmatik yaklaşımla siyasetin meclisin konfor alanını aşıp yaşamın her alanına yayılan bir eylemlilik durumu olduğunu kavramak olanaksız.

Baraja takılmayan muhalif ittifaklar, D’Hondt denilen oylama sistemine uygun aday listeleriyle daha fazla milletvekili çıkarmayı hedefledi. Seçmenden de  iradesini söz konusu oylama sistemine göre uyarlaması isteniyor. Bu istemin temel gerekçesi ise anayasa değişikliği yapacak meclis çoğunluğunu elde edip parlamenter sisteme geri dönmek. Oysa Bay Kemal seçilirse AKP ve MHP’nin yeni vekilleri parlamenter sisteme dönmek için can atacak! Erdoğan’a tanınan olağanüstü yetkilerin Bay Kemal tarafından uzun süre kullanmasını hiçbiri istemez. Cumhur İttifakı’nın çıkaracağı vekil sayısıyla Bay Kemal’i topal ördek durumuna düşürmesi de çok zor. Çünkü iktidara yakın anket şirketleri bile meclise girmeye aday muhalefet partilerinin oy toplamının yüzde 50’yi aştığını gösteriyor. Dolayısıyla Sosyalist Güç Birliği’nin seçmeninden ilkelerini baraja feda etmesini beklemek hem gereksiz, hem de ayıp.

 ERDOĞAN GİTMEDEN SAFLAR NETLEŞMEZ

Seçim süreci Millet İttifakı’ndaki bünyevi çelişkileri de  tartışmaya açtı. Özellikle CHP seçmenleri, Babacan ve Davutoğlu’nun ittifaka dahil edilmesine içerliyor. Ayrıca AKP – Gülen dönemindeki adalet bakanının CHP listelerinden adaylığı da sineye çekilmek zorunda kalındı. Dışarıdan bakarak yapılan bu tür ideolojik veya etik eleştirilere hak vermemek olanaksız. Ne var ki hepimiz bize gösterdikleri kadarını biliyoruz. Yalnızca gördüklerimizi anlamlandırıp yorumluyoruz. Gerçekte 21 yıldır ülkenin kılcal damarlarına kadar sızmış olan Erdoğan rejimini ve ona hizmet eden bürokratları Davutoğlu ve Babacan kadar  yakından tanıyan yok. Son yıllarda Bay Kemal’in  “namuslu bürokratlardan bilgi geliyor” diyerek iktidarın planlarını boşa düşürdüğü bir çok konu var. Örneğin geçenlerde deep fake iddialarıyla ilgili “ yurt dışından hackerlarla sözleşme yapıldığı ve onlara bitcoin üzerinden ücret ödendiği yönünde bilgiler geldi” diye açıklama yaptı. Dolayısıyla Bay Kemal’in son bir kaç yıldır belirgin olarak artan özgüveninde, kimi bürokratların ve Saray efradının sağladığı düzenli bilgi akışının önemli payı olduğunu düşünüyorum. Bay Kemal’in AKP Dönemi’nde başbakanlık ve bakanlık yapan siyasetçilerle kurduğu ittifakın hem iktidarı yenmek, hem de yeni döneme yumuşak geçiş yapmak için stratejik bir tercih olduğu kanısındayım.

Pazar günü sandığa gideceğiz. Katılımın yüksek olması bekleniyor. Cumhuriyetin yazgısını belirleyecek bu seçim, Erdoğan’la birlikte onu destekleyen marjinal ittifakın  oylanması anlamına geliyor. Böylelikle seçim sonuçları açıklanınca Türkiye’de kutuplaştırma siyasetiyle yaratılan fanatizmin ve lümpenleşmenin boyutlarını da görmüş olacağız.

Anayasa Mahkemesi’ni kapatmak isteyen MHP, idam cezasını savunan BBP, kadını toplumsal yaşamdan dışlayan Yeniden Refah Partisi, Hizbullah’ın avukatlığını yapan  HÜDA PAR gibi marjinal bir ittifakın adayı karşısında tarafsız kalma lüksümüz yok. Kısaca ülkenin ahval ve şeraiti sağduyu sahibi herkesin Bay Kemal’e oy vermesini gerektiriyor. Bence muhalif kesimlerin psikolojisi zaten çok gecikmiş bir seçimi ikinci tura bırakıp 15 gün daha sabretmeye uygun değil. Sosyalist seçmenler Bay Kemal’e Millet İttifakı’nın adayı olduğu için değil daha normal bir ülkede düzen karşıtı muhalif siyaset yürütmek için oy verecek. Çünkü görece demokratik ve etik bir düzlem oluşmadığında hamaset, siyaseti boğuyor.  Cumhur İttifakı, akla hayale sığmayacak denli kirli bir seçim kampanyası yürütüyor. Mitinglerde iftiralar, yalanlar, tehditler ve hakaretler havada uçuşuyor. Provokasyonlar da cabası.

İşin özü Erdoğan sonrası Türkiye’de saflar belirginleşsin, saflar netleşsin diye bir oy Bay Kemal’e, bir oy sosyalizme…Orak-Çekiç’e.

Yazarın Diğer Yazıları
Ronald-Donald döngüsü 14 Kasım 2024
Neofaşist küreselleşme 20 Eylül 2024
Kirli mahremiyet 25 Temmuz 2024