Kadınlar ayağa kalkmalıdır!

İşte şimdi laikliği ve eşitliği kazanmak için bu 25 Kasım’da, Patria Mercedes Mirabel’in söylediği gibi ‘’Çocuklarımızın, bu yoz ve zalim sistemde yetişmesine izin vermeyeceğiz. Bu sisteme karşı savaşmak zorundayız. Ben kendi adıma her şeyimi vermeye hazırım; gerekirse hayatımı da.’’ diyen kadınlar mücadele ruhuyla şiddete, gericiliğe ve yoksulluğa karşı sokaklara akmalıdır!

Kadınlar ayağa kalkmalıdır!

Melis Alkılıç

Sınıflı bir toplum düzeni olan kapitalizm, geniş halk kitlelerine her geçen gün daha da derinleşen ekonomik krizden, gericilikten, yoksulluk ve geleceksizlikten başka bir şey vaat edememektedir. Durum bu haldeyken sermaye sınıfı toplum üzerindeki tahakkümünü devam ettirmenin yollarını arayarak, ekonomik siyasal kültürel ve sosyal yaşama birtakım saldırılarda bulunmaktadır. Sistemin saldırılarından en çok nasibini alanlarsa emekçi kadınlardır.

İşçi-emekçi kadınlar iş yerlerinde yoğun sömürü ve ağır çalışma koşulları altında sosyal hakları olmadan, sigortasız ve sendikasız bir şekilde çalıştırılıyor. Diğer işçilerle aynı (çoğu zaman daha fazla) işi yapmasına rağmen diğerlerine kıyasla daha az ücret alıyor. Patron ve ustabaşının bezdirme ve zorbalığına, tacizlerine uğruyor ve bunu kabullenmek zorunda kalıyor. Kriz dönemlerinde ise ilk kapı dışarı edilecek zayıf halkalar olarak görülüyor. İşsiz kadınlar ise 7/24 mesaileri ile sömürü ve kölelik çarkını ev içinde görünmeyen emeği ile döndürüyor. Bu düzende ve AKP’nin yarattığı gerici rejimde çocuğun bakıcısı, mutfağının aşçısı, ev içi köle olarak görülen kadınlar toplumun onlar adına aldığı bu rolleri gerçekleştirmeye mahkûm ediliyor.

Sosyal ilişkileri beş çayları, gezme ihtiyaçları pazar ve market alışverişlerine, hobileri ise kadın cinayetleri, her türlü istismar temalı gündüz programlarını izlemeye indirgeniyor. Uzun lafın kısası kadınlar yukarıda saydığım ve sayamadığım nice yerde, yani toplumun her alanında ikinci sınıf insan muamelesi görüyor. Ve yine saydığım ve sayamadığım yani toplumun her alanında psikolojik ve/veya fiziksel şiddete maruz kalıyor. Daha da acısı katlediliyor.

Avrupa ve OECD ülkeleri arasında fiziksel veya cinsel şiddet gören kadın oranının en yüksek olduğu ülkelerden biri de Türkiye. Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) 2019 yılı verilerine göre Türkiye’de kadına şiddet oranı yüzde 38. Neredeyse 10 kadından 4’ü şiddete maruz kalmış, yalnızca kayıtlara geçmiş verilere göre son 10 yılda toplam 3.185 kadın öldürülmüştür.

Sivas’ta, kız arkadaşı C.K.’yi sokak ortasında saçından tutarak sürükleyip, tekme-tokat dövdüğü gerekçesiyle gözaltına alınan Abdurrahman Çiğdem’in işlemlerinin ardından çıkarıldığı mahkemece beraat etmesi, İstanbul’da bir zincir markette kasiyer olarak görev yapan N.K’yı onu beklettiği gerekçesiyle darp eden Yıldırım Beyazıt’ın mahkemede ağır tahrik gerekçesiyle salıverilmesi, S.E’yi vahşice öldürüp bedenini parçalara ayıran Ümit Can Uygun’un yalnızca 10 yıl hapis cezası alması kadına yönelik şiddeti ve şiddetin devamı niteliğinde olan kadın cinayetlerini neden durduramadığımızın hatta bırakın durdurmayı, bunların neden her geçen gün arttığının bir göstergesi.
“Başı açık kadın perdesiz eve benzer” veya “kadınların fıtratında erkeklerle eşitlik yoktur” diyen bu gerici rejime karşı ilerici kadınlar tarafından yürütülen bütünlüklü bir mücadeleyi büyütmeden neyin değişmesi beklenebilir?

AKP’NİN GERİCİ REJİMİNİN VE KAPİTALİST SİSTEMİN KARŞISINDA KADINLARIN TEK BİR DAYANAĞI VAR: ÖRGÜTLÜLÜK

Laiklik ve eşitlik için ayağa kalkan kadınlar sadece 25 Kasımlarda, 8 Martlarda değil yaşamın her alanında ve her saatinde mücadeleyi büyütmeliler. İşte şimdi laikliği ve eşitliği kazanmak için bu 25 Kasım’da, Patria Mercedes Mirabel’in söylediği gibi ‘’Çocuklarımızın, bu yoz ve zalim sistemde yetişmesine izin vermeyeceğiz. Bu sisteme karşı savaşmak zorundayız. Ben kendi adıma her şeyimi vermeye hazırım; gerekirse hayatımı da.’’ diyen kadınlar mücadele ruhuyla şiddete, gericiliğe ve yoksulluğa karşı sokaklara akmalıdır!

‘’Bunca acıyla dolu ülkemiz için yapılacak her şeyi yapmak bir mutluluk kaynağı; kollarını kavuşturup oturmak ise çok üzücü.’’ sözlerini hatırlama ve hatırlatma zamanıdır!

Kadınların örgütlülüğü büyüdükçe ekmek, gül ve hürriyet günleri yakındır…