Üniversite çöküşteyken: Laik ve bilimsel eğitimin kökeni

"Üniversiteler bilgi üretmenin, araştırmanın, bilimin, aydınlanmanın yeridir; yobazların at koşturduğu, gericilerin hurafeleriyle sürekli konuştuğu, vaaz verdiği alanlar değildir. Üniversitenin de memleketin de böyle çağdışı düşüncelere ihtiyacı yoktur."

Üniversite çöküşteyken: Laik ve bilimsel eğitimin kökeni

ASYA AVCI

Günümüzde, 208’i ülkemizde olmak üzere dünyada yüzlerce üniversite bulunuyor. Bu sayıya ve yaşadığımız çağa bakıldığında nitelikli, bilimsel, laik ve parasız bir eğitimden bahsetmemiz gerekirken ters bir orantıyla karşı karşıyayız. Eğitim, daha niteliksiz bir hâle gelmiş; piyasaya açık bir şekilde dizayn edilmiş; gericiliğe kurban edilmiş ve ulaşılamaz bir yapıya bürünmüştür. Daha açık bir ifadeyle: özgür bir ortamdan çıkıp kapitalist sistemin ayaklarından birine dönüşmüştür.

Her ne kadar eğitim, hukuk, kültür gibi üstyapısal alanlar kapitalizmin tahribine uygun alanlar olsa da eğitim, kendine özgü yapısıyla öğretenler ve öğrenenler için şimdiye kadar daha özgür bir ortamı, sorgulayan bir yapıyı simgeliyordu. İşte tam da bu durumda üniversitelerin bugüne nasıl geldiğini, özellikle ülkemizde nasıl bu kadar tahrip edildiğini tartışmak önemli bir hâle geliyor. En nihayetinde üniversiteleri yeniden ayağa kaldırmak için önce bu tartışmaları vermemiz gerekiyor.

DÜNDEN BUGÜNE ÜNİVERSİTELER

Üniversiteler bir kurum olarak toplumsal hayata yerleştiğinden beri, o dönemin egemen ideolojisini yeniden üretmenin bir aracı olarak kullanılmıştır. İlk kurulan üniversiteler kilisenin bir aracı olarak topluma dinsel anlamda bir zihniyeti zerk etmeyi kendine amaç edinmiştir. Örneğin: 529’da Platon’un “Academia”sının kapatılıp; Hristiyanlık inancına dayalı olmayan eğitim alanlarının sönümlendirilerek yerine Hristiyanlık üzerine eğitim veren manastır ve katedral okullarının kurulması, üniversitenin tarihi açısından önemlidir.

Notre Dame, Saint Victor ve Ste. Geneviéve gibi din okulları 13. yüzyılda ilk üniversitelerin kurulmasına kadar eğitim alanında hakimiyetlerini sürdürmüşlerdir. Dolayısıyla üniversitelerin, ortaçağın dini ve idari baskısı altında gelişimi gecikmiştir.

Modern anlamıyla ilk üniversiteler, orta çağda oluşsa da dinî okulların baskın geldiği bu dönemde tam anlamıyla kendini var edememiştir; fakat çağlar geçtikçe modern anlamıyla ilk üniversitelerin laik ve bilimsel bir çerçeve içerisinde geliştiğini görüyoruz.

“Bu yeni eğitim ve öğretim kurumları, hoca ve öğrencilerin seçimi, düzenli ders programları, tartışmalar, bilimsel çalışmalar ve kütüphaneleri ile katedral ve manastır okullarından ayrılmaktadırlar. Bunun yanı sıra, üniversitelerde bilginin kayıtlı olduğu ve bilginin yayılmasına aracılık eden kitaplar, Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde olduğu gibi korunması gereken birer put değil, bilginin üretimi ve yayımı için birer araç haline gelmiştir.” *

Daha açık bir ifadeyle üniversiteler; belli bir dinî bakışın altında değil, bilimsel bir bakışın altında gelişimini sağlamıştır. 12. yüzyılın başında ilk üniversite diyebileceğimiz Bologna Üniversitesi hukuk merkezli bir eğitim verirken; aynı dönem Oxford Üniversitesi farklı disiplinleri içeren eğitim anlayışıyla modern anlamda ilk üniversitenin örneği olmuştur. Buradan yana bilgi bütünlüğü sağlayan ilk fakülteler de ortaya çıkmıştır.

Oxford Üniversitesini diğer üniversitelerden ayıran nokta, yalnızca farklı disiplinleri içeren bir eğitim programı vermesi değil; aynı zamanda iktidara bağlı olmayan, dinî kurumlara bağlı olmayan laik ve bilimsel eğitimin kökenini oluşturmasıydı. 1200’lerin başında çıkan öğrenci olayları da üniversiteyi iyice mevcut iktidardan bağımsız kılmıştır.

Paris Üniversitesi de tarihsel açıdan bizlere, eğitimde ve akademide devrimci bir dönüşümün nasıl şekillendiğini gösterir. Paris Üniversitesi başta kiliseye bağlıyken Fransız devrimiyle beraber, kilisenin yapısı değiştirilerek üniversite hâline getirildi, kilisenin mallarına el koyuldu ve Paris Üniversitesinin adı “Fransa Üniversitesi” olarak değiştirildi.

Görüldüğü üzere; laik ve bilimsel eğitimin kökeni, akademinin oluşumu böyle tarihsel kırılmalar içeren dönemlerde gerçekleşmiştir. Tarihsel kırılmalar, devrimler; yeni olanı da beraberinde getirir. Bilgi üretimi de yeni bilgi ve fikirleri ortaya koyması bakımından devrimci bir nitelik taşır.

LAİK VE BİLİMSEL EĞİTİM NE HALDE?

Şu anda hem ülkemizde hem dünyada eğitim artık ticari bir yöne, piyasacı bir ideolojiye ve gerici bir tutuma hapsedilmiştir. Özellikle Türkiye’de 1980 darbesinden sonra Yükseköğretim Kurulunun (YÖK) devreye sokulması; egemen sınıfın, burjuvazinin arzuları doğrultusunda gerici, piyasacı bir akademinin yaratılmasına zemin hazırlamıştır. Açılan özel üniversiteler, niteliksiz ve çağdışı kalmış akademik kadrolar buna en iyi örnektir. Dolayısıyla eğitim, gericiliğin en çok alan bulduğu kurum hâline gelmiştir. Üniversiteler bilimsel üretimin, aydınlanmanın merkezi olması gerekirken bugün bunların yokluğuyla gerçek anlamıyla bir üniversite kalmamıştır.

Sadece üniversite kurumu değil; liselerde, hatta okul öncesine kadar çağdışı düşüncelerin, örgütlenmelerin tekrar toplumsal hayatın içerisinde yer kapladığını görüyoruz. Örnek vermek gerekirse: okullara imamların atanması (ÇEDES projesi), sıbyan mekteplerinin açılması, tarikat ve cemaatlerin liselerde konferanslar düzenlemesi, akademik araştırmaların ve müfredatların büyük kısmının islamî ilimler üzerinden gerçekleşmesi, gerici akademisyenlerin daha çok alan bulması, biyoloji derslerinde evrimin üstünkörü geçilmesi ve daha nicesi… AKP iktidarı son dönemde akademiye ve eğitime olan saldırılarını böylelikle artırmıştır. Laik ve bilimsel eğitimin önünü kesmiştir.

SONUÇ YERİNE

Üniversiteler bilgi üretmenin, araştırmanın, bilimin, aydınlanmanın yeridir; yobazların at koşturduğu, gericilerin hurafeleriyle sürekli konuştuğu, vaaz verdiği alanlar değildir. Üniversitenin de memleketin de böyle çağdışı düşüncelere ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla bugün ilk önce, üniversitelerin yaşadığı dönüşümün maruz kalanları, öğrencileri olarak yeni bir üniversite mücadelesini vermek gerekiyor.

Bunun yolu ise bir araya gelmekten, tartışmaktan, beraber üretmekten ve araştırmaktan geçiyor. Üniversitelerde laik ve bilimsel eğitimin tartışmasını veren Sosyalist Düşünce Toplulukları, Üniversite ve Aydınlanma söyleşileriyle öğrencileri bir araya getiriyor. 9 Aralık’ta, saat 14.00’te, hem İstanbul hem Ankara’da “Laik ve Bilimsel Bir Akademi Mümkün mü?” başlığıyla düzenlenen etkinlikte buluşuyoruz. Okuyalım, tartışalım, üretelim ve bu düzeni hep birlikte değiştirelim.

*https://dergiler.ankara.edu.tr/xmlui;/bitstream/handle/20.500.12575/69198/163.htm?sequence=1&isAllowed=y