Sesimi duyan var mı?
Hakkını arayan işçi, hakkını ararken yalnız olmadığını gören işçi, ancak hakkını mücadele ile elde edebileceğini gören işçi, kendisiyle aynı kaderi paylaşan milyonlarla birlikte bu sömürü çarkını kırabilir.
“Sesimi duyan var mı?” Bu söz 1999 yılında Düzce depreminin yaşandığı günlerde zihnimize kazınmıştı. Enkaz altında kalan insanları bulmak için hep birlikte “sesimi duyan var mı?” diye haykırılıyordu. O günden bugüne çok zaman geçti ve Kahramanmaraş merkezli depremde de görüldüğü gibi rant uğruna hiçbir şey değişmedi. Emekçiler yaşanacak büyük depremi çaresizlik içinde beklemeye devam ediyor.
Konumuz deprem değil, ancak emekçiler ekonomik krizin yarattığı enkazın altında yaşamaya çalışıyor. Patronların rant düzeni, emekçileri depremin enkazında bıraktığı gibi ekonominin de enkazına mahkûm ediyor.
Emekçiler her gün açlık sınırın altında, karın tokluğuna bir ücretle ve işsizlik tehdidi altında çalışıyor. İşsizlik ve yoksulluk sarmalında ücretlerin hayat pahalılığı karşısında her gün biraz daha eridiği böylesi bir dönemde, milyonlarca emekçi diğer yandan da hak gasplarıyla karşı karşıya.
Neler yaşanmıyor ki?
Tazminat verilmeden kapıya konmak, sigortasız kayıt dışı çalışmak, sigorta yapılmışsa da ücretin asgari ücretten gösterilmesi, başta inşaatlarda ve madenlerde olmak üzere her gün kelle koltukta ölümle burun buruna çalışmak, mobinge, tacize, baskıya maruz kalmak, mesaiden sonra saatlerce fazladan çalışıp tek kuruş alamamak…
Elektriğe, suya, doğalgaza, kiraya, gıdaya zam üstüne zam yapılırken, patronun iki dudağı arasından çıkacak zam oranına mahkûm olmak…
Bunlar ve bunlara benzer hak gaspları artık emekçilerin günlük çalışma hayatının bir parçası haline gelmiş durumda. Sömürüyü normalleştiren bu düzen, hak gasplarını da sıradanlaştırıyor.
Bir yanda sendikalaşma oranı dibe vurmuşken, patron yanlısı sarı sendikalar ortalarda cirit atarken; diğer yanda sendika yönetimlerinde işçilerin aidatlarına çöken sendika ağalarının olduğu bu ortamda emekçiler sömürülürken de, hakları gasp edilirken de yalnızlar.
Emekçilerin bu yalnızlığını tarikatlarla, cemaatlerle doldurmaya çalışıyorlar. Örneğin kamuda çalışmak istiyorsan ya da iyi bir iş bulmak istiyorsan yolun en azından AKP teşkilatlarından ya da “hatırı sayılır” bir cemaatten geçmeli.
İşsiz mi kaldın? İş buldun da hakkın mı verilmedi? Ya da şantiyede, maden ocağında iş kazası mı geçirdin? İsyan etme, mücadele etme, hakkını arama, şükret. Şükret ki daha beterini yaşama.
İlla hakkını arayacaksan avukat tutacak paran, yıllarca mahkeme kapılarına kararın çıkmasını bekleyecek sabrın olmalı.
İşte sömürü çarkları içinde milyonlarca emekçiye dayatılan bunlardır.
Ancak tam da enkaz altında kalanlara ulaşmak için haykırıldığı gibi, ekonomik krizin, yoksulluğun altında kalanlara “sesimi duyan var mı?” diyen bir çalışma daha güçlü bir şekilde başlıyor.
ALO İŞÇİ DAYANIŞMA HATTI
Türkiye’nin neresinden olursa olsun, sektör, iş kolu fark etmeksizin, işçilerin sendikalı olup olmadığına bakılmaksızın, emekçilerin yaşadıkları hak gasplarına karşı başvuracakları bir merkez olan “Alo İşçi Dayanışma Hattı”na ücretsiz olarak 0850 255 07 10 numaralı telefondan ve http://dayanismahatti.siniftavri.org adresinden başvuru yapılabilecek.
Emekçilerin kendi imkân ve olanaklarıyla kurdukları, gönüllü avukat ve uzmanların içinde bulundukları Alo İşçi Dayanışma Hattı, Sınıf Tavrı Derneği’nin sürdürdüğü bir çalışma olarak emekçilerin uğradıkları hak gasplarında yanlarında olacağı gibi onlarla birlikte dayanışmanın, mücadele etmenin, yan yana gelmenin zeminini de sağlayacak.
Hakkını arayan işçi, hakkını ararken yalnız olmadığını gören işçi, ancak hakkını mücadele ile elde edebileceğini gören işçi, kendisiyle aynı kaderi paylaşan milyonlarla birlikte bu sömürü çarkını kırabilir.
(Bu yazı Yurtsever gazetesinin 3. sayısında yayımlanmıştır.)