Sol ve CHP
Bugün gericilik-ilericilik, cumhuriyetçilik-istibdat, kamuculuk-piyasacılık, demokrasi-hukuksuzluk vb. ikilikler üzerinden kendisini ortaya koyan güncel başlıkların altında derin bir sınıflar mücadelesini görmek gerek.
Bu başlığı iki şekilde okumak ve değerlendirmek gerek. İlki solun bir kavram olarak temsil ettiği değerlerle CHP’nin ilişkisi. İkinci olarak da Türkiye sosyalist solunun ya da en genel anlamıyla Türkiye solunun CHP ile ilişkisi. “En genel anlamıyla” ifadesi, sol ile CHP arasında ontolojik bir sorun olduğuna yönelik bir tespiti içermektedir.
Güncel siyaset söz konusu olduğunda, ülkenin toplumsal, ekonomik, siyasal sorunları baskın ve belirgin hale gelir. Ancak güncelliğin bu niceliği, özünde bulunan niteliğin üzerini örtmemeli. Bugün gericilik-ilericilik, cumhuriyetçilik-istibdat, kamuculuk-piyasacılık, demokrasi-hukuksuzluk vb. ikilikler üzerinden kendisini ortaya koyan güncel başlıkların altında derin bir sınıflar mücadelesini görmek gerek. Sınıflar arasındaki mücadelenin bir dolayımı olarak karşımıza çıkan güncel başlıkları bu dolayımı veri almadan tek başına bir politik analiz parametresi olarak görürseniz, politik süreçlerin ve aktörlerin misyonlarını ve rollerini değerlendiremezsiniz.
Tarihsel olarak da böyledir. Mevcut politik durum ve her aktörün konumu/misyonu aynı zamanda tarihsel bir sürecin ürünüdür. Bu anlamıyla bugün Türkiye siyasetine bakarken ve özelde CHP bir analiz konusu yapılırken, Türkiye’nin tarihsel siyasi evrimi ile sınıflar mücadelesinin tarihini de masaya yatırmak zorundayız. Sınıflar diyoruz, çünkü meseleyi tek başına işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki temel sınıf savaşımının ötesinde, mülk sahibi sınıfların kendi arasındaki ilişki ve çelişkileri de veri olarak almak durumundayız. CHP, işçi sınıfının sosyalist partisi olmadığı gibi bilakis burjuva sınıfının bir kanadının partisidir.
100 yıllık Cumhuriyet tarihi, bir yanıyla Türkiye kapitalizminin tarihidir. Diğer yanıyla ise buna paralel CHP’nin tarihidir. Cumhuriyet, saltanat, hilafet ve emperyalizme karşı kuruluşunu ilan etmiş, ancak CHP kapitalizmin yerleşmesini ve milli burjuvazinin yaratılmasını bir hedef olarak önüne koymuştu. CHP, kapitalizmin kurucu partisidir. Bütün tarihi kapitalizmin ve sermaye sınıfının gelişimiyle ve çıkarlarıyla ele alınmak durumundadır.
Buradan burjuvazinin “millisinin” temsilcisi olarak CHP’yi kastetmediğimiz ayrıca vurgulanmalı. Uluslararası kapitalist sistemde ya da daha sol bir kavramla ifade edersek emperyalist-kapitalist dünya sisteminde burjuvazinin “millisi” olamıyor. Hele hele geç kapitalistleşen ve kapitalizmin emperyalist aşamasında Türkiye kapitalizminin sahibi burjuvazinin doğrudan işbirlikçi bir karaktere bürünmesi tarihsel bir yasa ve bizim ülkemizde olduğu gibi de bir vakadır. CHP, en kaba tabirle geleneksel sermayenin çıkarlarını, merkez sağla rekabetinin de gösterdiği gibi, temsil etmektedir.
Güncel olarak da böyledir. Örneğin geleneksel küçük burjuvazinin AKP’yi desteklemesinin yanında eğitimli modern burjuva ara tabakalarının CHP’yi desteklemesini bir politik analiz konusu olarak ele alabiliriz. Ancak bundan daha derin bir bakış/yaklaşım geliştirmek istiyorsak, Türkiye burjuva sınıfının bir kanadının politik ve tarihsel temsiliyetinin CHP tarafından üstlenildiğini daha net yazmak durumundayız. Yatırım sermayesine ihtiyaç duyan sermaye kesimleri faizin düşürülmesini isterken, finans-kapitali temsil eden sermaye gruplarının faiz üzerinden sermaye birikimi nedeniyle faiz politikasına itiraz etmesi aynı zamanda bunların siyasetteki karşılıklarını da oluşturuyor. CHP, uzun süredir geleneksel, dünya kapitalist sistemiyle bütünleşmiş, bu açıdan emperyalist finans kurumlarıyla uyumu arayan burjuva sınıfının temsiliyetini ifade eden bir partidir. CHP, hem tarihsel hem de güncel olarak burjuva sınıfının bir partisidir. Ulusal burjuvazi kavramına yönelik tutumuz yukarıda net olarak ifade edildi.
Peki, CHP, burjuvazinin ilerici kanadı mıdır? Tarihsel olarak ilericilik barutunu yitirmiş bir sınıfın herhangi bir kanadının ilericilik vasfına sahip olamayacağı teorik ve tarihsel bir gerçek. 1923 Cumhuriyet’i tarihsel olarak ilerici bir nitelik taşırken, kapitalist yolda sermaye sınıfının iktidarında Cumhuriyet iğdiş edilmiş, Cumhuriyet’in kazanımları ise bugün gelinen noktada yok edilmiştir.
Böylesi bir tabloda CHP’nin Cumhuriyet kazanımlarına sahip çıktığını söylemek de çok tartışmalıdır. Bağımsızlık denilince “NATO demokrasinin güvencesidir” diyen CHP’yi emperyalizm karşıtlığı ile tanımlamak nasıl mümkün olabilir ki? Laiklik söz konusu olduğunda, laiklik düşmanı kesimlerle ittifakı seçen bir CHP’den söz ediyoruz. “Çarşaf ve türban açılımından” geri durmayan ve yüzünü sağa dönen CHP’nin sol ile arasındaki mesafe yeterince açılmıştır. Bu anlamıyla, merkez soldan merkez sağa yönelen bir CHP evrimi karşımızda durmaktadır. Ekonomi politikası anlamında kamuculuk ve devletçilik, bugün Türkiye kapitalizminin geldiği yer itibariyle ancak devrimci bir programın sonucu olabilir. Ama CHP, neo-liberal ekonomi politikasını piyasalarla uyumun reçetesi olarak görmektedir.
Bugün CHP içindeki tartışmalara, İmamoğlu-Kılıçdaroğlu rekabetine bakıldığında bile CHP’den beklenen değişimin yönünün nereyi gösterdiği bellidir. İmamoğlu’nun Kılıçdaroğlu’ndan daha solda durduğunu kim iddia edebilir?
Türkiye solunun CHP ile ilişkisi ise şizofreniktir. Genel olarak Türkiye sosyalist hareketinin önemlice bir bölümü bugün CHP yörüngesinde dönmektedir. CHP’nin direksiyonu en sağa çevirdiği Kılıçdaroğlu döneminde Türkiye solunun “bir oy Kılıçdaroğlu” siyaseti bu şizofrenik durumun ilk örneği. Ama seçimlerden hemen sonra “sol CHP ile arayı açmalıdır” tespitlerinin peşi sıra gelmesi şizofrenik durumun bir başka göstergesi değil midir? Hatta Türkiye solunda CHP’nin eteklerinde bulunmayı bir siyaset tarzı haline getirip özellikle yerel seçimlerde CHP’nin listelerinden yerel meclislere girme siyasetini düşündüğünüzde…
Bir kez daha CHP ve sol ilişkisini yazmak durumunda kalmak, bizim bir tercihimiz değil, seçimlerde CHP yörüngesine giren solun hala aynı eksende dönmeye devam ettiğini izliyoruz.
Marksist siyasetin temel ilkelerinden birisi “emek ile sermaye arasında uzlaşmaz çelişki”dir. Bu uzlaşmaz ilkeyi bir kenara attığınızda ise düzen siyasetinin parçası olmanız işten bile değildir. Solun CHP yörüngesine girmesini, biz, bu ilkenin temelden ihlali olarak görüyoruz.
Son söz olarak şu söylenmeli: Cumhuriyeti tarihsel olarak ileri bir adım olarak görmek başka bir şey bugünün CHP’sini soldan saymak başka bir şeydir.