Sosyalist toplumun dijital tasarımı (1)

Üretim süreçlerinde yapay zekâ, robotlar, insansız fabrikalar ve üçboyutlu yazıcılar kullanıldığında artı değer ve emek sömürüsünün son bulması hayal değil.

Kapitalist düzenin kitleleri eblehleştiren çok güçlü propaganda aygıtları var. Düzen karşıtı siyasetin kamuoyu oluşturma gücü bu yüzden yetersiz kalıyor. İnsanlar mevcut sorunlarıyla kapitalist düzen arasında neden sonuç ilişkisi kuramıyor. Merkez kapitalist ülkelere bağımlı olan bizim gibi çevre ekonomilerde kayıt dışı ve örgütsüz çalışanlara işsizler de eklenince lümpen kitle genişliyor. Gerçekte örgütlenme, sınıf bilinci oluşturmak için büyük önem taşıyor. Neoliberal dönemde özellikle sendikalar tüm dünyada ciddi oranda kan kaybetti. İnternetin sağladığı iletişim olanaklarına karşın düzen karşıtlarının dijital örgütlenmesi de sınırlı kaldı. Tüketim kültürüne hizmet eden bugünün dijital dünyası sınıfsal mücadeleyi perdeleyen bir işlev taşıyor.

1990’lı yıllarda ileri sürülen internetin özgür ve demokratik bir dünya yaratacağı savı artık tamamen çöktü.  Bugün milyarlarca internet kullanıcısı dijital oligopollerden bağımsız iletişim kuramıyor. Dev platformların aracılığı olmadan hiçbir paylaşım, iş, alışveriş ve para transferi yapılamıyor.

Geçmişte daha iyi bir dünya için internete umut bağlayanlar şimdilerde yapay zekâ sayesinde umut tazeliyor. Ayrıca yapay zekânın sosyalist topluma geçiş olasılığını artırdığı değerlendiriliyor. Cengiz Köse, geçen yıl yayımlanan kitabında bu konuyu derinlemesine tartışıyor[1].

Yazar, bir çok soruya yanıt üretirken yeni sorulara da kapı aralıyor. Örneğin yapay zekâ, yankı odalarının duvarlarını yıkıp geniş kitleleri kapsayacak küresel bir dijital direniş platformu oluşturabilir mi? Yani işçilerin, memurların, emeklilerin, işsizlerin, öğrencilerin ve diğer meslek erbabının kitlesel örgütlenmesini sağlayabilir mi? Eylemlilik süreçlerini daha etkili kılabilir mi? Akıl çağına özgü doğal zekânın üretimi olan kapitalizmi sonlandırıp böylelikle sınıfsız topluma geçişi kolaylaştırabilir mi?

Veri sömürüsü

Cengiz Köse, içinde yaşadığımız kapitalist dijital dönemi çözümlerken 19. yüzyıldaki mal birikim rejiminin 21. yüzyılda yerini veri birikim rejimine bıraktığını belirtiyor. Veri, reel dünyadaki malın sanal dünyadaki karşılığı olarak görülüyor. Her ikisi de insan emeğiyle üretiliyor. Bilgi, haber, fotoğraf ve video paylaşan tüm kullanıcılar dev ölçekli üç beş şirkete ait arama motorlarına ve sosyal medya platformlarına ücretsiz hizmet sağlıyor. Dijital dünyada paylaşılan toplam veriyi simgeleyen büyük veri (big data) bu şirketler için hammadde niteliği taşıyor. Bunlar çözümlenip değerlendirildikten sonra istatistik firmalarına, pazarlama iletişimcilerine ve istihbarat örgütlerine satılıyor. Bir çok kullanıcı ürettiği veriler üzerinden dijital oligopollerin büyük kazançlar elde ettiğini bilmiyor.  Görsel ya da yazılı her tür kişisel veri sanal ağ ortamında yayıldıkça özel mülkiyet olmaktan çıkıyor. Dolayısıyla kullanıcı kendi yaptığı paylaşıma yabancılaşıyor. Bu bağlamda emek sömürüsü, artı değer olarak birikmiş veri sömürüsüne dönüşüyor. Sömürünün gerçekleşmesi için kullanıcıların serbest zamanını dijital ortamda geçirmesini sağlamak yeterli. Yani eğlence diye görülen dijital ortamda kullanıcılar çalışıyor, büyük sermaye kazanıyor. Dünya genelindeki farklı saat dilimleri nedeniyle veri akışı haftanın yedi günü yirmi dört saat kesintisiz sürüyor.

Yeni bir paradigmaya doğru

19. yüzyılda çalışma saatlerinin haftada 6 gün, günde 14-16 saat arasında olması yaygındı [2]. Sanayi devrimi sürecinde kol gücüyle yapılan işler önemli oranda makinelere devredilince bu süre yarı yarıya kısaldı. Sanayi 4.0 olarak adlandırılan bugünün iş ortamında ise yapay zekâ, robotlar ve makineler işçinin yerini almaya başlıyor. Dijital topluma tümden geçiş sağlanıncaya kadar insan emeğine duyulan gereksinim sürecek. Ancak mevcut çalışma saatlerinin de ciddi oranda kısalması söz konusu.

Dijital ağlar üzerinden planlanmış özerk üretim süreçleri, insanı kapitalist sömürü düzeninden kurtarıp sınıfsal hiyerarşiyi ortadan kaldırabilecek bir potansiyel taşıyor. Üretim süreçlerinde yapay zekâ, robotlar, insansız fabrikalar ve üçboyutlu yazıcılar kullanıldığında artı değer ve emek sömürüsünün son bulması hayal değil. Çünkü mesai saati, sağlık sorunları, yıllık izin gibi konular robotları ilgilendirmiyor. Dijital toplumun hizmetkârı robot olunca insan da Marx’ın öngördüğü gibi zorunlu üretim sürecinin dışına çıkacak. İş süreçleri otomatikleşince hiç kimse temel gereksinimlerini karşılamak için çalışmak zorunda kalmayacak. Herkes koşulsuz yurttaşlık gelirinden yararlanacak. Bu yolla sermayenin insan üzerindeki sınıfsal egemenliğine son verilecek. Aralıksız çalışabilen robotlar sayesinde servetin kaynağı insan emeğinin sömürüsüne dayanmayacak. Üretim sürecinde oluşan insana bağlı fire ya da verim düşüklüğü gibi sorunlar robotik sistemlerle çok daha az yaşanacak. Sahip olunan serbest zaman etkin biçimde kullanılsın diye yurttaşlar ilgi duydukları alanlarda gönüllü hizmetlere yönlendirilecek. Görüldüğü gibi dijital sosyalizme geçiş köklü bir paradigma değişimine yol açacak.

İnsan organizması gibi kendiliğinden işleyecek bir düzen dijital teknolojilerin yardımıyla nasıl kurulabilir? Kâra değil ihtiyaca dönük bir anlayışla herkese her şeyden yeteri kadarını ulaştırmak mümkün olabilir mi?  İzninizle bu sorulara ilişkin tartışmayı bir sonraki yazıya bırakıyorum…

[1] Cengiz Köse (2022) Ütopya’dan Gerçeğe Sosyalist Dijital Toplum, Kaynak Yayınları, İstanbul.

[2] https://tr.m-almahdi.com/what-were-the-working-conditions-in-the-19th-century-3511#menu-1

Yazarın Diğer Yazıları
Kirli mahremiyet 25 Temmuz 2024
Şovenist uyurgezerler 11 Temmuz 2024
Tatil bayramı 28 Haziran 2024
Transhümanist proje 14 Haziran 2024