Taliban Afganistan’da değil Türkiye’de!

AKP İslamcı bir partidir. Ancak dibini kadar sermayenin partisidir. Onlar zenginlerin ve patronların çıkarlarını temsil eden bir siyasal hattı temsil ediyorlar. Bugün enflasyon, yoksulluk, işsizlik pençesinde hayat mücadelesi veren milyonlarca emekçinin çıkarlarıyla AKP gerçeği taban tabana zıt. Yoksulluğu ve sömürüyü ise din perdesiyle örtmek İslamcıların asli karakteridir.

Bugün laiklik karşıtı söylem ve eylemlerin gittikçe sıklaştığı bir dönemden geçiyoruz. Dinci gericilik cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra adım adım daha çok konuşmaya başladı. Sadece basında çıkan demeçleri değil aynı zamanda sokakta insanların yaşam tarzına doğrudan müdahale eden örnekleri artıyor.

Şort giyen genç iki kadına “derinizde sedef hastalığı çıksın” çıksın şeklindeki beddualar ve laf atmalar, önümüzdeki dönem dinci gericiliğin daha pervasız hale geleceğini gösteriyor. Siyasi iktidardan alınan cesaretle tarikat örgütlülüğüne dayanan siyasi bir güç olarak dinci gericilik bugün ülkemizde büyük bir tehdit ve tehlike olarak daha somut hale gelmiş durumdadır.

IŞİD, El Kaide gibi dinci örgütlenmelerin katliamları ve zihniyetlerini artık kimse konuşmuyor. Ya da Afganistan’da Taliban rejiminin İslam ve şeriat adına nasıl bir düzen kurduğu kimse tarafından tartışılmıyor. Ülkemizde de aynı zihniyeti temsil edenlerin artık daha rahat konuştuğu bir dönemden geçiyoruz.

Bu çok tehlikeli bir durumdur.

Yeniden Refah Partisi milletvekillerinden Ali Yüksel’in basında çıkan demeci büyük bir uyarı niteliğinde: “Tek eşlilik ve kadın özgürlüğü erkeklerin bir oyunudur” diyor. Kendisinin 3 eşli bir milletvekili olduğunu söylüyor ve bugün şeriat kurallarını açık olarak savunurken, bunun doğrudan toplumsal kural haline getirilmesi gerektiğini ifade ediyor. Savunduğu çağdışı görüşlerini “Allah emri” olarak sunmayı ise ihmal etmiyor. Çalışan kadınların başka erkeklere hizmet ettiğini anlatıyor, kadınların başka erkeklere hizmet etmesini içinize sindiriyorsunuz da kendi kocasına hizmet etmesini niye sindiremiyorsunuza getirmeye çalışarak, özünde kadınların çalışmasına karşı olduğunu somut olarak ifade ediyor. Kadını erkeğe bağımlı kılmanın yolunu din adına savunuyor.

Bir başka örnek ise TV100 yazarı Hacı Yakışıklı. Evlere şenlik açıklaması şu şekilde: “Çocuklarınızı baleye göndermeyin diyebilirim, gidilmemesini tavsiye edebilirim. Ama ötesine geçemem; gidenlere ‘hakaret’ edemem, onları ‘ilkel, çağdışı’ diye yaftalayamam! Yalnız ben ‘Devlet Opera ve Balesi’ diye bir şeyin olmasına karşı çıkarım. Bizim kültürümüzde olmayan bir şeyi koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti niye sahipleniyor?”

Bu görüşlerin yukarıdaki kadın düşmanlığının yanına eklenecek bir sanat ve kültür düşmanlığına denk gelmediğini kim söyleyebilir? Operayı ve baleyi, olanağı olsa yasaklayacaklar. Kültür nedir, yerel kültür ve evrensel kültür nedir, bu toprakların kültürel değerleri nelerdir gibi sorular üzerinden çok şey söylenebilir. Bunun Taliban’ın müziği yasaklamasından ne farkı vardır? Söz konusu kültür ve tarih ise sanat müziğinin de ve hatta doğrudan aşkı ifade eden türkülerin de yasaklanması bu zihniyete göre icab eder. Ülkemizin kültürü ve sanatı üzerine konuşacaksa, insanlığın evrensel kültür ve sanatı hakkında bir şeyler söylenecekse eğer bu gibi isimlerin hangi kültürü temsil ettiklerini sormak gerekmez mi?

Taliban’ın müziği ve kadınların üniversite okumasını yasakladıkları biliniyor. Ne farkı var?

Kaldı ki eğer kültürden, tarihten, milli ve manevi değerlerden, gelenek ve göreneklerden bahsedeceksek İslamcıların bu toprakları terketmesi gerekir. Kendi kafalarında uydurdukları düşünceleri din adına pazarlayanların bu toprakların kültürel ve tarihi birikimiyle uzaktan yakından ilgileri bulunmuyor aslında.

İslamcıların bilinçaltının dışavurumunun birkaç örneği, ne demek istediğimizi yeterince anlatıyor. Ancak meseleyi salt üstyapısal ve kültürel olguların ötesine taşıdığımızda başka gerçekleri daha net yazmak gerekir. “Faiz haram” diyenlerin, “nas ortada” diyenlerin bugün Merkez Bankası’nın faizleri yükseltme kararı sonrası sus pus olmaları, özünde kendilerinin üzerinde oturdukları haramiler düzeninin bekası karşısındaki sahtekarlıklarını net olarak ortaya koyuyor.

AKP İslamcı bir partidir. Ancak dibini kadar sermayenin partisidir. Onlar zenginlerin ve patronların çıkarlarını temsil eden bir siyasal hattı temsil ediyorlar. Bugün enflasyon, yoksulluk, işsizlik pençesinde hayat mücadelesi veren milyonlarca emekçinin çıkarlarıyla AKP gerçeği taban tabana zıt. Yoksulluğu ve sömürüyü ise din perdesiyle örtmek İslamcıların asli karakteridir.

Cübbeli lakabıyla bilinen tescilli tarikatçının “Fakir 500 sene evvel cennete giriyor, zekatını veren zengin sabreden fakirden 500 sene sonra cennete giriyor. İkisi de cenneti hak etmiş, ama 500 sene evvel cennete girmek ne demek ya?” sözleri yeterince açıklayıcıdır. Bu ülkenin emekçilerine “yoksulluktan şikayet etme, sen cennete gireceksin” diyor. Fakirliği zenginlere nispetle cennetle ödüllendiriyor, fakir olmayı din adına kutsuyor!

İslamcılık ya da dincilik, özünde sömürü düzeninin ideolojisidir. Onlar patronların, sömürücülerin ve emekçilerin alınteri üzerinden servetlerine servet katan zenginlerin temsilcisidirler. Bu dünyada fakir olabilirsin, ancak zenginden 500 sene önce cennete gideceksin diyerek emekçileri ve yoksulları din ve Allah adına kandıranları iyi tanı!

Müziğe, sanata, kadına düşman zengin dostlarıdır bunlar.

AKP’nin temsil ettiği İslamcı zihniyet budur!