Tanışamadığımız yüzde 52

Vatandaşlık verilen seçmenler Norveç'ten değil de Ortadoğu’dan ithal edilince doğal olarak sonuç Cumhuriyetçilerin lehine olmadı.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni postmodern sultanlık rejimi olarak adlandırabiliriz. Bu rejimin oylandığı ikinci tur seçim sonucuna göre ülkemiz bir dönem daha saltanat yanlısı seçmenlerin iradesiyle yönetilecek. İki ayrı Türkiye gerçeğinin temel aktörlerinin saltanatçılar ve cumhuriyetçiler olduğu artık iyice görünür oldu. Bu olguyu ıskalayıp demokrasicilik oynamak abesle iştigaldir. Muhalif kesimler, seçim sonuçlarına yönelik öz eleştiri yaparken böylesi temel bir gerçeği yok sayamaz. İttifak bileşenlerinin uyumsuzluğu, yanlış aday ya da kampanya stratejisi gibi ıvır zıvır konuları tartışmak yerine ivedilikle cumhuriyeti korumaya odaklanmak gerekiyor. Seçimi kazanamayan aday günah keçisi ilan edilerek hedef saptırmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürülüyor.

Her aşamasıyla adaletsiz ve eşitsiz biçimde işleyen seçim sürecini ancak yüzde 4’lük bir farkla kazanabilen Erdoğan, sanki rakibine fark atmış gibi davranıyor. Bu sonucu cumhuriyetçi kesimlere karşı elde edilmiş bir zafer gibi gösteriyor. Yeni dönemde Erdoğan’a onay vermeyen yüzde elliye yakın seçmen kitlesini mutlaka bir arada tutmak gerekiyor. Bu kitlenin çözülmesi ülkenin yararına olmaz. Dahası oranı artırmak için tüm cumhuriyetçi siyasal güçlerin dayanışmasına gereksinim var.

Erdoğan rejimine muhalif olanların ülkenin değişen konjonktürüyle yüzleşip buna uygun tavır alması gerekiyor. Gerçekte cumhuriyetin güvencesi olan mevcut anayasayı korumak bile bir kazanım olarak görülmelidir.

Cumhuriyetçileri kendi içinde ayrıştıran ideolojik yönelimlerin ve siyasi tutumların saltanat yanlıları açısından hiçbir önem taşımadığını seçim sonuçlarından anlıyoruz. Bu seçmen kitlesine göre ülkedeki yolsuzluk, yoksulluk, işsizlik, adaletsizlik, ahlaki çürümüşlük gibi sorunların 21 yıllık Erdoğan iktidarıyla hiçbir ilişkisi yok. Reis’e göbekten bağlı yandaşlarla himmet bekleyen milyonlardan oluşan kitlenin ferasetine güvenilemeyeceği apaçık ortada.

Reis’i söylemlerine ve eylemlerine göre tartıp özgür bir iradeyle değerlendirmek ancak birey olabilenler için geçerlidir. Cumhuriyeti simgeleyen ulus devlet anlayışı, birey ve yurttaş kavramlarını yüceltir. Ne var ki ülkemiz 1947’den beri karşı devrimin öznesi olan gerici oluşumların pençesinde debelenip duruyor. Aşiretleri, tarikatları ve mafya örgütlerini etkin kılan tek adam rejimi de yurttaş değil tebaa istiyor. Zaten otoriter yönetimlerin katı hiyerarşik doğası da bu tür oluşumlarla birebir örtüşüyor.

DEMOKRASİ İLLÜZYONU

Seçim sürecinin iktidar lehine kurgulandığını gösteren bir çok kanıt var elimizde. Kayıtlı seçmen sayısındaki kuşkulu artıştan, ithal seçmenlere, evdeki meçhul göçmenlerden mükerrer ya da toplu oy kullananlara değin bir çok hilenin yapıldığını gördük. Dini bütün saltanat yanlıları sanki sevapmış gibi hile yarışına girdiler. Ayrıca vatandaşlık verilen seçmenler Norveç’ten değil de Ortadoğu’dan ithal edilince doğal olarak sonuç cumhuriyetçilerin lehine olmadı. Erdoğan’ın bizzat yürüttüğü etik dışı  kampanyanın kendi seçmeni üzerindeki etkisi de azımsanamaz. Cumhuriyetçilerle saltanatçıların medyası da, seçim sonuçlarını veren haber ajansları da birbirinden farklı. Bu iki büyük kitle birbirine tümden kayıtsız yaşıyor. Erdoğan’ı referans alan itaatkar kitle, değişimi tehdit olarak algıladığı için düşman diye belletilen muhalefetten sakınıyor. Bu koşullarda muhalif propagandanın saltanat yanlılarına ulaşıp bir tutum değişikliği yaratması mümkün olmuyor. Tuhaf ama iki ayrı Türkiye’nin tek ortak paydası var. O da seçim sandığı. Otoriter rejimlerde seçim sandığı sadece demokrasi varmış illüzyonu yaratmaya yarıyor. Gerçekte iradesi ipotek altında tutulan büyük bir kitle açısından Cumhur Reisi seçimleri Erdoğan’a sadakat oranının ölçümünden başka bir anlam taşımıyor. Reis’in tahtına göz diken terör örgütünün desteklediği bir rakibe neden oy versinler ki? Bu kitle, saray amigoları “kral öldü, yaşasın yeni kral” demedikçe kralı değiştirmeyi aklından bile geçirmez.

FEODALİZMİN DİRİLİŞİ

Türkiye’de sınıf siyasetini savunan sosyalist partilerin oy oranı artmıyorsa bunda tamamlanamayan Cumhuriyet devriminin önemli bir payı var. Ümmetten ulusa, tebaadan yurttaşa evrilemeyen milyonlar AKP’nin kutuplaştırma siyasetiyle konsolide edildi. Sosyalizm ya da komünizm gibi ulus üstü ideolojileri savunan siyasal hareketler, feodalizmle kapitalizm arasında örülü sosyokültürel duvarı dikkate almak zorunda. Erdoğan, postmodern sultanlık rejimini pekiştirdikçe devrimcilerin anakronik özellikler taşıyan saltanat yanlısı kitleyle bağ kurması iyice zorlaşıyor. Dolayısıyla ülkenin ilerici güçleri kapitalist sistemin yanı sıra aşiret, tarikat, mafya gibi feodal oluşumlara karşı da ciddi bir mücadele yürütmek zorunda. Bu bağlamda

Cumhuriyet Devrimi’nin bağımsızlık, ulusal egemenlik, laiklik, devrimcilik, barışçılık ve akılcılık gibi ilkelerine dört elle sarılmak gerekiyor. Gerçekte bu işlevi CHP’ nin yerine getirmesi beklenirdi ama bu haliyle fabrika ayarlarına dönmesi çok zor. İktidar lehine çok olasılıklı girişimlere açık sağcı bir meclis oluştu. Gerici bir anayasa değişikliğinin referanduma götürülme riski bile var. Siyasi, ekonomik ve sosyal açmazlarla dolu kaotik günler bekliyor bizi.

Erdoğan, cumhurbaşkanı sıfatıyla üçüncü kez yemin edince anayasa ihlali de tescillenecek. Seçimden sonra kendisini ilk kutlayanlar arasında adaylığına itiraz eden rakiplerinden biri de var [1]. Bu centilmen tavır Erdoğan’a uzatılan zeytin dalını mı yoksa teslim bayrağını mı simgeliyor bilinmez.

Her tür şaibenin yaşandığı seçim sürecinden sonra kazanılan iktidarın Erdoğan’a  meşruluk sağlayıp sağlamadığı zamanla anlaşılacak. Ekonomide ve dış politikada gösterilecek performans bu konuda belirleyici olacak.

Sandığa odaklı pasif muhalefet yerine Meclis’te ve Meclis dışında daha aktif ve kararlı bir tutum benimsemek gerekiyor. Dürüst ve adil bir seçim sürecini güvence altına almadıkça otoriter bir rejimle sandıkta yarışmanın sonu hep hüsran olacaktır. Tüm umut yorgunlarına esefle duyurulur!

[1] https://www.sonmedya.com.tr/haber/aksenerden-erdoganin-adayligina-itiraz-ucuncu-kez-aday-olamaz-125757.html

 

Yazarın Diğer Yazıları
Ronald-Donald döngüsü 14 Kasım 2024
Neofaşist küreselleşme 20 Eylül 2024
Kirli mahremiyet 25 Temmuz 2024