Türkiye Komünist Hareketi’nin (TKH) 3. Kongre Konferansı’nda uluslararası siyasi gelişmeler ve emperyalizminin saldırganlık siyaseti ele alınırken, emperyalist-kapitalist sistemin çok kutuplu bir sürece doğru evrildiği saptaması ile birlikte emperyalist dünya sisteminin fay hatları kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutulmuş ve emperyalizme karşı uluslararası dinamikler gündem yapılmıştır.
Emperyalist gericiliğin egemen olduğu bir çağda en genel anlamıyla sosyalizmin mevzilerine ve emperyalizme karşı uluslararası bütün dinamiklere yönelik yaklaşımın anti-emperyalist bir eksenle ele alınması kararlaştırılmıştır. Bu bağlamda Konferans, Sahra Altı Afrika’sı, Küba Cumhuriyeti, Çin Halk Cumhuriyeti ve komünist partilerin iktidarda olduğu beş ülke konusunda aşağıdaki saptama ve değerlendirmeleri karar altına almıştır.
TKH 3. Kongre Konferansı’nın Siyasi Raporu’nun sonuç bölümünde yer alan kararlar şu şekilde
“Sahra Altı Afrika’sı üzerine karar
Kongremiz, dünyanın en önemli maden ve doğal kaynaklarına sahip bölgelerinden biri olan Sahra Altı Afrika’sı ülkelerinden Burkina Faso, Mali ve son olarak Nijer’de emperyalizme karşı yükseltilen direnişi selamlamaktadır. Bu ülkelere yönelik ABD ve Fransa başta olmak üzere tüm emperyalist güçlerin müdahale tehditlerinin ve olası müdahalelerinin karşısında bu ülkelerin emekçilerinin yanında olduğumuzu ifade ederiz.
Bu direnişin, tüm kıtaya yayılmasını ve sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı Afrika tarihindeki mücadeleler ile Patrice Lumumba, Amilcal Cabral, Robert Mugabe, Julius Nyerere, Thomas Sankara gibi devrimci önderlerin mirasının izinden gitmesini diliyoruz.
Küba Cumhuriyeti üzerine karar
Küba Komünist Partisi 2011 yılında gerçekleştirdiği 6. Kongresinden bu yana, Küba ekonomik sisteminin üretim araçlarının sosyalist mülkiyetine dayanmaya devam edeceğini vurgularken, sosyalist sistemin sürekliliğinin sağlanması, ulusal ekonominin geliştirilmesi ve halkın yaşam standartlarının iyileştirilmesi amacıyla özel sektöre ve serbest meslek faaliyetlerine izin verilmesi, tarım sektörünün desantralizasyonu, işletmelerin özerkliği ve sübvansiyonların kaldırılması gibi konuları içeren bir dizi ekonomik tedbiri hayata geçirmiştir.
Küba Komünist Partisi, atılan bu adımların kapitalizmin ya da piyasa ekonomisinin benimsemesinden ziyade sosyalizmi yenilemeyi gerçekleştirmek ve sosyalist sistemi iyileştirmek amaçlı olduğunu, Küba’nın tercihinin hala planlı ekonomiden yana olduğunu ve reformların sosyalist sistemle bağdaşmayan servet yoğunlaşmasına yol açmasına izin verilmeyeceğini ifade etmektedir.
Partimiz, emperyalist saldırganlığın ve ablukanın bütün boyutlarıyla karşı karşıya kaldığı sosyalist Küba Cumhuriyeti ile dayanışmanın devrimci bir görev olduğunu bir kez daha karar altına alır. Emperyalizme karşı direnen Küba halkının ve Küba Komünist Partisi’nin sosyalizm yolunda ilerleyişini selamlarken, Küba ile enternasyonal dayanışma içinde olduğunu bir kez daha ilan eder.
Beş ülke kararı
Komünist Partilerin halen iktidarda bulunduğu Çin Halk Cumhuriyeti, Küba Cumhuriyeti, Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti, Laos Demokratik Halk Cumhuriyeti ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti olmak üzere beş ülkenin tümünde emperyalizmin ekonomik, askeri, siyasi ve ideolojik kuşatması ve ağır baskılarının yanı sıra devrim öncesinden devralınan geri üretici güçlerden kaynaklanan ekonomik zorluklar nedeniyle şu veya bu düzeyde kapitalist piyasa ilişkilerine alan açılmış durumdadır. Bu ülkelerdeki sosyalist geçiş süreçlerinin kaderini gerek kendi içlerindeki gerekse uluslararası düzeydeki sınıf mücadelelerinin seyrinin tayin edeceği açıktır.
Türkiye Komünist Hareketi, izledikleri ekonomik ve sosyal politikalara ilişkin eleştirel değerlendirmeleri saklı kalmak kaydıyla, komünist partiler tarafından yönetilmekte olan bu ülkeleri olası karşı devrim girişimlerine ve emperyalizmin siyasi, ekonomik, askeri ve ideolojik müdahalelerine karşı desteklemeyi proletarya enternasyonalizminin temel bir gereği olarak değerlendirir.
Çin üzerine karar
Çin Halk Cumhuriyeti ekonomisinin günümüzde ulaşmış olduğu düzey ve bu ülkenin küresel siyasi dengelerdeki güncel durumu, Çin Halk Cumhuriyeti deneyiminin ve Çin Komünist Partisi’nin “Çin’e Özgü Sosyalizm” olarak adlandırdığı devlet kapitalizmi esasına dayalı modelin daha detaylı bir incelemeye ve eleştiriye tabi tutulmasını gerektirmektedir.
1990’lı yıllarda dünya sosyalist sisteminin varlığına son veren büyük karşıdevrim dalgasına rağmen günümüzde halen bir komünist partisinin iktidarda bulunduğu ve son yıllarda önemli bir ekonomik gelişim kaydeden Çin Halk Cumhuriyeti’nin sosyalist mi, kapitalist (ve hatta emperyalist) mi yoksa ÇKP’nin ileri sürdüğü gibi sosyalizmin “ilk başlangıç aşamasında” olan ve üretici güçleri geliştirmek için piyasa mekanizmalarını ve devlet kapitalizmini birer araç olarak kullanan bir “geçiş toplumu” mu olduğu konusunda nihai bir vargıya ulaşmadan önce gerek Çin deneyimi gerekse bugüne kadar görülen sosyalist inşa pratikleri bağlamında daha yakından etüt edilmesi ve üzerinde düşünülmesi gereken bir dizi başlık bulunmaktadır.
Sosyalizme geçiş için evrensel ölçüde geçerli tek bir formül yoktur. Her bir ülkenin komünistlerinin kendi ülkelerinin somut koşullarından ve toplumsal gerçekliğinden hareketle en uygun sosyalist inşa pratiğini yine kendilerinin belirlemesi gerekir.
Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında sosyalist inşa yoluna girdikten sonra önemli bazı kazanımlar elde etmekteyken Çin Komünist Partisi’nin 1960’lı yıllarda Sovyetler Birliği’ne ve SBKP’ye karşı izlediği hatalı tutum ve “üç dünya teorisi” gibi Marksizm-Leninizm’in bilimsel öğretisine aykırı tezlerle dünya komünist hareketinin bölünmesine ve emperyalizmin bu bölünmüşlüğü kendi bekasını sürdürmek için istismar etmesine yol açması, ülke içinde izlenen hatalı ekonomik politikalarla birleştiğinde sosyalist inşa süreci sekteye uğramış, başta bilim ve teknoloji olmak üzere üretici güçlerin gelişmesi gerilemiş, ülke içe kapanmış ve dış dünyadan adeta izole olmuştu.
Reform ve Dışa Açılma adı verilen ve Marksizm’in Çin toplumunun ve gerçekliğinin özgünlükleri dikkate alınarak somuta uygulanması anlamına geldiği şeklinde iddia edilen “Çin’e Özgü Sosyalizm” deneyiminin başlatıldığı 1980’li yıllardan itibaren tarımda kolektivizasyon yerine sözleşmeli aile işletmeleri sistemine geçilmesi, Çin’in doğu kıyısındaki 14 kentin doğrudan yabancı sermaye yatırımına açılması, devlet işletmelerine performans sistemi getirilmesi, 1990’larda sendikal örgütlenmeye ve grev hakkına ilişkin kısıtlamalar, bazı kritik devlet işletmelerinin özelleştirilmesi, kamu sektöründe çalışan işçilerin iş güvencesinin baltalanması, sözleşmeli çalışmanın yasalaşması, 2000’lerin başında Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olması, kapitalistlere de ÇKP’ye üye olma izni verilmesi, Çin’e doğrudan yabancı sermaye yatırımının önündeki engellerin kaldırılması, 2010’da Çin’in dünyanın en büyük ikinci ekonomisi haline gelmesi, Pekin’den başlayıp Venedik’te bitecek olan ve kara yoluyla deniz yolunu birleştiren devasa bir ekonomik koridor olarak tasarlanan Kuşak ve Yol Projesi’nin başlatılması vb. adımların yanı sıra Çin emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarına ilişkin olarak daha çok batı ülkelerindeki araştırmalardan derlenen (bu nedenle de ihtiyatla yaklaşılması gereken) veriler solda ÇKP’nin sosyalizmle bir ilgisinin kalmadığı, Çin’in kapitalist bir ülke olarak nitelenmesi gerektiği yönündeki kanaatleri güçlendirmiştir.
ÇKP’ye göre ise bugün Çin’deki sosyoekonomik formasyon az gelişmiş bir sosyalizmdir ve bu başlangıç aşamasının uzun bir tarihsel dönem boyunca sürmesi öngörülmektedir. Çin’de “sosyalist piyasa ekonomisi” olarak adlandırılan hibrid modeli uygulaması, Çinli komünistler tarafından yarı-feodal ve yarı-sömürge bir toplumdan sosyalist topluma geçiş için üretici güçlerin geliştirilmesi “mecburiyeti” ile izah edilmektedir.
Çin’deki reformların Çin işçi sınıfının tarihsel kazanımlarında yarattığı tahribat, gelir adaletsizliği, göçmen işçiler olarak adlandırılan emekçi tabakanın oluşması ve bu tabakanın kötü yaşam koşulları, “nesnel çıkarının ülkede sosyalizmin inşası yönünde olduğu ve kazanılması gereken bir tabaka olduğu” iddiasıyla kapitalistlerin partiye üye olmalarının kabul edilmesi, doğrudan emperyalist sisteme eklemlenme anlamına gelen ekonomi politikasının uygulanması, emperyalist tekellerle kurulan iktisadi işbirlikleri ve hepsinden önemlisi kapitalist bir sınıfın oluşması gibi olumsuzluklar Partimizin ÇKP’nin Çin’e Özgü Sosyalizm pratiğine dair Marksist- Leninist eleştirisinin temel noktalarını oluşturmaktadır.
Öte yandan ÇKP’nin, 1,4 milyarlık nüfusu olan dünyanın bu en kalabalık ülkesinde açlığı ve aşırı yoksulluğu ortadan kaldırmayı başararak insanlık tarihinin en göze çarpan başarılarından birine imza atmış olduğu gerçeği de yadsınamaz. ÇKP, aşırı yoksulluğun ortadan kaldırılması sonrasında göreli yoksulluğun da yok edilmesi için çalışmaların süreceği, Çin’in 2035 yılına kadar temel düzeyde sosyalist modernleşmeye ulaşmış olacağı, tarım ve kırsal alanların modernize edilerek temelden yeniden yapılandırılacağı, göreli yoksulluğun daha da azaltılacağı ve 2050 yılına kadar Çin’in her boyutta büyük bir modern sosyalist ülke haline gelerek bütün Çin halkına müreffeh bir yaşam sağlanmasını hedeflediği iddiasındadır.
Sosyalist piyasa ekonomisi olarak adlandırılan devlet kapitalizmi uygulamaları ve Çin’in özgün koşullarında şekillenen ÇKP deneyimi, Türkiye devrimi ve Sosyalist Türkiye’nin inşası için bir model olamaz. Bununla birlikte kapitalizmin her türlü ilericilik vasfını yitirdiği, çürüdüğü ve insanlığa vadedecek hiçbir şeyi kalmadığı içinde bulunduğumuz emperyalizm çağında, Çin’i yoksul bir tarım ülkesi konumundan çıkarıp dünyanın ikinci büyük ekonomisi haline getirenin, yüz milyonlarca insanı açlık, yoksulluk ve cehalet içerisindeki yaşamlarından kurtarıp ortalama düzeyde insani yaşam standartlarına kavuşturanın komünist partisi iktidarı olduğu göz ardı edilmemelidir. Çin’e Özgü Sosyalizm deneyiminin geleceğini sınıf mücadelesinin iç ve dış dinamikleri belirleyecektir.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin özellikle son yirmi yılda ekonomik, diplomatik ve askeri alanlarda kaydettiği hızlı ilerlemelerin küresel siyasette de çok kutuplu bir dünya düzenine doğru basıncı arttırması, ABD hegemonyasındaki dünya emperyalist-kapitalist sisteminin statükosu bakımından önemli bir tehdit olarak görülmektedir. ABD başta olmak üzere emperyalist batı ülkelerinde özellikle Tayvan ve Hong Kong meseleleri köpürtülerek “totaliter” karşı propagandasına tabi tutulan Çin Komünist Partisi iktidarına karşı güya insan hakları merkezli bir kara propaganda yükseltilmekte, koronavirüs pandemisinin Çin tarafından kasıtlı olarak yayıldığı, Şincan özerk bölgesinde yaşayan Uygurların soykırıma uğratıldığı gibi asılsız iddialarla dünya kamuoyunda ÇHC karşıtı bir nefret iklimi oluşturulmaya çalışılmakta, ticaret savaşları ve ekonomik yaptırımlarla ülke kuşatılmak istenmektedir.
Partimiz, emperyalizmin Çin Komünist Partisi’nin iktidarındaki Çin’e yönelik saldırgan ve emperyal siyasetine karşı anti-emperyalist duruşunu merkeze koyarak politik bir yaklaşım geliştirirken aynı zamanda Çin’in kapitalist-emperyalist dünya sistemine giderek entegre olma sürecinin özellikle nesnel dinamikler tarafından belirlenme tehlikesi ve gerçeğine işaret eder. Bu nesnel sürecin tersine çevrilmesi komünist partisinin öznel karar ve iradesiyle mümkün olabileceğini ve bu açıdan Çin Komünist Partisi’nin ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin bugün içinden geçtiğimiz çelişkili sınıf konumunda yer aldığını saptar. Bununla birlikte doğrudan emperyalist saldırganlığın ve emperyalizmin hedef tahtasına oturttuğu ve bir komünist partinin iktidarda olduğu Çin Halk Cumhuriyeti’ni karşı-devrim saflarında tanımlayan politik tutumdan uzak durulmalı, emperyalist gericiliğin egemen olduğu bir çağda en genel anlamıyla sosyalizmin bütün mevzileri ve anti-emperyalist bütün uluslararası dinamikler bu bağlamda ele alınmalıdır.”
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…