TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek: AKP, saltanatını kaybetmekten korkuyor

"AKP iktidarını kaybetmekten ve saltanatının bitmesinden korkuyor. Ama korkunun ecele faydası yoktur. İstibdat rejimi yıkılacaktır."

TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek: AKP, saltanatını kaybetmekten korkuyor

 Türkiye Komünist Hareketi’nin (TKH) haftalık basın toplantısı TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek’in katılımıyla gerçekleşti. Tekerek “Yıllarca yurttaşlarımıza çocuklarınızı gençlerinizi solculardan komünistlerden koruyun, onları anlamalarına onlarla tanışmalarına asla izin vermeyin diyerek, gençliği ya apolitizme ya da işte bu gerici ve faşistlerin eline bıraktılar. Şimdi biz sesleniyoruz. Çocuklarınızı bu faşistlerden, bu gericilerden koruyun. Birer suç örgütü halini almış bu yapılanmalardan hesap sorun.” diyerek gündemdeki önemli politik gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Tekerek basın toplantısında şunları kaydetti:

“BU RAHAT YAŞAMIN KAYNAĞINDA EMEK SÖMÜRÜSÜ VAR”

Söze şu soru ile başlayalım.

Bir insanın rahat yaşaması için kaç parası olması lazım?

Geçen hafta bu soru ülkemizde sermaye sınıfının baş temsilcilerinden biri olan Sabancı ailesi üyesi Dilek Sabancı’ya soruldu.  Dilek Sabancı, öyle bir cevap verdi ki, bu cevap genelde sermaye sınıfının ikiyüzlü açıklamalarının çok dışında, sermaye sınıfının, zenginlerin, sömürenlerin insan deyince sadece kendilerini algıladıkları, rahat yaşam deyince sadece kendilerini veri aldıklarını görmek açısından hayli sade ve sermayenin en saf yüzünü göstermesi açısından önemliydi.

Dilek Sabancı bu soruya tam olarak şöyle cevap verdi:

“İnsanın iyi bir evi, arabası, rahat yaşayabileceği bir parası olması lazım ama bu para bana göre milyar dolarlar değil. Milyon dolarlar da yetebilir veya bazı insanlara 1-2 milyon dolar da yetebilir. Onun dışında istediği zaman seyahat edebilmeli. 50 ile 100 milyon dolarınız olsa rahat rahat yaşarsınız ama bence 100 milyon dolara değil de daha düşük rakamlarla daha çok mutlu olabilmek daha büyük başarı. İyi bir işiniz olsun, eviniz olsun, arabanız olsun, hastalandığınızda hastaneye gidecek paranız olsun, denize merakınız varsa tekneniz olsun, insan başka ne ister ki?”

Dilek Sabancı, yaşadığı hayatta istediği her şeyin fazlasını almıştır. Evi, arabası teknesi değil, evleri, arabaları tekneleri var.

Bu rahat yaşamın kaynağına da bakalım isterseniz.

Türkiye’nin en zengin ailelerinin ve sermaye grubunun başında yer alan Sabancı şirketleri,  servetlerinin ilk bölümünü öncelikle tarım işçilerini sömürerek elde ettiler. Özal’lı yılların tüm nimetlerinden yararlandılar, yetmedi AKP’nin özelleştirme süreçlerinden de faydalandılar. Elektrik dağıtımının özelleştirmesinden aslan payını Sabancılar aldı. Hatırlayın Güler Sabancı, Türkiye ekonomisini batırıp sonra ortadan kaybolan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak için, güvenimiz tam açıklaması yapmış, enerji sektöründen koparmak istediklerinin peşini bırakmadığını bu açıklaması ile göstermişti. Pandemi de servetlerini katladılar, diğer sermaye bölmeleri gibi.

Yani bu rahat yaşamın kaynağında, emek sömürüsü var, Cumhuriyetin kaynaklarını yağmalama var, işçi düşmanlığı var, her iktidar ile uyum içinde sömürü ortaklığı var.

Dilek Sabancı rahat yaşamak için milyon dolarlar tarifi yapıyor. Türkiye’de sermaye sınıfının şu anki durumunu bu cümle çok net tarif ederken, emekçi sınıfların durumunu tek bir cümle ile özetleyecek olursak o da şudur:  Emekçiler, asgari yaşam ile ölüm arasındaki mesafenin en kısa olduğu bir dönemden geçiyor. Rahat yaşama ihtimali dahi emekçilerin aklından geçemiyor.

Dilek Sabancı eviniz varsa diyor ama bugün, nüfusun %42’si kirada yaşıyor, bu oran elbette emekçiler içinde daha yüksek.

Dilek Sabancı iyi bir işiniz olsun diyor ama bugün iyi bir işi geçtik, işsizlik oranları her gün yeni bir rekor kırıyor, haksız mıyız?

Dilek Sabancı hastalandığında hastaneye gidecek paranız olsun diyor ama, halkımız tam da parası olmadığı için hastalanıyor, parası olmadığı için ilaç dahi alamıyor. Alsa da sahte ilaçların tehdidi altında kalıyor.

Ülkemizde milyonlar rahat yaşamıyor, ama bir avuç sermaye sınıfı çok çok rahat yaşıyor. Onlar çok rahat yaşadıkça milyonlar yaşayamıyor, iş cinayetlerinde katlediliyor, pahalılık, işsizlik ve geleceksizlikle karşı karşıya kalıyor.

Sömürenler cephesinde yaşamın asgarisi milyon dolarlar ile ölçülüyor, işçilere ise yaşamın asgarisi olarak sunulan ücret, asgari ücret, açlık sınırı ile yarışıyor.

Sömürü sistemi, sömürü düzeni işte tam olarak budur değerli yurttaşlarımız.

Sömürü düzeninde bir sömürenler olur bir de sömürülünler.

Bir de tam da bu sömürü düzeni sürsün diye bizim patron partileri adını verdiğimiz siyasi partiler vardır. Bu siyasi partiler başta da AKP olmak üzere, emekçilere sermaye sınıfının çıkarlarını, halkın çıkarlarıymış gibi anlatmak, bu siyasete bu düzene onay vermek için sistematik bir şekilde halkı kandırmak, emperyalizmin çıkarlarını ülke çıkarı diye yutturmak, gibi asli görevleri vardır.

Bu partiler, işlerini öyle şansa da bırakmazlar ve faşist ve gerici yuvalanmaları da destekleyerek bu düzenin ömrünü uzatmaya çalışırlar.

Son olarak Sinan Ateş cinayetinde de görüleceği gibi, nasıl sermayedarlar sırtlarını devlete, sermaye partilerine, gericilere ve faşistlere dayamışlar ise, gericilerin ve faşistlerin de sırtlarını özellikle devlete dayadıkları görülecektir. Bu cinayette devletin güvenlik olanaklarının kullanıldığı ortaya çıkıyor, mafyatik ilişkilerin devreye girdiği görülüyor, faşistlerin kendi içlerindeki çıkar çatışmalarında, siyasi ya da farklı hesaplaşmaları sonucunda bir kez daha gerçek yüzleri tıpkı Dilek Sabancı örneğinde olduğu gibi ortaya çıkıyor.

Düne kadar devrimcilere, solculara kurşun sıkanlar bugün birbirlerine kurşun sıkıyorlar.

Son olarak, Alaattin Çakıcı’ya bağlı olduğunu söyleyen, o ne derse onu yapacaklarını söyleyen bir grup bir video yayınladı. Bu videoda yüzleri kapalı bir şekilde ellerinde silah ile tekbir ile açıklamalarını bitirdiler. Nerdeyse kendileri dışındaki her kesimi terör örgütü olarak nitelendiren AKP ve MHP’nin bu tip beslemeleri terörün ta kendisidir. Normal koşullarda silahlı terör örgütü soruşturulması yapılması gereken bu açıklamalar karşısında ne İçişleri Bakanlığı’ndan bir açıklama var ne de bu ülkenin herhangi bir savcısı bu silah gösteren, tehdit savuran yüzleri kapalı toplam hakkında herhangi bir adım atmıştır.

“ÇOCUKLARINIZI BU FAŞİSTLERDEN, BU GERİCİLERDEN KORUYUN”

Hrant Dink’i kimlerin katlettiğini, bu cinayette kimlerin taşeron olarak kullandığını biliyoruz. Daha Dün cemaatin eline düştüğü için yaşamına son veren Enes Kara’nın ölüm yıl dönümüydü.

Yıllarca yurttaşlarımıza çocuklarınızı gençlerinizi solculardan komünistlerden koruyun, onları anlamalarına onlarla tanışmalarına asla izin vermeyin diyerek, gençliği ya apolitizme ya da işte bu gerici ve faşistlerin eline bıraktılar. Şimdi biz sesleniyoruz. Çocuklarınızı bu faşistlerden, bu gericilerden koruyun. Birer suç örgütü halini almış bu yapılanmalardan hesap sorun.

Evet, tarikatlar ve cemaatler dağıtılsın diyoruz ama aynı zamanda bu faşist yuvalanmalarda dağıtılacak.  El birliği halinde bu düzenin kirli işlerini görenler ile bu düzenin makyajlı yüzleri ile emekçilere gülenlerin kaderi aynı olacak. Ülkemizi bunların hepsinden temizleyeceğiz.

“AKP’NİN YERLİ VE MİLLİ DURUŞU SAHTEDİR”

Geçen günlerde yeni bir skandal ile daha karşı karşıya kaldık.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından kanser hastaları için yurt dışından getirilen bir ilacın sahte olduğu belgelenmiş ve ilacın direnç artırıcı etken madde yerine ağrı kesici içerdiği raporlarla saptanmıştır. İlacı tedarik eden firmalarla ilgili müfettiş soruşturması yapılmış ancak SGK gereken araştırmayı yapmadığı için ilaç bir buçuk yıl boyunca çeşitli ecza depoları aracılığı ile satılmıştır.

Skandal burada da bitmemiş, SGK’nin bu ilaç için tedarikçi ecza depolarına 26 milyon TL, Türk Eczacıları Birliği’nin ise 508.200 avro ödediği tespit edilmiştir. Yurt dışından temin edilen ilaç için ecza deposu sahipleri ile bazı bürokratların ve eski AKP milletvekilinin işbirliği yaptığı, mevzuata aykırı işlemler olduğu ortaya çıkmasına ve bunların müfettiş raporlarında yer almasına rağmen herhangi bir işlem uygulanmamış olması büyük bir skandaldır. Vatandaşların sağlıklı olması için ilaç temin etmekle görevli kurumların kamuyu büyük zarara uğrattığı görülmektedir.

Kanser ilacı sahte, AKP iktidarının yerli ve milli duruş dediği şey de sahtedir. Devlet kurumlarını zarara uğratarak ve üstelik ilaç analizini, başvuru yapılmış olmasına rağmen,  geciktirerek yandaşlarını nemalandıran AKP iktidarı harami düzeninin en çıplak örneğini sergilemiştir.

Sağlık Bakanı, SGK Başkanı istifa etmeli, tüm sorumlular yargılanmalıdır. Halkına sahte kanser ilacını reva gören harami düzeni yıkılmalıdır.

Bu düzeni değiştireceğiz. Halkın sağlığı için yeni bir düzen kuracağız. Hem ilaç alanında hem de aşı üretiminde dışa bağımlılığı bitireceğiz; hammadde üretimi, ARGE çalışmaları ve teknolojinin yurttaşlarımızın çıkarına kullanıldığı bir ulusal ilaç ve aşı sanayii kuracağız, tüm sağlık meslek örgütleri ve üniversiteleri bu sürecin parçası haline getireceğiz.

“HANİ TALİBAN’IN İNANCI SİZE TERS DEĞİLDİ”

AKP iktidarı ülkenin başına çökmüş durumda ve her geçen gün iktidarını kaybetmemek ve istibdat rejiminin devamı için canla başla uğraşıyor.

Ülkede açlık ve yoksulluk kol geziyor. AKP iktidarı ve İçişleri Bakanı’nın gündemi İBB’ye dönük soruşturmalardan ibarettir. Dün itibariyle Ekrem İmamoğlu’na sekiz yıl öncesinden kalma bir başlıktan dolayı soruşturma açılması artık malumun bir kere daha ilamıdır. AKP iktidarı halkı ve emekçileri düşünmemektedir. Düşündükleri tek şey kendi bekalarıdır.

Hamasette ve pragmatizmde üstüne olmayan AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün çıkmış Afganistan’da kadınların üniversiteye gitmesinin yasaklanmasının inancına ters olduğunu ifade ediyor. Hani Taliban’ın inancı size ters değildi. Yoksa ABD’den bir talimat geldi de şimdi Taliban’ı eleştiren bir pozisyona geçtiniz. Kimse lafı dolaştırmasın biz bunların Amerikancılığını Afganistan işgaline ortaklıktan, ABD Afganistan’dan çekilirken onların elemanlarını tahliye etmek için yapılan anlaşmalardan ve o dönem Kabil’de havaalanını emperyalizmin çıkarları doğrultusunda işletme hevesinden hatırlıyoruz.

AKP iktidarının Tank Palet fabrikasını nasıl özelleştirdiği, devamında ise Katar’a nasıl bir peşkeşin geçtiği unutulmadı. Yerli ve milli hamaseti üzerinden siyaset yapmaya devam eden AKP iktidarı Tank Palet fabrikası üzerinde tepinmeye devam etmektedir. Geçtiğimiz gün Sakarya’da Tank Palet fabrikasında Erdoğan tarafından yapılan konuşmada ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na dönük eleştirilerin Milli Savunma Bakanı ve TSK komuta kademesi tarafından alkışlanması ise büyük bir skandaldır. Yandaş medya, yandaş sermaye gibi kavramlara yandaş generallerin eklenmesi ülkemizin geleceği için hayırlı bir gelişme olarak görülemez. Tank Palet fabrikasının Arap şeyhlerine peşkeşine karşı çıkması gerekirken, AKP’nin siyasetine alkış tutan bu generaller ya ne yaptıklarını bilmiyorlar ya da kendi ikballerini memleketin geleceğinin önüne koymuş durumdalar. Halkımız bu gerçekleri de görmelidir.

AKP iktidarını kaybetmekten ve saltanatının bitmesinden korkuyor. Ama korkunun ecele faydası yoktur. İstibdat rejimi yıkılacaktır.

“BU DİRENİŞİ SELAMLIYORUZ”

Bugün Kamu Konfederasyonları Platformu üyesi kamu emekçileri 1 günlük iş bırakıyorlar. Kamu emekçilerimiz net bir gerçeğin AKP eli ile emekçilere hem bir lütuf hem de bir aldatmaca olarak sunulmasına karşı çıkıyorlar. Kamu emekçilerine verilen %30 zammı sadece kabul etmemekle kalmıyor, aynı zamanda “hak verilmez alınır” şiarıyla emekçilerin hizmet alanlarındaki varlığını ve uyarılarını 1 günlük grev kararı ile gerçekleştiriyorlar. Onları selamlıyor ve destekliyoruz.

Yine, LC Waikiki patronları sendikal örgütlenmede bulunan 6 işçiyi işten çıkarmış, işçiler ve sendika üyeleri depoda bu karara karşı çıkarak direnişe geçmiş oldular. Yine bu direnişi selamlıyor desteklerimizi sunuyoruz.

Emekçilerin en temel haklarına göz diken sermaye sınıfı ve onun temsilcileri daha fazla kar için emekçilere olan düşmanlıklarını hiç gizlemiyorlar. Siyasi iktidarın kendisi, TÜİK’in ayarları ile oynayıp, zam oranlarını kendi siyasi takvimine göre ayarlarken, patronların ayarını ise tek bir şey, yani direnişe geçen, örgütlenen, haklarını bilen işçilerin birleşerek harekete geçmesi bozuyor.

Biliyoruz ki bu güç bir tek işçi sınıfında var.

Bugün sınıfın tavrını koyduğunda kazanabileceği, geri alabileceği bir ülke var.

“ANCAK İŞÇİ SINIFI AYAĞA KALKTIĞINDA ÜLKEMİZE GERÇEK BAHAR GELİR”

15 Ocak Pazar günü, saat 14.00 da “EMEKÇİLERİN YÜZ YILI İÇİN AYAĞA
KALKIYORUZ” şiarıyla Sınıf Tavrı Kurultayı toplanıyor.

Yoksullaşmanın dip noktaya vurduğu, milyonlarca emeklinin sefalet ücretinin altında bir ücrete mahkûm edildiği, işsizlik rakamlarının tarihinin en büyük rakamlarına ulaştığı, geleceksizlikten gençlerin ülkeyi terk ettikleri, çocukların açlıktan öldüğü, patronların kar hırsı uğruna topluca iş cinayetlerinin işlendiği ve bunların da kaderimizmiş gibi anlatıldığı bir tabloyla karşı karşıyayız.

Yaşanan bu karanlık dönemde AKP iktidarının payı ve sorumluluğu çok büyük olmakla beraber, bu karanlığın esas nedeni ve kaynağı sermaye sınıfının iktidarıdır. Bu karanlık tabloyu ancak işçi sınıfının örgütlü gücü değiştirir.

Ancak işçi sınıfı ayağa kalktığında ülkemize gerçek bahar gelir, ülkemiz yaşanılacak bir ülke olur. Sermaye partilerinin söyledikleri yalanlara, açıklamış oldukları sahte yüzyıl vizyonlarına karşı gerçek kurtuluşu örgütlemek için buluşuyoruz.

Sınıf Tavrı’nın çağrısı bu.

Bu buluşmayı selamlıyoruz.

Basın toplantımızı patronların sözü ile açtık, ama biliyoruz son sözü emekçiler söyleyecek.

Tıpkı Sınıf Tavrı çağrısında olduğu gibi.”