"Yaşanan savaş din savaşı değil bağımsızlık isteyenlerin emperyalistlere ve işgalcilere karşı savaşıdır"

Türkiye Komünist Hareketi Genel Başkanı Aysel Tekerek, haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Tekerek yaptığı açıklamada "Filistin sorununda tek çözüm ve barışın yolu bellidir: İsrail işgalinin sona ermesi ve Filistin halkının meşru hak ve taleplerini tanınmasıdır!" ifadelerini kullandı.

Türkiye Komünist Hareketi’nin (TKH) haftalık basın toplantısı TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek’in katılımıyla gerçekleşti.

Tekerek, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına ve yaşanan katliama ilişkin “Bugün İsrail’in Gazze’ye dönük savaşına yol verenler, şu an bu haksız savaşın durması değil yönetilmesi için diplomasi oyunu oynamaktadırlar” değerlendirmesinde bulunurken, yurt ve dünyadaki politik gündemlere ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:

“Değerli yurttaşlarımız;

Dünyada emperyalist saldırganlık, insanlığı büyük bir yıkıma, savaşa ve katliamlara sürüklüyor.

İsrail’in 12 gündür Filistin halkı üzerinde estirdiği terörün bir sınırının olmadığını dün gece yaptıkları hastane saldırısından da bir kez daha görmüş olduk.

İsrail sadece bir dakikada en az 500 Filistinliyi gözünü kırpmadan katletti.

Değerli yurttaşlarımız,

Tüm dünyanın gözünün içine baka baka İsrail’in siyasi iktidar temsilcileri, önce bir savaş içinde olduklarını ilan etiler, sonra askerlerinin elini rahat bıraktığını açıkladılar. Gazze’yi abluka altına alarak bölgede insanlığa karşı suç işlemeye başladılar.

İsrail’in bu rahatlığı, bu kural tanımazlığının tek bir nedeni vardır. O da İsrail Devletinin bu suçlarda ve bu işgal politikasında yalnız olmamasıdır. Başta ABD ve AB devletleri olmak üzere, emperyalistler, büyük tekeller, daha birçok uluslararası kuruluş İsrail’in işgal politikasının yanında, Filistin halkının haklı kavgasının tam karşısında oldular.

Uzun yıllara yayılan İsrail işgalinin önünü açanlar, İsrail’in Filistin’deki katliamları ayyuka çıktığında iki yüzlü bir itidal açıklaması yapıp tekrar o işgalin planlandığı masalardaki yerlerine geri döndüler.

ABD’nin büyük Ortadoğu projesindeki en büyük müttefiki İsrail oldu, İsrail’in her adımında da en büyük müttefiki ABD oldu.
İşte bu nedenle, İsrail’i kınayıp da ABD ile olan işbirliklerine devem eden başta AKP olmak üzere tüm siyasi iktidarlar İsrail’in bu rahatlığında pay sahibidir.

Belki de bu durumun, bu iki yüzlülüğün, bu işbirlikçiliğin en net örneği dünya üzerinde AKP iktidarıdır dersek yeridir.
Bakın değerli yurttaşlarımız,

Büyük Ortadoğu projesinin eş başkanlığına soyunan AKP iktidarı, İsrail’in bu terörü ve işgalci politikası karşısında bir diplomasi yürüttüğünü belirterek garantörlük adı altında yeni küçük eş başkanlıklar kapma gayretine girmiştir. İsrail devleti ile Filistin halkını eşitleyen bu anlayışın varacağı yer ancak ve ancak İsrail’in işgalciliğini meşrulaştırmaktır.

ABD’ye “senin ne işin var orada” çıkışlarını yapan AKP’ye Akdeniz’de NATO üzerinden yaptığı tatbikatların, bu tatbikata katılan ABD gemisinde poz veren Selçuk Bayraktar’ın “senin ne işin var ABD gemisinde” diye sormazlar mı? Daha bir iki ay önce Netanyahu ile Tayyip Erdoğan’ın birlikte poz verdikleri fotoğrafları ve işbirliği açıklamalarını sormazlar mı?

“SORUNUN KAYNAĞI OLANLARDAN ÇÖZÜM GELMEZ”

Bugün İsrail’in Gazze’ye dönük savaşına yol verenler, şu an bu haksız savaşın durması değil yönetilmesi için diplomasi oyunu oynamaktadırlar.

Hep söylediğimiz gibi bugün de söylüyoruz ki; sorunun parçası olanlar, sorunun kaynağı olanlardan çözüm gelmez, gelemez.

Komünistlerin sadece bugün değil, İsrail’in işgalciliği başlar başlamaz söyledikleri çözümü bir kez daha buradan ilan etmek istiyoruz.

Filistin sorununda tek çözüm ve barışın yolu bellidir: İsrail işgalinin sona ermesi ve Filistin halkının meşru hak ve taleplerini tanınmasıdır!

Filistin halkının esas kurtuluş yolu bağımsızlıktan, laiklikten ve anti-emperyalist mücadeleden geçmektedir. Çünkü yaşanan savaş din savaşı değil ezilenlerin ezenlere, bağımsızlık isteyenlerin emperyalistlere ve işgalcilere karşı savaşıdır.

Bu kavga bugün Türkiye komünistlerinin de kavgasıdır.

Ülkemizdeki emperyalist hegemonyanın kırılması, tüm işbirlikçi iktidarların yenilmesi, ülkemizdeki tüm NATO ve ABD üstlerinin kapatılması, uluslararası askeri ve siyasi anlaşmaların iptal edilmesi ve ülkemizin yeniden bağımsız ve egemen bir hale gelmesi yani anti emperyalist mücadelenin güçlü bir şekilde sürdürülmesi komünistlerin en önemli görevi ve hedefi olmalıdır.

Siyonizm ve emperyalizm yenilmeden halklara barış gelmeyecektir.

Ve Siyonizm ve emperyalizm mutlaka ama mutlaka yenilecektir.

İsrail’in işgali karşısında ABD’ye yarım ağızla seslenen AKP iktidarının mesele kendi ülkemiz olunca ABD’nin tüm emirlerini yerine getirdiğini biliyoruz.

Dün mecliste, TSK’nın Irak ve Suriye’deki görev süresini 2 yıl daha uzatma kararı genel kurulda kabul edildi. ABD’nin bölgedeki planlarında Türkiye’nin askeri ile yer almasını 1 Mart tezkeresi gündeminden bu yana karşı olduğumuzu söylüyoruz. Biraz önce de belirttiğimiz gibi, AKP ABD’ye “senin çıkarın için askerimi feda etmeyeceğim” iradesi olan bir parti değildir. AKP tam boy ABD işbirlikçisi bir partidir. Bu işbirlikçi karakterini özellikle tezkere gündemlerinde “ülkenin milli güvenliği” adı altında gizlemeye kalkıyorlar. Üstüne bir de Suriye’nin ve Irak’ın toprak bütünlüğünden yana olduklarını söylüyorlar. Ama gelin görün ki hem Irak’ı hem de Suriye’yi sadece kana bulayan değil bu ülkeleri açıktan işgal etme politikalarını gizlemeyen ABD’nin ilk yanında duranda AKP iktidarı oldu ve olmaya da devam ediyor. TSK’nın başka bir ülkenin topraklarında bulunması da ayrıca ülkenin milli güvenliğini tehdit ediyor. ABD, AKP eli ile Türkiye’yi komşuları ile savaşan, komşuların işgalinde rol alan bir ülke haline çoktan getirmiştir. Suriye’de alınan bu rol, ayrıca ülkemizi mülteci gettosu haline getirmiştir. AKP emperyalist işbirlikçiliğinin faturasını her alanda halka ödetmektedir.

“GÖZLERİNİ HALKIN MALVARLIĞINA DİKMEYE DEVAM EDİYORLAR”

AKP’nin halka fatura ettikleri savaş ve emperyalist işbirlikçi politikaların sonucundaki yıkım ile de sınırlı değildir.

AKP 12. 5 yıllık kalkınma planını meclise sundu. Sermeye sınıfı için, gerici yobazlar için kalkınma ismini hak ediyor ama emekçiler için tam bir yıkım planı desek yeridir.

Bu planda değerli yurttaşlarımız kıdem tazminatının kaldırılması planlarının yapıldığı açıkça anlaşılıyor. Bireysel Emeklilik Sistemi üzerinden ayrıntılı bir plan hayata geçirilmeye çalışılarak bir sonraki adımda kıdem tazminatına sıranın geleceği anlaşılıyor.
Özelleştirme politikalarının devam edeceği belirtiliyor. Halk arz adıyla sürecek olan bu özelleştirmelerin yanında özelleştirme potansiyeli taşıyan yeni alanların tespit edileceği belirtiliyor.

Babalar gibi satarım diyenler, satmadığımız ne kaldı diyerek gözlerini halkın malvarlığına dikmeye devam ediyorlar.

Yaygın din eğitimi toplumun her kesimine ulaştırılacakmış, aile yapısını olumsuz etkileyen zararlı akımların etkileri azaltılacakmış.
Buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz ki, bugün en zararlı akım AKP’dir. AKP sağlığa, aileye, gence, kadına emekçiye, zararlıdır.

“YENİ BİR CUMHURİYET İŞÇİLERİN OMUZLARINDA YÜKSELECEKTİR”

İşte Cumhuriyetin 100. Yılını, cumhuriyeti yok etmiş, halkı açlığa, yoksulluğa mahkûm etmiş, tarikat ve cemaatleri baş tacı etmiş, komşuları ile düşmanlaşmış bir iktidarın istibdat rejimi ile karşılıyoruz.

Evet bugün kutlanacak bir Cumhuriyet artık kalmamıştır. Emperyalizme, işgale karşı ve saltanata alternatif olarak ortaya çıkan Birinci Meclis’te şekillenen temsiliyetin ve duruşun bugün yerinde yeller esmektedir. Türkiye’de parlamenter rejim tasfiye edilmiş yerine yeni-saltanatçı, Başkanlık rejimi kurulmuştur. Cumhuriyet, saltanata ve padişahlığa karşı egemenliğin halkta olmasıdır. Bu durum sadece şekli olarak ele alınması ise doğru değildir. Esas olarak, Türkiye’de Cumhuriyet emperyalistlerin, saltanatçıların, yobazların ve patronların ayakları altında adım adım tasfiye edilmiştir!

Ülkemizin emekçileri, aydınları, gençleri ve kadınlarının karşısındaki yalın gerçeklik budur. Bugün bu gerçek görülmeden ne geçmiş anlaşılabilir ne de geleceği kazanma mücadelesi verilebilir. Cumhuriyet’in kuruluşu ile Anadolu’daki yoksul emekçi halkın kazanımları ile sermaye sınıfının ülkenin tepesine çöreklenerek Türkiye’yi emperyalizme bağımlı bir şekilde götürdüğü kapitalist yol arasında büyük bir çelişki olduğu açıktır. Bu durum Cumhuriyet’in 100. Yılında geldiği noktayı bizlere açık bir şekilde göstermektedir.

Cumhuriyet’in 100. Yılı aynı zamanda yeni bir Cumhuriyet mücadelesinin miladı olmalıdır. Bu mücadele eşitlikçi bir ülke, emekçilerin iktidarda olduğu laik bir cumhuriyet, Sosyalist Türkiye mücadelesidir. Yeni bir Cumhuriyet işçilerin omuzlarında yükselecektir.
Değerli yurttaşlarımız,

Partimiz 29 Ekim’de Saat 14:00’de Kadıköy Mehmet Ayvalıtaş Parkından başlayacak yeni bir cumhuriyet, Sosyalist Türkiye için bir halk yürüyüşü yapacaktır.

Değerli halkımız, yurttaşlarımız,

 

İstibdata, gericiliğe, emperyalizme ve kapitalizme karşı sizleri bu yürüyüşe çağırıyoruz.

Sandıklara hapsedilmeye çalışan öfkemizin, umutlarımızın yerine, cumhuriyetin 100. Yılında meydanlarda olalım.

Ülkemizi bu işbirlikçi, gerici ve sermaye dostu politikalardan kurtaralım.”