Türkiye sosyalist hareketinin krizi üzerine

Aşamacılık sosyalist hareketin temel stratejisi haline gelmiştir. Devrim fikrinin siyasal yaşantıdan çıkarılması, genel muhalefetin bir parçası olarak sosyalist hareketin yapısını şekillendirmektedir.

Türkiye siyasetinde bir dönem geride kalıyor. İkinci Cumhuriyet olarak da kodlanacak AKP rejiminin kuruluş sürecinin yarattığı gerilimler toplumsal düzlemde kendini yeniden üretmeyi sürdürürken, burjuva siyasetin farklı kanatları iyice iç içe geçmiş durumda. Cumhur ve Millet ittifakları büyük oranda birbirinin aynısı siyasi programlara sahip iki oluşum haline gelirken, özellikle Millet İttifakını oluşturan unsurların “parçalanma” eğilimi ağır basar hale gelmiş durumda. Gene de bu parçalanma hali benzeşmenin önünde bir engel değil, tersine hızlandırıcı bir fonksiyona sahip.

Burjuva muhalefetin AKP’den ayırt edilemeyen politikaları, iktidarın ve muhalefetin benzer siyasi tutumlar alması siyasetin bir cilvesi değil, sonucudur. Siyasetin tüm bölmelerinde yaşanan benzeşme hali, sermaye düzeninin yaşadığı sıkışmanın ürünüdür. Bu nedenle mevcut siyasi tabloda sosyalist hareketin bir bütün olarak kendini ortaya koymasının ve ileriye doğru hamle yapmasının olanakları bulunmaktadır. Öte yandan, sosyalist hareketin ileri hamle yapmak bir kenara, giderek daha etkisiz hale gelmesinin nedeni de, yıllar boyu devam eden bir siyaset anlayışın ürünüdür. Geçmişte belli bir devrim stratejisi olarak ortaya çıkan aşamacılık, bugün tüm sosyalist hareketi etkisi altına alan genel bir siyasal doğrultu haline gelmiştir. Bu aşamacı strateji, giderek programa ve belli bir siyaset tarzına dönüşmüştür.

AŞAMACILIĞIN GÜNÜMÜZDEKİ ANLAMI

Aşamacılığın, 21.yüzyılda ve “İkinci Cumhuriyet” düzeninde yeniden üretilmesi salt sosyalist hareketin tarihsel karakterine indirgenemez. Aşamacı devrim stratejisinin uzun vadede reformist eğilimlerle iç içe geçmesi, bu devrim stratejisinin bir tür doğum lekesi olarak görülemez. Ancak 60’lı yılların yükselişi ile popüler hale gelen ve siyasal-örgütsel bir doğrultu bulan aşamacı stratejinin, günümüzdeki sosyalist hareket üzerindeki etkisi azalmak yerine büyümüştür. Bugünkü aşamacı siyasal doğrultunun, özünde devrimci arayışlar değil, düzenin bıraktığı boşluklarda kendine yer bulma ve düzen siyasetinin sol kanadı olma amacı vardır. Haliyle bugün, sosyalist siyasetin ağırlıklı kesiminin bulunduğu siyasal konum devrimci değil, reformist bir düzleme tekabül etmektedir.

Sosyalist hareketin ileri hamle yapmasının önündeki esas engelin bu reformist çizgi olduğu açık. Ancak sosyalist hareketin etkisizliğinden krizine doğru ilerleyen mevcut durumu sadece reformizm etkisine bağlamak da tek başına söylenemez. Tersine reformizm bir sonuç olarak ortaya çıkmaktadır ve esas mesele devrim fikrinin ve iktidar perspektifinin kaybedilmesidir.

Sosyalist sistemin dünya çapındaki çözülüşünün ardından mevzi kaybeden sınıf hareketinin ve dinamiğinin sonucu olarak ortaya çıkan bu durum, sosyalist siyaseti “aşırı nesnelcilik” diyebileceğimiz bir etkiye doğru itmiştir. Avro-komünizmin yapısalcılığını andıran “aşırı nesnelci” kavrayışın ideoloji ve örgütü bir bütün olarak güncel siyasetle ikame etme anlayışına yol açmaması beklenemezdi. Nitekim sınıf mücadelelerindeki zayıf örgütsel birikimin sonucunda bu aşırı nesnelciliğin bir bütün olarak sosyalist harekete sirayet etmesi, sınıfsal olarak neyin temsil edildiğinin de unutulmasına yol açtı. Ortaya çıkan tablo ise siyaset yapmak ya da güncelliğe seslenmek adına verili nesnelliğin parçası haline gelerek düzenin yörüngesine girmek dışında bir anlama gelmemektedir.

YENİ BİR DEVRİMCİ DAMAR

2000’li yıllarda komünist hareketin ortaya koyduğu siyasal anlayış, tam da yukarıda sözünü ettiğimiz tabloya bir itirazı temsil etmekteydi. Temsil edilen siyasal anlayış, sosyalist siyasetin etkili olmak için düzen içi siyasal unsurlara değil, kendi siyasi hedef, program ve örgütüne dayanmayı içeriyordu. Mevcut siyasal dengeleri birer yapı olarak değil, ilişkisel bir mücadele zemini olarak tarif eden bu yaklaşım, siyasal iktidarı fethetmeyi uzun vadeli bir hedef ve hayal olarak değil, güncel siyasetin üretim parametresi olarak kavramıştır.

Türkiye sosyalist hareketinde temsil edilen bu damar, artık yavaş yavaş tekleşmektedir. Ancak bu alandaki tekleşme, aynı zamanda sözünü ettiğimiz bu itirazı gerçek bir güç haline dönüştürmek üzerine yaptığımız tartışmayla yakından ilgilidir. Sosyalist hareketin devrimci damarını oluşturan irade, Haziran Direnişi sonrasında yaşanan siyasal atmosferde 2000’lerdeki itirazımızı yerli yerine oturtma, siyaset-ideoloji-örgüt üçlüsünü birbiriyle ikame etmeyi değil, birbirine güç vermeyi hedefleyen bir iradedir.

Sosyalist hareket, sözünü ettiğimiz süreç içerisinde, 2013’ten itibaren, siyasal-ideolojik ve örgütsel olarak en geri formasyonu kabul etmiştir. 2023 seçimlerinde Millet ittifakının adayının açık bir şekilde desteklenmesi ve hatta çalışmasının yürütülmesi, bu durumun sonu olmuştur. Aşamacılık sosyalist hareketin temel stratejisi haline gelmiştir. Devrim fikrinin siyasal yaşantıdan çıkarılması, genel muhalefetin bir parçası olarak sosyalist hareketin yapısını şekillendirmektedir.

“Bizim” temsil ettiğimiz anlayış ve bu alandaki “yalnızlaşması” güçsüzleşme anlamına gelmemektedir. Tersine temsil ettiğimiz siyasi iddia, mevcut siyasal dengeleri bir yapı olarak değil, değiştirilmesi gereken bir veri olarak görmenin sonucudur. Biz bu hattı ısrarla korumaya, sosyalist harekette bu düşünceyi hâkim kılmaya ve gerçek bir siyasal güç haline dönüştürmeye devam edeceğiz. Şimdiki görevimiz budur.