Uluslararası yayın konusu
Bir sistemi değiştirebilmek için en az onun kadar, hatta daha iyi bir sistem önerebilmelisiniz. Bugün futbolun bazı kuralları size ters, yanlış gelebilir ama daha iyisini yapana ve kanıtlayana dek futbol böyle oynanacaktır.
Son yazılarımda üniversitelerin toparlanabilmesi için önkoşulun herkesin akademik ünvanlarını bırakıp, ardından uluslararası ölçütlere göre yeniden ünvanların dağıtılması olduğuna birkaç kez değinmiştim. Gerçekten de başka bir yolu yok, diğer çözüm önerileri sorunu büyütmekten öte bir işe yaramıyor. Elbette benim önerim de tek başına yeterli değil ama bunun önkoşul olduğundan da bir kuşkum yok.
Peki diyelim o aşamaya geldik, ünvanlar hangi ölçüte göre dağıtılacak? Kuşkusuz her alanın kendisine özgü farklılıkları vardır ama tümünün ortaklaştığı nokta uluslararası düzeydeki bilgi üretimidir. Yıllar önce şöyle yazmıştım: “Evrensel düzeyde gerek üniversiteler gerekse akademisyenler, ürettikleri yayınlarla değerlendirilirler. Bilimin evrensel olduğunu kabul ettiğimize göre, ölçütün (önkoşul olarak), evrensel düzeyde bilim dünyasında değerlendirilmiş ve kabul edilmiş olması gerekir. Her türlü aksaklıklarına ve sorunlarına karşın, tüm bilim dallarını içeren, “Web of Science” (WOS) kapsamındaki yayınlar bugün için tek geçerli ölçüt gibi … Elbette tüm alanlara aynı sayıda yayın yapma koşulu getirilemez. Bilim dallarının özgül koşulları da bunu gerektirir. Bırakın fen bilimleri/sosyal bilimler ayrımını, örneğin tıbbın alt dallarında bile yayın yapma olanağı eşit değildir.” (1) Yani her bilim dalının sayısal önkoşulu farklı olmalıdır.
“Uluslararası yayın ölçütüne karşı çıkışlar daha çok sosyal bilimlerden gelmektedir. Elbette sosyal bilim makaleleri, fen bilimlerine göre daha açık bir biçimde yazarının dünya görüşünü yansıtır. Sadece bu nedenle, makalede ulaşılan sonuç dergi editörünün dünya görüşüne ters olduğu için, reddedilen çalışmalar olduğu söylenmektedir. Bu görüş ne derece doğrudur bilemiyorum ama böyle savlar nedeniyle incelediğim makalelerde belirgin neden/sonuç tutarsızlıkları olduğunu, yöntemin hipotezi kanıtlamaya uygun olmadığını veya yeni hiçbir özellik bulunmadığını söylemeliyim. Ayrıca, WOS taramaları birçok ilerici muhalif sosyal bilimcinin makalelerinin bu indekste yer aldığını göstermektedir.” (1) WOS içerisinde bir sosyal bilim, bir beşerî bilim, iki de fen bilimleri indeksi (dar ve geniş) bulunur. Belki burada fen bilimlerinin sadece dar listesinin dikkate alınması düşünülebilir. Elbette sadece ön koşul olarak.
Uluslararası yayın ölçütüne karşı çıkmanın Türkiye akademisinde en geniş ittifakı yarattığını söyleyebilirim. Dincisinden ırkçısına, liberalinden solcusuna dek bu konuda herkes birleşebilmektedir. Üstelik ortak argümanları kullanarak.
Öncelikle uluslararası yayının yabancı dilde yapılmış yayın ve/veya yurtdışında basılan bir dergideki yayın olmadığını tekrar etmek gerekir. Bu gerçeği her akademisyen bilmesine karşın, yabancı dilde yazılmış, saçma sapan yayınları göstererek uluslararası yayın yapmaya karşı çıkan, hatta bu konuda makaleler yazan öğretim üyeleri biliyorum. Tekrar edeyim, uluslararası yayın, saygın indekslerce taranan dergilerde yapılan yayındır, yabancı dilde yazılmış olanlar değil. Ayrıca WOS’ın taradığı dergiler arasında Türkçe olanlar da vardır.
Yine garip bir biçimde, yabancı dilde yapılan yayınlar beyin göçü diye lanse edildi; “biz halkımız için yayın yapıyoruz” dediler. Bu da gerçek bir çarpıtma çünkü uluslararası düzeydeki yayınlar sadece o dalın uzmanına yöneliktir, anlamak ve değerlendirmek için belirli bir teknik birikim gerekir. O birikimdeki kişilerin de ilgili yazıyı okuyacak düzeyde yabancı dilleri vardır. Yoksa o birikimi tek bir dille yapamazlardı. İdeali, eğer özgün bir çalışmanız varsa önce onu uluslararası bir dergide yayınlayıp bilim dünyasıyla tartışmak, sonrasında gerekirse toplumu bilgilendirmek için farklı bir şekilde, popüler tarzda yazmaktır. Demek istediğim her yazı, hedef kitlesine yönelik yerde ve biçimde yazılmalıdır. Örneğin bir sosyoloğun yazısının bana öğretici gelmesi çok önemli değildir ve o yazının bilimsel olduğunu göstermez. Ama eğer o makale dünyanın önemli sosyologlarına bir şeyler öğretebiliyorsa işte o zaman bilimsel çalışma olmuş demektir.
Şimdiye dek içerik olarak uluslararası düzeyde olan ancak dil sorunundan ötürü iyi bir dergide yayınlanamayan bir yazı görmedim. Kendi alanımda herkese açık bir çağrı yapmıştım: “eğer elinizde iyi bir çalışmanız varsa, getirin onu WOS dergilerinde yayınlamada size yardımcı olayım”. Gelenlerin hemen tümü bilimsel olmaktan uzaktı.
Peki WOS mükemmel bir sistem mi, hiç mi aksayan yönü yok? Elbette var ama ortada daha iyisi yok. Yeni ve olaya daha ticari bakan tarama sistemlerinin devreye girmesinin, WOS’da da kalite kaybına neden olduğu biliniyor. WOS’ın sorunları nedeniyle zaten fen bilimleri için dar listeyi öneriyorum ya. Bir sistemi değiştirebilmek için en az onun kadar, hatta daha iyi bir sistem önerebilmelisiniz. Bugün futbolun bazı kuralları size ters, yanlış gelebilir ama daha iyisini yapana ve kanıtlayana dek futbol böyle oynanacaktır.
Dünyadaki ve Türkiye’deki tüm önemli bilim insanları bu yolu seçmiştir. Bunu söylerken sadece son yıllardakileri kastetmiyorum, bu eskiden de böyleydi. Türkiye’nin en tanınan tıp bilimcisi kimdir diye sorulsa, sanırım pek çok kişi Hulusi Behçet diyecektir. Literatürde kendi adıyla bilinen bir hastalığı tanımlamış olan Prof. Dr. Behçet 1937-1939 yılları arasında yayınladığı makalelerle bu hastalığı anlatmıştı. 1933 Reformu kapsamında Türkiye’ye gelen Alman patolog Prof. Dr. Philipp Schwartz onun için, biraz da kinayeli bir şekilde “Behçet dünya çapında ünlü bir bilim insanı ama Türkiye’de değil,” demiş ve eklemiştir: “O her zaman yurt dışında buluşlarını tanıtıyor; bunun için onu Türkiye’de bulamıyorsunuz.” Gerçekten de Hulusi Behçet, kendi dönemi için çok yüksek sayıda, elli üç makalesini uluslararası geçerliliği olan dergilerde yayınlamıştı. Şimdi günümüzden geriye doğru baktığımızda kim bilime, hatta Türkiye bilimine daha fazla katkıda bulunmuştur? Hulusi Behçet’in buluşlarını dünyanın eleştirisine açması, sorunun tanımı ve çözümüne tüm dünyanın katkısını sağlamış ve bunun sonucunda bilim ilerlemiş, hastalar tedavi edilebilmiştir; buna Türkiye’dekiler de dahil.
Elbette konuyla ilgili çok sayıda örnek verilebilir ama akademinin bir yerlere gelebilmesi için bu engelin de aşılması gerekiyor.
(1) Günal İ. Ölçüt ne olmalı? Üniversite Konseyleri Derneği Bülteni, Mayıs 2005, s. 23.