Röportaj | Üniversitelerde yeni bir dönem açılıyor: Yeni bir üniversiteyi yeni bir kuşak yaratacak!

Üniversiteler gerici kuşatma ve ekonomik kriz altında yeni bir döneme kapılarını açıyor. Gazete Manifesto olarak üniversiteli gençlerle buluştuk ve onlara üniversitelerin aldığı hasar ve iktidarın saldırılarına karşı ne düşündüklerini sorduk.

Röportaj | Üniversitelerde yeni bir dönem açılıyor: Yeni bir üniversiteyi yeni bir kuşak yaratacak!

1. Türkiye’de akademinin uzun bir süredir sistematik saldırılara maruz kaldığını görüyoruz. Özellikle AKP’nin 20 yılı aşan iktidarı boyunca üniversitelerde ciddi bir dönüşüm yaşandığını söylemek mümkün. Siz akademinin ve üniversitelerin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

O.O: Üniversitelerin bilimden, bilimsellikten uzaklaştığını hiç düşünmeden söyleyebilirim. Ancak buna bir anlam vermemiz gerekiyor, bu politik ve ideolojik bir hat. AKP bilimden, bilimsellikten korkan bir parti yani üniversitelerde yaşananlar bir aksilik ya da istenmeden olan şeyler değil. Bilim üretim merkezleri olan üniversiteler bu zamana kadar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yalanın, hurafenin, gericiliğin düşmanı oldu.

Bu sebeple üniversitelerin, akademinin ele geçirilmesinin AKP’nin önemli politikalarından birisi olduğunu söyleyebiliriz. Biraz kendi bölümümden bahsedeyim izninizle, ben Eğitim Bilimleri Fakültesinde Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık öğrencisiyim. Fakültenin ismi hala ‘bilim’ sözcüğünü içeriyor olabilir ancak maalesef benim fakültemde de bilimden bahsetmek pek mümkün değil hatta eğitim fakültesi olduğu için bilimin tüm kademelerden kovulmasında doğrudan rol aldığını söylemek mümkün. Manevi danışmanlığı duymuşsunuzdur, hepimiz duyduk ancak duymamalıydık çünkü bilimsel olarak böyle bir şey ne psikolojide ne de eğitim biliminde yok. Tamamen AKP’nin uydurduğu bir kavram bu.

Bilimin arkasına saklanarak okullara, yurtlara din görevlilerini, imamları atamanın bir yolu bu.

Tabi şimdi ÇEDES Protokolü de var… ÇEDES demişken bana öyle geliyor ki manevi danışmanlık kavramının kendisi, benim bölümümde olduğu gibi manevi danışmanlık isimli derslerin ders programına girmesi ve tabi sözde manevi danışmanlık gibi bir mesleğin var edilmesi gericiliğin, dinciliğin son evresi diyebileceğimiz ÇEDES’in hazırlık aşaması, alıştırma aşamasıydı. Gericiliğin saldırıları tüm hızıyla devam ediyor ve bizler dur demezsek devam da edecek, en kısa zamanda yaşadıklarımızın farkına varmalıyız. Son olarak bir cümleyle özetlemem gerekirse siyasi iktidara sahip AKP toplumsal/ideolojik alanda da egemenliğini kurmak için ilericiliğin, bilimin yuvası olması gereken ve bir noktaya kadar da olmuş olan üniversitelerde bilerek ve isteyerek gericiliği bilim düşmanlığını egemen kılmak istiyor ve gün geçtikçe de bunu başarıyor.

T.A: Söze, üniversite de akademi de çöktü diyerek başlayabilirim. Evet, uzun bir süredir üniversiteler AKP’nin ciddi bir müdahale alanı. Hatta üniversiteler değil, Türkiye’de eğitim veren her kuruma ciddi bir müdahale ve yapısal bir dönüşüm hedefi var. AKP siyasal İslam’ın temsilciliğini üstlenen bir yapı. Doğal olarak üniversiteleri de sahip olduğu zihniyete uyumlu hale getirmek istiyor. Fakat bu zihniyet öyle karanlık bir zihniyet ki üniversiteleri bilimsellikten, araştırmadan, üretimden uzak gericiliği öne süren yapılar haline getiriyor. Kurumları tepeden tırnağa değiştiren ve üniversitelerin gerçek anlamına tamamen zıt olan bir dönüşüme yol açıyor. Akademi içerisindeki ilerici isimleri tasfiye edip yerlerini yobazlarla, gericilerle dolduruyor. Akademi artık kadın düşmanları, bilim karşıtları, şeriat sevdalıları, piyasa düşkünleri ile dolmuş durumda. Tüm bunlar AKP’nin akademiden ne beklediğini açıkça gösteriyor. Akademinin bu çöküşü karşısında üniversite kurumu öğrencilere ne düşünce ne araştırma alanları ne de mesleki yeterlilik sunuyor. Üniversitelerin sayısı 20 yıl öncesine göre oldukça fazla ama gördüğümüz bu nicel büyümenin hiçbir karşılığı yok. Bazı üniversitelerimizde akademik kadro dahi yok. Aynı zamanda özel üniversitelere verilen teşvik de tüm bunların cabası. Özel üniversitelerin ise bir taraftan eğitimde eşitsizliği pekiştirmesine bir taraftan da diploma satışı yapmasına izin veriliyor olması bir hayli can yakıcı.

2. Son seçimlerden AKP’nin galibiyetle ayrıldığını göz önünde bulundurursak iktidarın benzer politikalara devam ettiği takdirde akademinin ve üniversitelerin geleceğine dair ne söyleyebiliriz?

U.K: Önümüzdeki dönem akademinin ve üniversitelerin geleceğini tartışacaksak AKP’nin karakteristik özelliklerini saptamak gerekir. AKP iktidarının geçmişteki eğitim karnesine bakarak 2 temel karakteristik özelliğini söyleyebiliriz: Piyasacılık ve gericilik.
20 yılı aşkın AKP iktidarının sonunda üniversiteler tam anlamıyla birer bilim yuvası olmaktan çıktı, bunun yerine kimi öğrenciler için yalnızca işsizliği erteleme kurumu kimi öğrenciler içinse bir meslek edindirme kursu ve buna bağlı olarak sermaye için ucuz ve “nitelikli” iş gücü kaynağı oluşturma merkezlerine dönüştü. Ülkenin her tarafına apartmandan bozma hem fiziki hem de akademik anlamda yetersiz üniversitelerin açılması dediklerimi kanıtlar nitelikte.

Tabii bu duruma karşı olan öğrenciler ve akademisyenler vardı fakat bu akademisyenler ya sindirildi ya KHK’larla okullardan uzaklaştırıldı, öğrenciler ise siyasetsizleştirildi. Bunlar yerine kadın düşmanı, AKP’nin il-ilçe örgütü gibi çalışan gerici akademisyenlerin önü açıldı aynı şekilde okullarda ileri değerleri savunan solcu, devrimci öğrencilerin karşısında gerici-faşist öğrenci örgütlenmelerine yol verildi.

İktidara geldiği günden itibaren bir karşı devrim sürecine soyunan AKP, kazandığı son seçimle bu süreci devam ettirmek için bir güç buldu. Bu, karşı-devrim sürecinin akademi ayağı hız kazanacak demek. Yani eğitimde barınma, beslenme gibi mevcut sorunların derinleştiği, akademinin içinin iyice boşaltıldığı, gençliğin geleceksizlik sorunun büyüdüğü bir süreç önümüzde. Tabii bu tabloyu ülkenin ilerici, devrimci, komünist ve yurtsever gençliği tersine çevirebilir, çevirmeli.

T.A: Üniversitelere dair bugün ciddi bir yıpranmadan söz ediyoruz. Kapitalist sistem ve bu gerici rejim altında üniversitelerin bir geleceği olmadığı ortada. Yalnızca üniversitelerin de değil memleketimiz bir geleceği olmadığı açık. Fakat bu demek değil ki bu karanlık yenilemez. Üniversiteleri elbette gerçek anlamına kavuşturabiliriz. Bunun için altına çizmemiz gereken önemli noktalar var. Öncelikle memleket sorunları ile üniversitenin sorunları ya da gençliğin sorunları birbirinden ayrı görülemez. AKP ülkemize işbirlikçi, gerici, piyasacı bir rol çizdiği için bugün üniversitelerimiz de AKP’nin politikalarından nasibini alıyor. Aynı zamanda düşünce sistemini zayıflatmak, tartışma ortamını yok etmek istediği apolitik bir gençlik yaratmak istiyor. Doğal olarak Üniversitelerimizin geleceğine dair konuşurken elbette karamsar olmamalıyız fakat üniversiteleri ve geleceğimizi kurtarabilmek için düzeni topyekûn karşımıza almak zorundayız. Sermaye iktidarına karşı durmadan, gericiliğe karşı gelmeden üniversitelere dair bir gelecekten bahsetmek mümkün değildir. Yeni bir ülke için gösterilecek gayret yeni bir üniversiteyi de ortaya çıkaracak, üniversiteleri gerçek anlamına kavuşturacaktır.

3. Siz üniversite kurumunu nasıl tarif edersiniz? Üniversitelerin gerçek anlamını nasıl kazanacağını düşünüyorsunuz?

O.O: Benim gözümde üniversite demek bilim demektir. Üniversitelerin düşünmeye alan açması, düşünmeye yönlendirmesi gerekiyor ancak tabi bunlar idealize tanımlar. Üniversiteleri var eden öğrencilerdir başka bir deyişle üniversitenin öznesi öğrencidir. Bu öğrenci dediğimiz kişiler ise yani bizler geleceğiz ya da gelecek biziz. Bu açıdan baktığımızda üniversitelerin önemini daha iyi anlayabiliriz. Gelecek biziz dedik, gelecek bizsek ve bizleri her anlamda ciddi oranda şekillendiren yerler üniversitelerse; üniversitelerin en başta ülkeden, dünyadan, toplumdan yani gerçeklikten yalıtık yerler olmaması gerekiyor. Böyle olduğu takdirde ne öğrenciler ne de akademi yani üniversiteler, üniversitelerimizdeki ilk sorun olan gericiliğe, bilim düşmanlığına izin vermeyecektir. Ancak şunu unutmamalıyız üniversiteler ülkeden bağımsız olarak bilimle buluşamaz. Kısaca üniversiteler bilimin, aydınlanmanın, ilericiliğin, özgür düşüncenin merkezi olmalıdır. Bu kadar mı? Elbette değil. Bunlar tek başına yeterli değildir. Üniversiteler tüm eğitimin olması gerektiği gibi ücretsiz, ulaşılabilir olmalıdır.
Herkese eşit olabilmelidir. Sonuca gelirsek bunların hiçbirinin yalıtık olarak üniversitelerde var olması mümkün değildir. Düşünsenize barınma ücretsiz olmadan; herkes rahatlıkla ve insanca barınamadan üniversitelerin eşitliğinden, eğitimin eşitliğinden bahsedebilir miyiz?

4. İçerisinden geçtiğimiz bu karanlık dönemde hem ülkemizin hem de üniversitelerin geleceği doğrultusunda gençliğe nasıl bir rol düştüğünü düşünüyorsunuz?

U.K: Bugün memlekette olan sorunları doğru saptamak, görevleri belirlemede hayati öneme sahip. Memleketin ve gençliğin sorunlarını salt bir AKP karşıtlığına indirgemek oldukça tehlikeli bir bakış açısı. Bu sorunların temeli, AKP iktidarı ve onun temsil ettiği piyasacılık, gericilik, işbirlikçilik, laiklik ve cumhuriyet düşmanlığıdır. Eğer AKP’yi karşıya alacaksak temsil ettikleriyle birlikte karşıya almalıyız. Bugünden bahsederken “geçtiğimiz karanlık dönem” dememizin sebebi AKP ve AKP’nin temsiliyetine soyunduğu bu başlıklardır.

Gençlik olarak, ülkenin kurtuluşunun seçimlerden gelmeyeceğini geçtiğimiz seçimlere bakarak görmüş olmalıyız. Bir tarafta sağcı ve gerici AKP’nin başı çektiği ittifak, diğer tarafta ise AKP ile sağcılık yarıştıran başka bir ittifak bu ülkenin gençlerine bir seçenek olarak sunuldu. Sonucunda ise TBMM tarihinin en gerici meclis bileşimi ortaya çıktı. Buna bakarak bir kurtuluş beklemenin anlamı olmadığı, kurtuluş aranıyorsa bunun yaratılması gerektiğini düşünüyorum.

Memleketin ve üniversitelerin geleceği için bir mücadele örülmeli. Tarihte olduğu gibi oluşacak bu mücadelede gençlik önemli yere sahip olacak. Gerici, karşı-devrimci AKP iktidarının karşısında; laiklik, bağımsızlık, kamuculuk diyen bir siyaset gerekiyor. Bugün laiklik, bağımsızlık, kamuculuk deme cüretini gösteren tek özne devrimcilerdir, komünistlerdir.

AKP ülkeyi bugünkü karanlığa getirirken üç maymunu oynayan siyasi öznelerden gençliğin ve memleketin kurtuluşu çıkmaz. İhtiyacımız olan bu kurtuluş, bu umut yalnızca ilerici, devrimci gençliğin ortaya bir irade koymasından geçiyor. Ülke günbegün karanlığa çekilirken, gençlik günbegün geleceksizliğe mahkûm edilirken, TKH Gençliği saflarında bir irade yükseliyor. Karşı devrimi yenecek irade budur. AKP’yi yenecek irade budur. Tüm sıra arkadaşlarımızı bu iradeyi yükseltemeye; gericilik, piyasacılık ve emperyalizmin karşısında emek, laiklik, bağımsızlık ve sosyalizmin duvarını örmeye çağırıyorum.