Burak Masat
İstanbul Üniversitesi bundan tam 46 yıl önce bir katliama şahitlik etti. 7 İstanbul Üniversitesi öğrencisi, NATO destekli faşist Ülkü Ocakları üyeleri tarafından üzerlerine dinamit fırlatılması sonucunda yaşamlarını yitirdi.
Polisin bu katliama göz yummasının yanı sıra planlanmasında da yer aldığını biliyoruz. Olayın failleri olan faşistler; Gazi Mahallesi, Maraş, Çorum ve 1 Mayıs 1977 katliamlarında olduğu gibi yargılanmadılar!
İstanbul Üniversitesi devrimci öğrencilerin çoğunlukta olduğu; eylemlerin, boykotların, işgallerin sık sık yaşandığı ve faşist düşüncelerin barındırılmadığı bir dönemdeydi. Bu nedenle ülkücüler okul çevresinde örgütlenme faaliyeti yürütmekteydi.
Okul çevresinde bulunan ülkücülerin devrimci öğrenciler üzerinde tehdit oluşturması sebebiyle okula giriş ve çıkışlarda güvenlik desteği sağlanıyordu ve bu destek 16 Mart gününde son buldu…
Saldırı yaşanmadan önce, bir MİT mensubunun İstanbul Emniyetine 8-10 gün içerisinde devrimci öğrencilere yönelik bir saldırı düzenleneceğini bildirmesine rağmen önlem alınmaması ve normalde öğrencilerin güvenlik nedeniyle yan kapıdan çıkarılmasına rağmen o gün özellikle okulun ana kapısından çıkış yapmaya zorlanması her şeyi ortaya koyuyor.
Saldırıda kullanılan ABD menşeili bombanın, Ülkü Ocakları liderlerinden; Ankara’da 7 Türkiye İşçi Partili öğrencinin katillerinden biri olan Abdullah Çatlı tarafından temin edildiği, saldırıyı gerçekleştiren itirafçılar tarafından doğrulandı.
Grev çadırlarına, 1 Mayıs alanlarına ve devrimci öğrencilere yapılan saldırıların arkasından her defasında ülkücü hareketin çıkması, saldırıları gerçekleştirirken kullandıkları mühimmatların ABD üretimli olması yadsınacak bir durum değildir.
Sermayedarların ve emperyalistlerin ayakta kalması için gerçekleştirilen bu saldırılar, ülkücü hareketin emperyalizmin kuklalığını yaptığını ve bu noktadan örgütlendiği açık ve net olarak ortaya koymaktadır. ABD desteğiyle gerçekleştirilen katliamlarla sınıf mücadelesi sönümlendirilmeye çalışılmış, idamlar gerçekleştirilmiş ve sonuçta CIA Türkiye şefinin ‘’Bizim çocuklar başardı’’ dediği 12 Eylül Darbesi yaşanmıştır.
12 Eylül’le beraber alınan kararlar ve uygulanan politikalardan sermaye sınıfının çıkarları açık bir şekilde görülmektedir. YÖK’ün kurulması, müfredatlarımızın gericileşmesi, özel üniversitelerin açılması, devlet kurumlarının özelleştirilmesi bu darbenin aslında sağ-sol kavgasının dindirilmesi için değil; sermayedarların ve emperyalizmin ülkemizde hüküm sürmesi amacını taşıdığını bilmekteyiz.
Sonuç olarak bu katliamların amacının kesinlikle sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda gerçekleştirildiği göz önündedir. Bugün sermayedarların siyasetini yürüten bütün düzen partilerinin de bu katliamların sorumlusu olduğunu biliyoruz ve saldırıların hesabını biz gençlik soracağız!
Bugün ise üniversitelere faşist-gerici düşünceler sokulmakta, IŞİD artığı örgütler şeriat fikrini yaymaktadır. Diğer yandan müfredat gericileştirilmekte, kayyum rektörler atanmakta ve gerici söylemler yükseltilmeye çalışılmaktadır.
Bir grup öğrencinin bir araya gelmesini tehdit olarak gören, fakülteler arası geçiş yasağı getiren, üniversitelere sivil polisleri dolduran üniversite yönetimleri bugün okullarda gericilerin ellerini kollarını sallayarak örgütlenmesine, laikliğin karşısında tehdit oluşturmasına göz yummaktadır.
78’de olduğu gibi bugün de emperyalizm ve sermayedarlar ilerici öğrencilerin mücadelesini engellemek için bu hamleleri gerçekleştirmektedir.
İstanbul Üniversitesi Rektörünün aldığı ‘’duvarsız üniversite’’ kararının amacı da bellidir. Gerici ve faşistlerin okula daha rahat girmesinden ve okulun ranta açılmasından başka bir amacı yoktur.
Sokakta, mecliste, liselerde ve üniversitelerde şeriat düşüncesi AKP iktidarı ve sermayedarlar eliyle yükseltilmeye devam ederken ve laikliğin altı boşaltılırken buna karşı söz söyleyen hiçbir siyasi özne bulunmamaktadır. Logosundaki 6 oktan biri laiklik olan CHP, bugün laiklik adına söz söylemezken diğer yandan ‘’İmam-Hatipleri biz kurduk’’ diyerek laikliğin kendileri tarafından ne kadar önemli(!) olduğunu da vurgulamaktadır.
Böyle bir atmosferde gençliğin aydınlanma mücadelesini yükseltmesinin ve bunun için bir adım atılmasının gerektiğini düşünmekteyiz. Bu bağlamda Türkiye Komünist Hareketi Gençliği, ‘’Laiklik Özgürlüktür’’ kampanyasıyla bir yola çıkmıştır.
Bu nedenle gençliği umutsuzluğa düşmeyerek, kaçış yolları aramayarak eşit, laik ve özgür bir Türkiye mücadelesi için TKH Gençliği saflarına davet ediyoruz.
İstanbul Üniversitesi’ni ve diğer bütün üniversiteleri faşist-gerici düşüncelerden arındırmak, Türkiye’nin aydınlık geleceği olan gençliğin görevidir. Bir daha 16 Mart’ların yaşanmaması bizlerin elindedir, örgütlülüğümüz sermayeyi de emperyalizmi de faşistleri de yenecektir!
Ahmet Özer'in tutuklanmasının ve yerine kayyum atanmasının ardından belediyede kamu ve özel teşebbüse ait hizmetlerde…
Milli Savunma Bakanlığı, Kara Harp Okulu resmi mezuniyet töreni sonrasında yaşanan kılıç çatma töreni sonrasında…
Diyarbakır'da kaybolduktan 19 gün sonra cansız bedenine ulaşılan 8 yaşındaki Narin Güran cinayetinde itirafçı olan…
Hamas'ın siyasi büro üyesi Halil el-Hayye, Gazze'de ateşkes görüşmeleri ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. el-Hayye, "Gazze'nin…
Çocukları ilaçlarla manipüle ederek istismara uğradığına inandıran 'Profesör Kabus' olarak tanınan Salık Zoroğlu'nun kullandığı ketamin…
23 Derece hesabının sahibi Gökhan Özbek, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla gözaltına alındığını duyurdu.